05 Mart 2016 11:26

Oyuncak yerine ellerinde altın halka olan çocuklar

Ne çok şey var aslında biriktirdiğim ve yazamadığım. Çünkü bir önceki gün yaşanan olayı yazacağım derken yenileri ekleniyor... Ben artık gülemiyorum. Gülüşlerimi arkamda bıraktım ve her gün içime akıttığım göz yaşlarım ile uyanmaktan yoruldum. Bitmiyor çünkü...

Paylaş

Emel İZGİ
Ne çok şey var aslında biriktirdiğim ve yazamadığım. Çünkü bir önceki gün yaşanan olayı yazacağım derken yenileri ekleniyor... Ben artık gülemiyorum. Gülüşlerimi arkamda bıraktım ve her gün içime akıttığım göz yaşlarım ile uyanmaktan yoruldum. Bitmiyor çünkü...
Her gün istismara uğrayan 12-13 yaşındaki kız çocuklarının hikâyelerini dinlemekten yoruldum, çocuk gelinlerin ellerinde, kollarında oyuncak olması gerekirken, altından bir halka görmekten yoruldum. Kocası tarafından hırpalanmış ve çaresizce çocuklarıyla sokakta kalmış kadınları görmekten, duymaktan, dinlemekten yoruldum. Kocası ikinci, üçüncü, dördüncü kadınla evlenen kadınların birbirleriyle yarışıp, belki de güçlerinin farkında olmadıklarını görmekten yoruldum. 
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi kan gölüne dönmüş bu topraklarda nefes alamamaktan yoruldum.  İçime çektiğim her nefeste kan kokusu var. Çocukluğumun, en güzel yıllarımın geçtiği sokaklarda ip atlayan, yakar top oynayan çocuklar yok artık; mermiler, havan topları, mayınlar, tanklar, tüfekler var…
Her gün en az birkaç çocuk gelinle tanışıyorum, her gün şiddete uğramış birkaç kadınla konuşuyorum, her gün ebeveynleri tarafından terk edilmiş, minik yüreklerin başını okşuyorum. Evet, hiçbir şey yapamıyorum sadece tanışıyorum, konuşuyorum ve okşayabiliyorum. Dahası yok. Çünkü sistem içerisinde onların derdine deva olacak bir yasa yok, aslında yetersiz de olsa var ama uygulandığına dair bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar örnek var ancak. 
Yazdıklarım çok karışık oluyor farkındayım ama hissettiklerim de öyle…
 

BÖLGEDE KADIN OLMANIN DAYANILMAZ ZORLUĞU
Atamamın yapıldığı ilk yere, Ceylanpınar’a geldiğimin ilk haftasıydı. Henüz yerleşememişim. Yeni atamalar olduğu için öğretmen misafirhanesi ve ilçenin tek oteli tıka basa doluydu. O gün tanıştığım işyerinden bir kadın arkadaş davet etti evine. Orada başladı aslında bölgede kadın olmanın dayanılmaz zorluğuyla bir kez daha acı bir şekilde yüzleşmem. İş arkadaşımın evini paylaştığı kadın arkadaş, misafir olacağım akşam memleketinden yeni dönmüş. Eve çıkmadan alt katta oturan Suriyeli komşusuna bir “merhaba” demek istemiş. Çalmış kapıyı. Kapıyı açan kocası içeri geçtikten sonra, Suriyeli kadın ile ayaküstü hal hatır sormuşlar birbirlerine. Kadın arkadaşın yukarı çıkıp yanımıza gelmesinin üzerinden 15 dakika falan geçmişti ki telefonuna bir mesaj geldi. Biri ilan-ı aşk ediyor gelen mesajda. Tanımadığı bir numaradan gelen bu mesajın kimden geldiğini merak ediyor haliyle. Telefonuna indirdiği program ile numaranın sahibinin ismini öğrendi çabucak. Bizim alt katta Suriyeli kadının kocası “A” abi!
 

