Hikayenin aslı
Deniz KAR
Antep
'Ahmet Hoca' demiş: Şu cihanda 193 diyar var. Dünyadan haberi yok derlermiş Ahmet Hoca için, her türlü hakarete, küçümsemeye maruz kalan Ahmet Hoca dayanamamış, taklitçiliğe başvurmuş, sesini sertleştirmiş, adımları ağırlaşmış, dururken gürlemeye, yürürken hafiflemeye başlamış. Bir plan yapmış Ahmet Hoca. Demiş ki 'bizden olan kazanır.' Kime demiş peki, önce 'yaralılara ambulans gönderilmeye çalışılıyor', sonra 'ortada yaralı yok' diye seslendiği yeraltına. Evlerini başına yıktığı, bedenlerini diri diri yaktığı, torununun cenazesini almaya giderken öldürdüğü, cansız bedenlerin hangi birine ağlayacağını şaşırdığı 'onun Kürt kardeşlerine'.
Ahmet'in bir de hocası varmış. O da pek severmiş konuşmayı. 'Ahmet'in Hocası' bir gün demiş: Doğalgaza falan gerek yok, biz tezekle ısınırız. Eklemiş: Tezeğe de gerek yok. Batılı romantiklerin çayı ısıtırken bir şehri, bir şehrin ısınma ihtiyacını kurşunlar, bombalar karşılar olmuş. Kulağındaki çınlamalarla, beynindeki patlamalarla yataktan fırlayan deliler yaratmış bu hocalar.
Birisi yanmış, yanı başında onlarca ölü, kalkmış ayağa yürümüş gitmiş hastaneye. Birisi korkar olmuş, köşeyi döner dönmez şakağına namluyu dayayacaklar diye, birisine sokak ortasında zehir içirmiş araziye atmışlar, birisi düşünmüş hangisi daha zor, karar vermiş sonra her şey tamam da demiş yâri bırakmak olmaz. Birisi demiş henüz söylemediğim şeyler var. Ahmet Hoca yanında hocasıyla balkonlarından izliyormuş olup biteni. Artık kimse yaşamayı düşünmüyormuş. Ölmekten bahsediyormuş herkes. Ölüm kültürü kaplamış iki nehrin arasını.
Hocalardan biri zaman zaman farklı kişiliklere bürünürmüş. Bir bakmışsın şair olmuş, bir bakmışsın kep takıyor, bir bakmışsın penaltı için topun başında bir de bakmışsın ki üç kıtada at oynatan, kelle avlayan padişah, güçlü lider, karizmatik kral. Kafasında hayaller, anlattığı masallarla gezip dolaşır olmuş dünyayı. Masalın aslına sadık kalınmazmış ama bu diyarlarda. Kral çıplakmış da, 'kral çıplak' diye bağıran da varmış. Öyle çocuğa falan gerek yokmuş 'kral çıplak' demek için, ancak utancı da yokmuş buralarda çıplağın. Hemen kellesini alıverirmiş. Şunu da eklemek gerek ki bir çocuğun kellesini almak için 'kral çıplak' demesine lüzum yokmuş. Hatta konuşmasına, yürümesine hatta ve hatta emeklemesine dahi ihtiyaç duyulmazmış. Birkaç aylık bebek sırf yaşadığı için öldürülebilirmiş.
Hoca sıfatını kazanmaları kolay olmamış tabi. Basın mensuplarından birinin sorusuna, güya onu rezil ederek ve fakat kendi çıplaklığını gözler önüne serercesine verdiği cevaplar, yaş almamış hayatların ölüm fermanını imzalamak, milyonları açlığa sürüklemek için asırlardır nimet sayılan besin maddelerini ulaşılmaz kılmak, 'bir ihtimal daha var' dedirtmemek adına yurttaşların başına silah dayamak, onları nitelemek için kullanılan hoca, usta kelimelerini kazanmalarının sebeplerinden bazılarıymış. Yine aynı sebepler tahtlarından indirilecek olmalarının, yönetim biçimlerinin alternatifini görmeye başlamalarının, onlara ihtiyacın kalmadığı günlerin zorunlu yaklaşmasının uyandırdığı korku duygusunun, savunma mekanizmasına dönüşmüş haliymiş.
Onların hikayesi böyle sürüp gidecekmiş. Korku içinde, kafasını çıkarana silah doğrultarak, imza atana, ağzından çıkan tükürük tanelerinden daha pis, daha çirkin hakaretler yağdırarak, kendi adının anılmasına dahi tahammül etmeden, yaşam kelimesini unutturup, ölümü olağan hale getirerek… Hikayeleri böyle başlamış, böyle devam edecek ve bu şekilde ebediyete kavuşacakmış.
Hikayenin aslıysa böyle söylemiyor. Asıl hikaye başka. Önce Diyarbakır'dan sonra Suruç'tan sonra Ankara'dan sağ çıkan hikaye, şimdilerde Cizre'de, Sur'da, Silopi'de can çekişiyor. İster bir insan deyin bu hikayeye ki efsane değildir üç patlamadan da sağ kurtulan insan olgusu, ister hiç olmayacağını düşündüğünüz bir ütopya, isterseniz söylemekten çekinir olun bu hikayenin adını. Hikayenin özü değişmeyecek. Ne kadar söylemekten korkar hale geldiysek de, her ne kadar ulaşılması güç bir hedef gibi görünse de, Cizre'de düştüğü yerden kalkacak ve bize katılacak. Hikaye aramıza dönmeye hazır aslında, bizim onu çağırmamızı bekliyor sadece. O halde adını haykırmanın tam zamanı şimdi. Barış!