Biz zilli kurdumuzu çok özledik
Yağmurcuk Kuşu’nda, bir anne öğüdü, ‘Bir de senden dileğim, oğlum, o kasabaya gidersen, o Ermenilerden kalma evleri, tarlaları kabul etme. Sahibi kaçmış yuvada, öteki kuş barınamaz. Yuva bozanın yuvası olmaz. Zulüm tarlasında zulüm biter,' cümleleri yer alır. İnce Memed’den bu yana Çerkes karakterler eksik olmaz eserlerinde. Nedenini kendisi de bilemez. Kafkas Abhazya Kültür Derneği’nde yaptığı konuşmada şöyle der: 'Hatırlarsanız son Cumhurbaşkanlığı ödülünü alınca Çerkesleri ağzımdan düşürmedim. Evvela Çerkeslerin ve Kürtlerin dilini vereceksiniz dedim.'

Ayşegül TÖZEREN*
Yaşar Kemal’in büyük edebiyatı için, büyük sözler söylenebilir, söylenmelidir, söylenecektir. O edebiyatımızın eşkıyasıdır, İnce Memed’idir, ama İnce Memed’i olduğu kadar Çakırcalı Efe’sidir de... Bu yüzden ona kalbimizde Karacaoğlan’ın, Dadaloğlu’nun, Pir Sultan’ın, Nâzım’ın yanını hazırlamıştık ölümsüzlüğünde dinlenmesi için...
Yaşar Kemal, doksanlarda yazdığı bir yazıda “zilli kurt”tan söz eder. Orta ve Doğu Anadolu’da kurtlar bir köye girip, ağıllardaki koyunlara saldırınca, köylüler öç almak için artlarına düşerlermiş ve yakalayınca kurtları öldürmezler, bunun yerine boyunlarına zil takarlarmış. Böylelikle kurtlar ölüme mahkûm edilirlermiş. Yaşar Kemal’in ifadesiyle, “Ölümün en zalimine...” Artık boynundaki zillerden dolayı ne bir köye, ne bir ağıla, ne bir koyun damına yaklaşabilirler, açlıkla cebelleşerek, can çekişe can çekişe ölürlermiş. Yaşar Kemal, Çukurova’da 17 yaşında ilk kez karakola düştükten sonra, “zilli kurt” olmuş aslında... Hem de kimsenin ağılına filan girmemesine rağmen. Yoksa toprak reformu istemek de mi ağaların ağıllarına girmektir bilemem. Yirmilerde Güney Demiryolu grevini yapanlardan Ali Usta’dan Lenin’i, Troçki’yi, Engels’i dinlemek, sonra Manifesto’yu okumak... Büyük Usta’nın “zilli kurt” olma hikâyesi böyle başlamış ve hep “ödeyerek yaşayan” bir edebiyatçı olmuş. Yaşar Kemal, “kırk yıllık yolda yaprak kımıldasa yüreğinin başında duyarak, dünyanın acısına, sevincine katılarak” ödemiş, hiç yarım yaşamamış, susmamış, sürgün edilmiş bir aileden gelse de, babası oğul dediği tarafından öldürülse de, küçücükten bir gözü kör kalsa da, ağaçlardan, çiçeklerden, börtü böcekten, insandan, cümle canlıdan hiç umudu kesmemiş. Hiç umudunu kesmemiş, ruhunda kötücül olanı hiç büyütmemiş, hep iyiliğin türküsünü tutturmuş...
Türkiye İşçi Partisi’ne 1962 yılında girdiğinden beri siyasi eylemleri, yazıları dolayısıyla davalar eksik olmamış. Ant dergisini ve Ant Yayınları’nı kuranlardan olup, yayınlardan ötürü de yargılanmış, yetmişlerin sonlarında ölüm tehditlerinden dolayı İsveç’te iki yıl yaşamış, 1993 yılında Demokrasi Kurultayı’nda faal görev almış, Gündem Gazetesi’nin yayın hayatını sürdürmesi için mücadele etmiş, gazete önünde nöbet tutmuş, sayfa sekreterliği yapmış, 1995’te “Zulmün Artsın” yazısında bölücülük propagandası yaptığı iddiasıyla DGM’de yargılanmış. Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kurucularından olmuş, Türkiye PEN’i canlandırmış, Kürt PEN’in de kurucuları arasında yer almış. KCK operasyonunda gözaltına alınan tutuklulara destek için yayınlanan bildiriye de, Ahmet Şık’ın tutuklanmasının ardından el konulan kitabının basımına da imza atanlardan olmuş. Nerede doğa kıyımı yapılsa karşı çıkmış, nerede barışa ilişkin bir çağrı var ses vermiş. Gezi Parkı’nda başlayan direnişle ilgili de La Repubblica Gazetesi’nde bir yazı yazmış…
Edebiyatında da “sesi olmayanların sesi” olmuş. Doğanın, yoksulların, Kürtlerin, Ermenilerin, Alevilerin, sürülen Çerkeslerin... 2013 yılında Ermenistan’dan “Krikor Nargatsi Nişanı”na layık görülen Yaşar Kemal’in romanlarından Ermeniler hep geçer. Yağmurcuk Kuşu’nda, bir anne öğüdü, ‘Bir de senden dileğim, oğlum, o kasabaya gidersen, o Ermenilerden kalma evleri, tarlaları kabul etme. Sahibi kaçmış yuvada, öteki kuş barınamaz. Yuva bozanın yuvası olmaz. Zulüm tarlasında zulüm biter,” cümleleri yer alır. İnce Memed’den bu yana Çerkes karakterler eksik olmaz eserlerinde. Nedenini kendisi de bilemez. Kafkas Abhazya Kültür Derneği’nde yaptığı konuşmada şöyle der: “Hatırlarsanız son Cumhurbaşkanlığı ödülünü alınca Çerkesleri ağzımdan düşürmedim. Evvela Çerkeslerin ve Kürtlerin dilini vereceksiniz dedim.” Belki bütün bunlardan dolayı, aramızdan ayrılışının ardından, şirazemizi yitirdiğimizi hissetmiştik. Şimdilerde, aynı kitabın sayfaları olduğumuzu bilsek de dağılıyoruz.
Yaşar Kemal, bir yazısına “Bugünlerde bahar indi Anadolunun düzüne...” diye başlar. Baharın büyük bayramlarını anlatır, insanların doğanın öldüğü, sonra dirildiği büyük anı beklediklerini... Mevsim dönümünün gerçekleştiği o anda, suların durup yeniden akmaya başladığını... Bu anı görenin herkesi ilgilendiren bir dilekte bulunması gerektiğini... O anı gören ya da görecek olan her kimse bu yıl, yerine diliyorum:
Sevgili bahar, konuyu biliyorsun. Bize barışı getir. “En güzel şiir barıştır” diyen Büyük Usta Yaşar Kemal’e tutamadığımız bir sözümüz var!
*Edebiyat eleştirmeni
Evrensel'i Takip Et