TEHDİTLER VE ÇARESİZLİK
O arada iş arkadaşım anlattı; meğerse adamın ilk karısı (Türkiyeli) da yine o binada bir üst katta oturuyormuş. Savaştan kaçıp gelen göçmen kadınların mağduriyetinden faydalanıyor Türkiye’deki adamlar ve ikinci, üçüncü sözde evliliklerini gerçekleştiriyorlar onlarla. İki eş yetmemiş olacak ki beyefendiye, bizim kadın arkadaşa göz koymuş şimdi de. Burada bitmedi o gün yaşadıklarımız. Kadın arkadaş sert bir dille mesaj yazıyor adama, “Teknolojiden haberdar değilsiniz, isminiz çıkıyor telefonda” deyip. Adam hınçlanıyor, bir anda kadın arkadaşı ısrarla arıyor. Açıyor arkadaş telefonu ve karşı taraf tehditler yağdırıyor, aşağıda olduğunu, belinde silahının olduğunu kendisine haddini bildireceğini söylüyor. “İsterseniz polisi arayın, hepsi benim arkadaşlarım, birlikte haddinizi bildiririz” diye de ekliyor telefonu kapatmadan. Endişeleniyor kadın ve çaresiz hissediyor, bir an ağlamaya başlıyor ne yapacağını bilemeden… Evet şimdi ne hissedebilir ki insan?
Çaresizsiniz. Ne mi oldu sonra? Arkadaşlarımız bizi almaya geldiler daha güvenli bir yere götürmek için. Arabaya tam binecekken yolun karşısında arabada silahını bizim araca doğrultmuş adamı gördük. Hızla bindik araca ve uzaklaşmaya çalıştık. Yolumuzu kaybettirdik birkaç dakikalığına ve biz araçtan indik. Araçta kalan arkadaşlar da yollarını kaybettirmişler. Sabaha kadar nöbet tuttuk kaldığımız sözde güvenli diğer evde. Baktık olacak gibi değil. İlçe kaymakamına ulaştık bir şekilde. Adam birkaç gün nezarette tutuldu. Sonra salıverildi tabii...
 

‘ŞİYAYETÇİ OLURSANIZ ÖLDÜRÜRÜM’ 
7 ay sonra ilçeden il merkezine görevlendirildim. Bir kadın arkadaş ile birlikte kalıyoruz.  İş çıkışı eve gidiyorum. Ev arkadaşım temizlik yapmış o gün ve çöp poşetini kapının önüne bırakmış sabah inerken aşağıdaki çöp konteynırına atmak üzere. Akşam yemeği için tam sofraya oturacakken kapımızı yumrukluyor biri. Arkadaş aralıyor kapıyı. Üst katta oturan komşumuzun damadı olduğunu söylüyor adam. Ne istediğini soruyor arkadaş. Adam “Çöpünüzü koymayın kapıya” diyor. Arkadaş “Tamam indiririz aşağı” deyip kapatıyor kapıyı. Aradan 5 dakika geçmeden yine yumruklanıyor kapı. Bu kez ben açıyorum. Ne istediğini sormamla adamın çöp poşetini alıp içeriye fırlatması bir oluyor ve hakaretler yağdırıyor. “Bana ikinci defa söyletmeden alacaksınız bu çöpü!” deyip üzerimize yürüyor.
Karşısındaki her kadına emirler yağdırma hakkı görüyor kendinde adam, bana çok tanıdık geliyor bu üslup... Sonra karakolluk oluyoruz. “Şikâyetçi olursanız sizi öldürürüm bu gece” deyip tehditler yağdırıyor adam emniyette. Bunun üzerine şikâyetçi olduğumuzda adamın gözaltında tutulup tutulmayacağını soruyoruz. Aldığımız cevap tamamen hüsran. “İfadelerimizi alıp geri yollanacak herkes evine; 5-6 ay sonraki davayı bekleyeceksiniz” diyor emniyettekiler. Evet, şaka gibi değil mi? Adam üst katımızda ve bizi şikâyetçi olduğumuz takdirde öldüreceğini söylüyor. Ne güvenli bir güvenlik sistemimiz var değil mi(!)
 

MÜCADELE ETMEKTEN VAZGEÇMEYENLER VAR
Yazıma başlarken demiştim ya yazacağım dediğim her gün bir yenisi ekleniyor üstüne diye. Bunlar sadece benim küçük hayatımın küçük bir kesiti olarak dursun kenarda… 
Ya ülkemizde yaşananlar… Bir yanımız kan gölü, diğer yanımız yine öyle. Sokaklarını işgal edenlere inat, direnmekten vazgeçmeyen güçlü kadınların çığlıkları, zılgıtları var bir de. Yaşanan olaylar farklı sadece. Ve tek bir ortak noktası var hepsinin de. Mücadele etmekten vazgeçmeyenler. 
Evet, vazgeçmiyoruz bunlara rağmen, yaşananlar canımızı acıtsa da, ölsek de, yaralansak da onurumuzdan, kimliğimizden, mücadelemizden, kadınlığımızdan vazgeçmiyoruz. Cizre de Sur’da İdil’de ve çocukluğumun kanadığı Nusaybin’de mücadele eden kadınlar ile birlikte uyanıyoruz birlikte direniyoruz ve kurduğumuz kız kardeşlik köprüleriyle acılarımızı mücadelemizi birleştirip büyütüyoruz.

 

ÖNCEKİ HABER

KADER’İN SESİ

SONRAKİ HABER

Mamaklı kadınlar: Barış için alanlardayız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa