Metin Berk SÜER
İTÜ
Uzaya gitme fikri asırlardır insanların aklını kurcalamış ve Jules Verne’den günümüze kadar yazar veya mühendis birçok kişi bu fikri geliştirerek, insanlığın bu büyük idealinin gerçekleştirilmesi için katkı sunmuştur.
Uzaya gitmek ve uzayda yaşam olup olmadığını sorgulamak insanlığın önünde duran ve geliştirilmesi gereken en önemli konulardan biri. Farklı yaşam formlarının varlığından haberdar olmak için de bütün dünya dillerinden mesajlar olan roketler fırlatılıyor; gezegenlerin coğrafi ve yaşamsal koşulları incelemek için yeni nesil araştırma ve uydu araçları yapılıyor. Uzayla ilgili sorular tek tek çözüldükçe, yeni kapılar aralanıyor ve bir yapbozun eksik parçaları yavaş yavaş yerlerine oturuyor. Fakat klasik uzay sistemlerinde bu yapbozu tamamlamak çok maliyetli ve güç bir duruma geliyor. Çünkü klasik fizik nasıl yeni teorileri destekleyemeyip, yeni ve büyük hesaplamalarda yetersiz kaldıysa; klasik uzay sistemleri de maliyet ve yararlılık açısından koltuğunu yeni sistemlere teslim edecekmiş gibi görünmüyor.
MALİYETLİ VE ZARARLI ROKETLER
Günümüzde Uluslararası Uzay İstasyonu’na astronot taşıyabilen bir roket bulmak oldukça zor görünüyor. NASA bu işten tamamen kendini soyutlamış durumda. Sadece soyuz roketleri istasyonlara astronot götürebiliyor. Soyuz roketlerinin ise iç hacimlerinin ufaklığı bu taşıma işlemini zorlaştırıyor. Ay’a ilk insanın ayak basmasından beri kullanılan roketlerin tarihçesine baktığımızda aslında bu roketlerin son derece maliyetli ve çevreye de aşırı derecede zararlı olduğunu görüyoruz.
1 SANİYEDE 2.7 TON YAKIT!
Aya ilk insanın ayak basmasını sağlayan Saturn 5 roketlerini ele alalım; bu roket insanlık tarihinde üretilmiş en büyük ve en güçlü itiş gücüne sahip olan bir uzay aracı olmakla birlikte sadece fırlatılmayı beklediği esnada 150 ton yakıt tüketiyordu. Ayrıca 3 milyon parçadan oluşuyor ve kalkıştan sonra her 1 saniyede 2.7 ton yakıt tüketiyordu. Tabii ki mühendislik bu boyutları minimize hale getirmeye çalıştı ve bir ölçüde de olsa sağladı. Ama ortada duran en büyük sorun çözülmüş değil.
ÇÖZÜM YENİ NESİL UZAY ARAÇLARINDA
Büyük sorun; uzay araçlarının hemen hemen hepsinin dünyaya dönüşlerinde yaşadığı okyanusa çakılma ve bazı parçalarını uzay boşluğuna fırlatılma olayı. Projelere harcanan milyonlarca lira indirme işleminin ardından roketlerin ve uzay araçlarının bir daha kullanılamayacak bir şekilde, geriye dönüşünün hesaba hiç katılmadığı veya uğraşılmadığı bir sistemde boşuna yok olmaktadır. Fakat bu sorunun çözümü artık pek uzakta değil. Cevap yeni nesil uzay araçlarında saklı.
FALCON 9
Fakat Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerekirse yeni teknolojinin başyapıtı olarak Spacex’in Falcon 9 isimli roket ailesini göstermemiz gerekir. Çünkü Falcon roketi New Shephard’ın nerdeyse 3 katı büyüklüğündeydi ve uzaya çıktığında 11 adet telekomünikasyon uydusu fırlatarak büyük bir iş başararak dünyaya geri döndü. Roketin şirkete üretim maliyeti 60 milyon dolar civarında ve bu rakam klasik roket sistemleri göz önüne alındığında bilimsel ilerlemeler için gayet uygun bir rakam.
BİR ARABANIN YAPTIĞI İŞLE KIYASLANAMAZ
Roket iniş yaptıktan sonra yeniden sefer yapabilmesi doldurulması gereken yakıtın tutarı sadece 200 bin dolar. Bu neredeyse lüks bir araba parası! Fakat yaptığı iş kesinlikle tatile gitmekten veya trafikte zaman kaybetmekten çok daha etkili. Projerin en önemli hedefleri yeni kurulabilecek kolonilere astronotları, bilim insanlarını ve insanları kolayca bir uçak yolculuğu gibi taşımak, çevreye çok daha duyarlı bu sistemle gezegene veya gezegenlere en az zararı vermek ve uzay bilimindeki ilerlemeleri kolaylaştırmak olarak görülüyor.
UZAY SİSTEMLERİ DEĞİŞİYOR
Eğer yeni nesil uzay sistemleri yaygınlaşmaya ve geliştirilmeye bu hızda devam ederse uzay bilimi ve sanayisinde gözle görülür değişiklikler bizi bekliyor. Belki bu ileride yatırılacak sermayeyle uzay sistemlerinin tekelci devletlerin ve onların sömürgeleştirdiği bazı devletlerin elinde koz olarak kullanılmasının önünü kapayarak yeni ülkelerin bu alandaki rollerini artırabilir.
SSCB’NİN UZAY PROGRAMI ÖRNEK OLMALI
SSCB’nin yeni bir uzay programıyla bu konuda önümüze koyduğu örneğe bakarsak bunların olamayacağını iddia etmek pek olası değil. Fakat özel sermayenin bu konuda kendini geliştirmesi ve yeni sistemleri kendisinin finanse etmesi büyük sorunlar da doğurabilir. Örneğin Elon Musk yaptığı bir konuşmada eğer Mars’ta kolonileşmek isteniyorsa Mars’a atılacak nükleer bombalarla gezegenin mevcut düzeninin bir an önce bozularak yaşanmaya uygun hale getirilebileceğini söyledi. Bu düşünce küresel ısınma teorisinin Mars’ta hayata geçirilmesi gibi birşey. Ya efektif bir şekilde insanlığın gelişmesi için kar amacı gütmeyen bir sistem seçilecek ya da sermayenin desteğiyle belirli kesimlerin elinde koz olarak kullanılabilecek bir sistem geliştirilecek. Hangisinin seçileceğine insanlık geçmiş devinimleri ve felaketleri hesaba katarak bir cevap bulmalı ve bu cevap bizlere yeni yüzyıllarda yeni ufuklar açmalı.
SPACEX VE BLUE ORIGIN
Elon Musk ve Jeff Bezos isimlerine aşina olanlarımız olabilir. Biri Spacex diğeri ise Blue Origin isimli yeni nesil uzay araçları üretmeyi ve geliştirmeyi amaçlayan şirketlerin sahipleri. En önemli ve çığır açıcı düşünceleri ise kalkış yaptıktan sonra geri dönüşte okyanusa çakılmak yerine bir uçak gibi fırlatma rampasına tekrar inebilen roketler yapmak ve bu roketlerle uzaya insan taşıyıcılığının kolaylaşmasını sağlamak ve tabii ki maliyet problemlerini çözmek. Bu roketlerin en önemli özelliği ise tekrar kullanılabilme kolaylığını sunması. Yeniden kullanılabilir roketlerin öncüsü Blue Origin firmasının ürettiği New Shephard adlı roketti ve bu roket yerden 100 km yükselip tekrar geri dönerek ilk kez böyle bir gelişmenin kanıtı oldu.
Evrensel'i Takip Et