21 Şubat 2016 14:33

İş yine başa düşüyor böyle olunca!

Paylaş

Cüneyt Kaplan
Lise Son Sınıf Öğrencisi
Kocaeli

13 Mart'ta yapılacak olan YGS'ye çok az kaldı. Türkiye'nin her yerinden gençler her sene olduğu gibi "yarış atı" misali son düzlüğe girmiş ve birçoğumuz artan tempo nedeniyle hem psikolojik olarak hem "direkt beyin olarak" çökmüş bulunmaktayız.
Her sene olduğu gibi bu seneki öğrenciler de sene başından beri algılayamadığı bir ortamın içinde buldu kendini. Bu ortamın en rahatsız edici ve alışılmadık yönü en yakın arkadaşlarımızla girdiğimiz amansız rekabettir sanırım. Demin söylediğim gibi sistem bizi birer yarış atına çevirdi ve vuruyor kırbacı! Dört yıldır aynı sınıfta okuduğumuz, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen arkadaşlarımızı nasıl yapsak da sollasak diye fırsat kollar hale geldik. Bu rekabet bize bunları yapmakla da kalmadı, her türlü sosyal aktivitemizi de çekip aldı elimizden. Zaten parasızlıktan haftada bir yaptığımız gezmeler tozmalar, sinemalar, Bebek'te üç beş turlar uzak birer anı artık. İki yıldır yan yana oturduğum sıra arkadaşım Yiğit bile hafta sonu gezdiği mekanları, nasıl dağıttığını değil, hafta sonu kaç saat çalıştığını anlatıyorsa artık hiçbir şey eskisi gibi değil demektir.

NELER YAPABİLİRİZ?

Hayatımızın geri kalanını belirleyecek olan bu bir sene bize yaşamadığımız zulümler yaşatırken bir yandan da neden böyle olduğunu sorgulatıyor aslında. Bu mağduriyeti yaşayan her genç dünyada eşi benzeri bulunmayan bu saçma sapan sınava neden giriyoruz diye soruyor, fakat bununla ilgili hiçbir şey yapmıyor. Bizler Körfez'de farklı liselerde okuyan Genç Hayat okurları olarak sadece sorgulamayı bırakıp neler yapabiliriz diye bir araya geldik. 12 Şubat Cuma günü her hafta aynı gün yaptığımız üzere Genç Hayat okurları olarak toplandık ve sorunlarımızdan bahsettik. Bu hafta da gündemimizde bu üniversite sınavı vardı.
Hepimiz eğitim sisteminin yetersiz ve yanlış olduğunu biliyoruz. Bu sistemin parçası olan öğretmenler ve bu işin profesyonelleri dahil herkes söylüyor bunu fakat onlar da hiçbir şey yapmıyor, yapmaya da pek niyetleri yok gibi.
Parası olanın rahatça okuyabildiği, parası olmayanın bin bir güçlükle bunu yaptığı veya üniversitenin kapısından bile geçemediği bir ülkede genç olmak bize mücadele etmekten başka bir seçenek tanımıyor. Yoksul işçi ve emekçi ailelerinin çocukları olarak bizler temel liselere veya özel üniversitelere gidemediğimiz için yazının başında söylediğim sıkıntıları yaşıyoruz aslında. Buna kader deyip boyun eğmek de, buna karşı dik bir duruş sergilemek de bizim elimizde. Ve biz Körfez'deki liseli gençler olarak bunun kaderle alakası olmadığını biliyoruz. Her hafta yaptığımız söyleşilerde günden güne çoğalarak ve bunun sadece nedenini tartışmakla kalmayıp mücadele yolları arayarak da o dik duruşu sergilemeye çalışıyoruz. Temennimiz; bütün lise öğrencilerinin geleceği için beraber mücadele etmesidir. Çünkü biliyoruz ki ancak o zaman bir şeyler değişecektir.
Neyse, lafı fazla uzatmayacağım, çalışmam gereken bir YGS var. Umarım bu yazım hepimizin kafasındaki bu çelişkiyi harekete dönüştürmenin bir parçası olur ve bu sınava giren son nesil biz oluruz.


KARANLIĞIN ARDINDAN DOĞAN GÜNEŞ: BARIŞ

Berfin BEYAZ
Çorum

Merhaba Genç Hayat okurları. Ben Çorum'da lise öğrencisiyim. Ülkemizin hali malum, daha kötü ne olabilir diye düşündükçe düşüncelerimize sığmayacak kadar büyük, kötü acımasız olaylar görüyoruz. Barış talebine yapılan saldırılar, çocuk, genç, yaşlı demeden insanların katledilmesi, sokağa çıkma yasakları son raddeye ulaştı. Okuduğum okulda arkadaşlarımla bunları konuştuğumda doğu illerinde mahallelerin kuşatıldığını, yaralıların hastaneye götürülemediği için yaşamlarını yitirdiğini aktaran Elif doğu illerinde yaşanan sokağa çıkma yasakları ve ölümlerin insan haklarına aykırı olduğunu söyledi. "Türkiye'de barışın olduğunu düşünmeyenlerdenim eğer Türkiye'de barış olsaydı barışın gelmesi için eylemler yapılmaz, yapılan eylemlere saldırı olmazdı. Haince katliamlar gerçekleştirilmez, insanlar anadillerini konuştukları için öldürülmezdi. Güzel günler göreceğimize hala inancım var." diye ekliyor. Barışı karanlığın ardından doğan güneşe benzeten Elif  "Savaş kışkırtıcılığına ve ayrımcılığa dur diyelim. Kan, gözyaşı ve acının dinmesini diliyorum." diyerek bitirdi sözlerini.
Türkiye'nin içinde bulunduğu ortamdan en çok etkilenenlerin çocuklar ve gençler olduğunu söyleyen Başak da "Biz gençler olarak her şeye daha çabuk inanır, daha çabuk güveniriz normalde. Ben de uzun süre pek fazla endişelenmedim geleceğimizden. Elbet her şey düzelir, anlaşabiliriz, beraber güneşli güzel günler yaşarız diye düşünür daha doğrusu ümit ederdim. Ama ben de eskisi kadar ümit edemez, inanamaz oldum üstelik inanmaya bu kadar ihtiyacımız varken." diye başladı sözlerine. "Barış en doğal hakkımızken onu özlemle bekler olduk. Genç yaşımızda okuyamaz, çalışamaz olduk. Genç bir fidanken, umutla gökyüzüne bakarken toprak attılar üzerimize. En çok çocukların ve gençlerin ihtiyacı var barışa ve umuda. Çünkü en çok bizler düşledik 'güneşli güzel günleri." diyerek bitirdi sözlerini.

ÖNCEKİ HABER

Hikayenin aslı

SONRAKİ HABER

Meslek Lisesi deyince

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa