06 Mart 2016 05:50

Yeter ki kararmasın...

Paylaş

Faruk EREN*

Anayasa Mahkemesi’nden Can Dündar ve Erdem Gül kararı çıktığında Kemal Can ile birlikte Silivri’ye gittik, iki meslektaşımızı karşılamak için. Hapishanenin önü en az bir gazete, bir haber kanalı çıkarabilecek kadar gazeteciyle doluydu.

Biz Silivri’ye giderken hükümete yakın kanal ve gazetelerin internet sitelerine Ankara Savcılığı’nın Türksat’a “İMC’yi uydudan çıkarın” diye bir yazı gönderdiği haberi düşmüştü. Tahliyeyi beklediğimiz saatler boyunca Can ve Erdem’in durumundan çok neredeyse İMC konuşuluyordu. Bizi gören her meslektaşımız, kanalımıza ne olacağını soruyordu.

Tahliye sabaha karşı gerçekleşti. Neredeyse kafalarımızı yastığa koyamadan kanala koşmak zorunda kaldık, çünkü ‘haber’ gerçekti. Bir yandan yayınımızı sürdürüyor bir yandan başımıza gelecekleri bekliyorduk. Cumhuriyet Gazetesi’ne yayın için giden arkadaşlarımız bu ülkedeki televizyon yayıncılığı ve basın tarihinin en ilginç olaylarından birini yaşadı.

Banu Güven, içerden yeni çıkan iki gazeteciyle canlı yayında röportaj yaparken Türksat yayınımızı kesti. Kanaldaki bütün televizyonlarımız Banu Güven, Can Dündar ve Erdem Gül’ün olduğu görüntüyle dondu. Uydu şirketi savcılığın ‘rica’sını emir saymış ve yazı gelir gelmez ‘gereğini yerine getirmiş’ti. Uygulamanın hukuka aykırılığı tartışmalı bile değildi.

Halkın paralarıyla kurulmuş Türksat, kağıt üzerinde ticari bir kuruluş ve Türkiye’de televizyon yayıncılığı RTÜK denen kurumun denetiminde. Ortada bir mahkeme kararı da yok.

Kısaca bunlar geldi başımıza. Karartıldıktan sonra da yayına devam ettik, önce internet üzerinden ardından yeni bir uyduya geçerek. Ancak Türksat uydu televizyon yayıncılığında bir tür tekel olduğu için yeni uydudan eski izleyici sayımıza ulaşmamız biraz zaman alacak gibi.

NEDEN İMC?

İMC 5 yıl önce 1 Mayıs’ta yayın hayatına başladı. Kürtlere, sosyalistlere, Alevilere, Ermenilere, Ezidilere, Musevilere, Rumlara, Çerkezlere, kadınlara, LGBTİ bireylere, kısacası yaygın medyaya çıkartılmayan, sesleri kısılan, haklarında ayrımcı önyargılarla haber ve yorumlar yapılan her kesime ekranlarını açtı. Kadın cinayetlerine, iş cinayetlerine, her türlü hak ihlaline karşı açık tavır aldı. Tartışma programlarının neredeyse tek teması vardı: Barış.

Bu çizgi kanala giderek artan bir izleyici kitlesi çekti. Soma’daki facia yaşandığında İMC üç gün boyunca kesintisiz yayın yaptı, metal grevinde canlı yayınlarla işçilerin sesini ekrana taşıdı. Kobani’ye IŞİD saldırısı düzenlendiği sırada İMC muhabirleri sınırdaydı.

Suruç’ta sınıra dayanmış binlerce insanı, güvenlik güçleri onları tazyikli su ve gaz bombalarıyla tel örgülerden uzak tutmaya çalışıyordu. O tarihi anlar İMC ekranlarından canlı olarak aktarıldı. Türkiye, IŞİD zulmünden kaçan binlerce kadın ve çocuğa sınırlarını açmıyordu. Saatler sonra ajanslar Dışişleri Bakanlığı’nın Kobanililere sınırı açtığını duyuran haberi geçti. Diğer haber kanalları ancak o zaman yayına girebildi. Sınırı açma kararında İMC yayınının da etkili olduğunu söylemek abartı olmaz sanırım.
Türkiye’nin IŞİD militanlarına destek verdiği, cihatçıların sınırdan rahatlıkla girip çıktığı iddia ediliyordu. Suruç’tan yaptığımız bir canlı yayın sırasında IŞİD’lilerin Türkiye sınırından nasıl rahatlıkla geçtiği görüldü. Bu yayın dünya çapında yankı buldu.

Kamuoyu sokağa çıkma yasakları ilan edilen ilçelerde neler yaşandığını İMC aracılığıyla öğrendi. Devlet çatışmalarda hiçbir sivilin yaşamını yitirmediğini iddia ediyordu, ancak İMC muhabirlerinin aktardıkları tam tersiydi. Bir gün Cizre sokaklarında yatan cesetleri almak için bir grup sivil, ellerinde beyaz bayraklarla sokağa çıktı. İMC de oradaydı. Bedeli ağır oldu. Kalabalığa ateş açıldı iki kişi yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi yaralandı. Ağır yaralılardan biri kameramanımız Refik Tekin’di.

Anadolu Ajansı hemen Cizre’de teröristlerin vurulduğunu iddia eden bir haber geçti. Anlı şanlı haber kanalları ve internet siteleri hemen servis edilen habere sarıldı. Refik için ise “kameraman olduğu iddia edilen terörist” deniliyordu. Oysa Refik yaralıyken bile düştüğü yerden görüntü almış ve onu bize ulaştırmayı başarmıştı. Kamuoyu Cizre’de gerçekte neler yaşandığını Refik Tekin’in ölümü göze alarak çektiği görüntülerden öğrendi.

İşte İMC böyle bir habercilik yapıyordu ve birilerini rahatsız etmeye başladı. Birileri rahatsız oluyordu, gerçeklerin aktarılmasından ama bu yayıncılığın bir karşılığı da vardı. Artık İMC bu ülkenin ilk beş haber kanalı arasına girmeyi başarmıştı. Bazı sıcak günlerde en çok izlenen haber kanalı oluyordu.

OLMAYAN BASIN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Tabii ki karartılmak istenen sadece İMC değil. İktidarın medyayla olan derdini Evrensel okurları iyi biliyor, gazeteciler tutuklanıyor, haklarında davalar açılıyor, televizyon kanallarına, gazetelere el konuluyor, el konulan yayın organları kapatılıyor, ekranlar karartılıyor, yüzlerce gazeteci işsiz, internet sitelerine erişim engelleniyor, haberciler savaş koşullarında can güvenliği olmaksızın çalışıyor. İktidar sözcüleri her ağızlarını açtıklarında medyaya yükleniyor. İktidar medyasının kalemşorları muhalefet eden gazetecileri hedef haline getiriyor.

Türkiye’nin de imzaladığı basın ve ifade özgürlüğünü güvence altına alan Uluslararası sözleşmeler ayaklar altına alınıyor. Ama tüm bu kasvetli havaya rağmen hala umut var. Hâlâ bir grup gazeteci buldukları her mecradan gerçekleri aktarmaya devam ediyor. Biz de devam edeceğiz.

*IMC TV Haber Koordinatörü

ÖNCEKİ HABER

Hayri Tunç kimi yazıyordu?

SONRAKİ HABER

Game Over

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa