Şiir işçisi bir adam: Uğur Kaynar
Bahadır Ozan Yaşar
Sosyal Bilimler Lisesi
İstanbul
Yaranda süzme bal gibi hüzün
süzme bal gibi hasrettir
İlk dokunuşun ardından
şehvetli bir bityeniği gibi
gittikçe her yanı saran.
(Uğur Kaynar)
30 Ocak 1956’da Zara/Sivas’ta kalabalık bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gözlerini açar Uğur Kaynar. Çocukluğu, çocukluk-gençlik arasındaki geçiş evresini Zara’da geçirir. Annesini kaybeder bu sırada. Ömrünce bu acıyı yakasında taşıyacaktır.
İlk kez aşık olduğu, evden kaçtığı, sigara, içki, kadın ve şiir gibi kötü alışkanlıklarla ilk kez tanıştığı Zara’dan ayrılıp Ankara’ya gitme süreci. 1970: zor, çok zor yıllar; zorluğun peşini bırakmadığı yıllar. Öğrenimi yarıda bırakmak zorunda kalması.
Yanı başımızda duran
küskün suratlar şakladı
oysa
meskenimiz dardı
dumandı yerimiz.
Sevdamız ise
kuşatılmış köz yürekte
umutlarca tığ
düşmanlarca toy
bir amandı.
Aman dedik
aman tuttu ellerimiz.
(Bir Sevdaya Destandır – Uğur Kaynar)
‘Uğur çok hüzünlü bir adamdı. Şiirlerinin teması sevmektir, sevdadır. Sevmeyen insanlara, sevmeyi bilmeyen, daha doğrusu öğrenemeyen insanlara yönelik çok ciddi eleştirileri vardır. Her kitabı yüklü bir hüznün anlatımıdır.’
(Sivas Kitabı-Bir Toplu Öldürümün Öyküsü, Edebiyatçılar Derneği – Attila Aşut, 1994,
Uğur Kaynar – Bir Başına Ölmek, Serap Kaynar, s.400)
1977: Serap Kaynar ile evliliği. Çeşitli işler: ahşap oymacılığı, kaset satımı vs.
Her gün yeni bir olay; kavga yılları. ODTÜ işgalinde, Şentepe Direnişi’nde, Tuzluçayır’da demokrasi haykıran kendi deyimiyle ‘demokrasi kavgacısı’ bir adam. 80 Darbesi! Cezaevi. Mamak. Daha sonraki yıllarda Ahmet Say’a mahpusluk yıllarını –faşizmi, zorbalığı, zalimliği- susarak anlatacaktır. Cezaevindeyken babasının ölüm, kızının doğum haberini alması. Gemleyemediği duygular... Mahpusluktan sonra hayatını şiir ile kurma - demokrasi kavgasını şiir ile birleştirme süreci.
1987: ikinci kızı.
Sen içsiyet içsiyet gülümserdin
Gülümserdik
Gecenin üşüyen sokaklarından
olanca bahsi bahtiyar bozacılar geçerdi
sessiz sedasız
Belleğinle iyiden iyiye sokulurdun içime doğru
neyin nesini yaşadığının farkında olarak.
(Tiyo – Uğur Kaynar)
1988. Yaşadığı acıların özellikle mahpusluk yıllarının birikimi ilk şiir kitabı: Çiçekler Halaya Durdu. Ankara – Sümer Sokak. Altı-yedi metrekare bir odada gerçek bir şiir kavgası: El Yazıları Yayıncılık. Yayınladıkları kitabın yayıncının ön sözü kısmına: ‘Amacımız: yazın tarihine belgesel nitelikte kitaplar kazandırmak ve şiirin yok sayıldığı bir ülkede, şiire hak ettiği saygıyı göstermektir.’ şeklinde not düşer Uğur Kaynar. Küçük bir odanın içinin hayalleri büyük olan, şiirle dünyasını kuran bir adam ile dolması.
Ne garip şey
kavuşamamak,
güneşi boynuma asıp,
umutlara maviler sermek.
Yanağında sevda beni
yüreğinde yara olup kanamak
ne garip. (Yanağında Sevda Beni – Uğur Kaynar)
‘Ömrünün bilmem kaç senesini cezaevlerinde geçirmiş, mahpusta iken çocuğunun doğumu ile babasının ölüm haberini aynı anda alan bir adamdı Uğur. Bütün bunları hak edecek ne yapmıştı bu ülkeye? Niye Sivas’a gitmişti? Niye cezaevine girmişse işte o yüzden Sivas’a gitmişti. 12 Eylül’den önce ODTÜ İşgaline, Şentepe Direnişine, Tuzluçayır’a niye gittiyse, ondan gitmişti Sivas’a. 12 Eylül faşist darbesinden sonra niye yattıysa Mamak’ta, o yüzden yatmıştı Madımak Oteli’nin dumana kesmiş ucuz halılarının serildiği koridorlarına… İnsan olmaktan başka bir şey bilmiyor ve elinden başka bir şey gelmiyordu işte.’
(Ölümüne Seversen Ölürsün, Ercan Kesal)
1993. Güncesika’nın hazırlıkları. IV. Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne birçok yazar-şair dostu ile davet edilmesi. Şenliklere hiç merakı olmayan bir adam. Birkaç defa karar değiştirmesi. En sonunda gitmeye karar vermesi.
‘Sivas’ta Madımak Oteli’nde, 2 Temmuz günü yine az konuşan, hüzünlü Uğur vardı yanımızda. Saldırganlara karşı, asma kat hizasında kurulan barikatın birkaç basamak üstünde, Behçet Aysan ve Metin Altıok’ la birlikte mevzilenmişti. ‘Yan yana üç şair fotoğrafı’, dünyanın hiçbir yerinde bu kadar can yakıcı olmamıştır. O fotoğraf çok şey anlatıyor ülkeme, bugüne ve şairlere dair.
Üçünü de yangından bir süre önce, tırabzanlardan uzanarak görmüştüm. Biraz sohbet ettik; seslerinin tınısı bile belleğimde. Öyle değerli ki bir gün belleğimi yitirme olasılığı, sırf onlardan bir kez daha ayrılmak korkusu gibi yerleşmiş yüreğime… Sivas Müzesi’ne ne zaman gitsem, kurtulamayanların cebinden, çantasından çıkanlara ne zaman baksam; sesleri ve gülümsemeleri geliyor aklıma.
Uğur Kaynar’ın cebinden 50 lira, bir Bafra sigarası, bir ağızlık ve peçeteye yazılmış dizeler çıkmış. Dizeler, 14 yaşında yaşadığı büyük kopuşun sürüp giden etkisini gösteriyor bize.
Bir de ölümü sıkça kullanan bir şairin son yengisini:
öldüğümde
doğduğum yere gidiyorum
yıllarca süren bir hasret ve bilinmezliği
işte böylesine yeniyorum.’
(Ölümde Yengi Arayan Şair: Uğur Kaynar, Zerrin Taşpınar)
Anlayabilmek için şimdi seni; şiirlerinin arasında sana dair bir şeyler arıyorum. ‘isyanın hangi kuytu köşemizde saklandığını/güneşin hangi şafakta bizi karşılayacağı’ bilinmezliğine ulaşabilmek, yaşayabilmek, tutunmak için başka çarem yok.
Tanyerlerim ağrıyor
Çürük ay rengi çarpıyor geceyi
Şiir cinatına biniyor
Ben
Giderayak.(Canşenliği – Uğur Kaynar)