BES Genel Başkanı Fikret Aslan: Dayanışmayı öldür, sömürüyü artır!
Tamer Arda ERŞİN
Ankara
Büro Emekçileri Sendikası (BES) Genel Başkanı Fikret Aslan, hükümetin 657 Sayılı Kanun’da yapmak istediği değişiklikle hem “memur”, hem de “işyeri” kavramını esneterek kuralsız ve güvencesiz bir çalışma ortamı hedeflediğine dikkat çekti. Hükümetin planları hayata geçerse angarya çalışmanın daha da yaygınlaşacağı uyarısında bulunan Aslan, performans adı altında emekçiler arasındaki dayanışma ve sendikal örgütlülüğünün bitirilmek istendiğini vurguladı.
657 Sayı Devlet Memurları Kanunu’nda ‘memurluk’ kavramında yapılmak istenen değişikliğin altında yatan neden nedir?
Doksanlı yıllardan itibaren kamuda reform adı altında hayat geçirilmek istenen politikaların temel amaçlarından birisi kamuda çalışan emekçilerin iş güvencesinin kaldırılarak, piyasa çalışma koşullarının kamuya getirilmesidir. Yani iş güvencesi olmayan, esnek, kuralsız ve performans değerlendirmelerinin yapıldığı bir çalışma ortamı istenmektedir. Hükümet daha öncesinde 657 sayılı DMK’unda yapmış olduğu değişikliklerle, ayrıca kurumların teşkilat yasalarında yapılan düzenlemelerle önemli ölçüde piyasa çalışma koşulları kamuya taşınmıştır. Şimdi ise yapılmak istenen memur tanımını esneterek, daraltarak ya da değiştirerek kısmen var olan iş güvencesinin kaldırılması hedeflenmektedir.
Kamu çalışanı hizmet sınıfları da yeniden tanımlanacak. Örneğin memur, veri hazırlama ve kontrol işletmeni gibi kadrolarda görev yapanlar ‘büro çalışanı’ adı altında toplanacak. Bu düzenleme emekçileri nasıl etkileyecek?
Kurumlar arası geçişler ve kadrosu dışında çalıştırmanın hangi koşullarda olacağının çerçevesi yasalarla çizilmiştir. Kamuda hayata geçirilmek istenen temel politikalardan birisi de iş ve işyeri tanımını esnek hale getirmek ya da tamamen ortadan kaldırmaktır. ‘Büro çalışanı’ tanımlaması üzerinden ihtiyaca göre işyerleri arası personel göndermenin ve büro emekçilerini farklı işlerde çalıştırmanın önü açılmak istenmektedir. Ayrıca angarya, esnek ve kuralsız çalışma yaygınlaşacaktır. Büro emekçilerinin yapmış olduğu işler bu tanımlamayla değersizleştirilmektedir.
‘Performansı yüksek memur daha fazla maaş alabilecek’, ‘Memurun yıllık performans değerlendirme sonuçlarına göre ücreti Maliye Bakanlığı’nca belirlenecek belli bir performans ödeneğinden karşılanacak’ deniyor. Bu uygulamanın sonuçları ne olur sizce?
Kamu emekçilerini performans fikrine kazanmak için yoğun bir şekilde gerçekle alakası olmayan propaganda sürdürülmekte, çok çalışanın daha fazla ücret alacağı söylemi üzerinden kamu emekçileri ikna edilmek istenmektedir. Diğer taraftan performans ölçümlerinin kıstası ne olacak, ölçümü, sayımı nasıl yapılacak, hangi nesnel kriterler üzerinden değerlendirilecek, bu sorular cevapsızdır.
Bilindiği üzere kamu emekçileri kamu hizmeti vermektedir, bu nedenle kamu yararının esas alınması gerekmektedir. Performans değerlendirmesinin yapıldığı bir yerde hizmetin kalitesi düşecek ve bu koşuşturma içerisinde yapılan hatalı işlemlerden kaynaklı kamu emekçileri yaptırımlarla yüz yüze kalacaktır. Bu politikayla yapılmak istenen emekçiler içerisinde rekabeti derinleştirmek, dayanışma ilişkilerini yok etmek ve bu koşullar içerisinde yoğun bir emek sömürüsünü gerçekleştirmektir. Bugün performans ücretinin uygulandığı kurumlarda mesleki etik değerler aşınmakta, hizmetin niteliği düşmektedir.
Nitelikli bir kamu hizmetinin yolu; çalışma koşullarının iyileştirildiği, ücretlerin insanca yaşamı sağlayan bir düzeye çekildiği, esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışmanın yasaklandığı koşullarda mümkündür.
Memurlar ‘teröre destek veriyor’ gibi iddilarla kolaylıkla işten atılabilecek. Disiplin cezaları yeniden tanımlanacak. Memurlara da akademisyenlere olduğu gibi bir cadı avı mı söz konusu olacak?
Bu politikayla hükümet, kamu emekçilerin uluslararası ve iç hukuktan doğan gücüyle fili, meşru zeminlerde sürdürmüş olduğu mücadeleyi ‘terörle mücadele’ kapsamı içerisine alarak, kısmen de olsa 657 sayılı DMK’nda var olan iş güvencesi tamamen kaldırmak istemektedir. Bu saldırı yalınızca KESK ve üye sendikaların yönetici ve üyelerine yönelik değildir, tam tersine bütün kamu emekçilerine yöneliktir. AKP hükümeti bir zamanlar ABD’de olduğu gibi ‘terörle mücadele’ adı altında toplumsal muhalefet susturmak istemektedir. Hükümetin savaş politikalarına karşı çıkan ‘bu suça ortak olmuyorum’ diyerek bildirge yayınlayan aydınlar “vatan haini” ilan edilmiş, linç kampanyası başlatılmış ve bazı akademisyenler üniversitelerden uzaklaştırılmıştır. Kamu emekçileri bu tuzağa düşmeden en temel kazanımlarına yönelik bu saldırı karşısında sendika farkı gözetmeksizin birleşik bir mücadele zemini yakalamak zorundadır.