Kadınlar evde de işte de emeğine sahip çıkacak...
Gülistan ATASOY
KESK Kadın Sekreteri
AKP’nin yıllardır ısıtıp ısıtıp gündeme getirdiği 657 Sayılı yasadaki değişiklik, 1 Kasım seçimlerinin hemen ertesinde Çalışma Bakanı tarafından “657’den iş güvencesini kaldıracağız” denilerek tekrar gündemleştirildi. 64. Hükümetin eylem planı içerisinde “kamu personel reformu” adıyla yer verilen ve 2016 yılı sonunda bitirilmesi planlanan düzenlemelere ait taslak, henüz paylaşılmamış olsa da hükümetin söylemlerinden niyeti anlaşılıyor. Ayrıca geçtiğimiz haftalarda 7 maddesi torba yasayla geçen, kadınlara doğum izni nedeniyle yarı zamanlı çalışmayı zorunlu kılan yasal değişiklik önümüzdeki günlerde iş güvencesinin daha fazla gündemleşeceğini de göstermiş oldu.
AKP Hükümeti, 13 yıllık iktidarı boyunca, istikrar adı altında sürekli olarak yeni paketler ve torba yasa düzenlemeleri, KHK’lar, 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikalar Kanunu’nda grevli toplu sözleşmeye engel teşkil eden değişiklikler ile çalışma yaşamını sil baştan düzenleyen kuralları aşama aşama hayata geçirdi. 2005 yılında Kamu Personel Rejim Yasa Tasarısı olarak gündeme getirdiği yasal düzenlemelere emekçilerin gösterdiği tepki nedeniyle, sürece yayılan ve parça parça hayata geçirmeye çalışan bir yol belirledi.
Kamuda özelleştirmeye hız verilmesi, emeğin parçalanmasını öngören farklı statülerde çalışma, sağlık ve eğitim başta olmak üzere kalite yönetim sistemi, performansa dayalı çalışma sistemi ve hizmet alımını kolaylaştıran kanun değişiklikleri ile kamu hizmetleri hızla piyasaya açıldı. Son virajına girdiğimiz bu süreçte, 657’de yapılması öngörülen değişikliklerle; farklı statülerdeki kamu emekçilerini “kamu çalışanı” adı altında birleştirme, çok sayıdaki ödeme kalemlerini sadeleştirerek 10 kaleme indirme, bu kalemleri performansa göre ödeme yapılacak biçime kavuşturma, izin sürelerini ve disiplin hükümlerini yeniden düzenleme, esnek çalışmayı yaygınlaştırma ve iş güvencesini ortadan kaldırma şeklinde bir nihai hedefin amaçlandığı ortadadır. Hali hazırda sosyal medya paylaşımlarının bile işten el çektirme cezalarına çarptırıldığı, en temel demokratik haklarını kullanan kamu emekçilerinin her türlü baskı ve cezalandırmaya tabi tutulduğu, hukuksuzluğun hukuk olarak uygulandığı faşizan bir dönemde, zaten muhalif olan ve biat etmeyen hiçbir emekçinin iş güvencesinden bahsedemeyiz. Hükümet yasal kılıfını hazırladığı ve biat eden bir emekçi yığını oluşturmayı hedeflediği planlamaları uygulamaya koyarken, neo liberal kapitalizmin kendini sürdürmek için yaslandığı kadın emeğinden başlamayı esas alıyor.
EN ÇOK KADIN EMEKÇİLER ETKİLENECEK
Geçtiğimiz haftalarda Meclis’e getirilen torba yasada doğum ve annelik bahanesiyle kadınlar için yarı zamanlı ve esnek çalışma yasalaştırıldı. Bu yasayı iş güvencesini ortadan kaldırmanın ön adımlarından biri olarak görmek gerekiyor. Hemen akabinde Meclis gündemine getirilen ve Özel İstihdam Bürolarına geçici iş ilişkisi kurmayı sağlayan yasa ile bu süreci hızlandırmak istiyorlar. Bu düzenlemelerden en çok etkilenen kesim kadın emekçiler olacak. İş ve aile yaşamının uyumlaştırılması gerekçesiyle kadınlara esnek çalışma adı altında kısmi süreli, evden çalışma, uzaktan çalışma gibi biçimlerde daha düşük ücretli, güvencesiz ve sendikasız çalışma dayatılıyor. İdeolojik olarak yöneldiği aileyi güçlendiren politikalara paralel olarak sürekli “kadınlara müjde” diye lanse edilen bu yeni düzenlemelerle, kadını aile içinde konumlandırıp çocuk doğurmaya teşvik ederek, böylelikle de iş talebini düşürerek işsizlik oranlarını Ulusal İstihdam Stratejisi (UİS) belgelerinde hedeflediği oranlara düşürmeyi amaçlıyorlar.
Ataerkiden beslenen kapitalizmin gasp ettiği kadın emeğini, erkek diktatörlüğün “önce kadınları vurun” ilkesiyle birleştiren ve 13 yıldır sergilediği kadın düşmanı politikalarında harmanlayıp uygulamaya çalışan AKP, başarıp iş güvencesini kaldırabilirse eğer, öncelikli olarak kadın emekçilerin hedef alınacağı açıktır. Her defasında “fıtratınızda var”, “annelik en büyük kariyerdir”, “kadının yeri evidir” hatırlatmalarının siyasal iktidarın emek ve kadın politikalarına nasıl yansıdığını ve yansıyacağını görüyoruz. Muhalif hiçbir anlayışa tahammülü olamayan hükümetin, faşizan uygulamalarının ilk hedefi olacak olan kesimlerin, örgütlü mücadele yürüten kadınlar olacağını da çok iyi biliyoruz.
Bu nedenle, kadınların büyük bedeller vererek yürüttüğü eşitlik ve özgürlük mücadelesine denk düşen taleplerle var olanı korumayı değil, mücadeleyi de ileriye evriltecek bir talep ve yol haritası oluşturmak zorundayız. 657’nin köhneliğinden medet uman, var olanı elde tutmayı amaçlayan bir hat, bizi eşitlik mücadelemizden geriye düşürmekten ve var olanı da kaybetmekten kurtarmayacaktır. Ücretli-ücretsiz emek ayırımı olmadan, kapitalist erkek sistemin görmezden geldiği emeğimize evde de, işte de sahip çıkan ortak bir kadın mücadelesi ile yol almaktan başka bir çaremiz yok. Yaklaşan 8 Mart’ı, Aleksandra Kollantai’nin söylediği gibi “kadınların kendi özerk talepleri ve örgütlenmeleri aracılığıyla yürüttükleri sistem karşıtı hareket biçiminin, gerçek bir eşitlik ve özgürleşme arayışı içinde olan tüm kadınlarla buluşma zemini” olmasına olanak sunmak için ısrarcı olmalıyız.