13 Mart 2016 04:17

8 Mart'ta ne biriktirdik?

Paylaş

İSTANBUL’DA 8 MART: DAHA ÖNCE BULUŞAMADIKLARIMIZLA BİR ARADA

Adile DOĞAN
Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği

Esenyalı’da iki aylık bir süreye yaydığımız 8 Mart çalışmasında barışı, şiddeti, kadın emeği sömürüsünü hem dernekte yaptığımız söyleşilerde, hem de evlerde bir araya gelerek konuştuk. Bazen çok umut veren şeyler oldu, bazen de umutsuzluğa düştük. Kadınların her gün biraz daha fazla yan yana gelme ve mücadeleye daha ilerden katılma isteğinin artmış olduğunu gördük. Bu sonuca da yaptığımız etkinliklerden ve çaldığımız kapılardan edindiğimiz izlenimlerden vardık.
3 yıldır kadınları hem mahallede hem de alanlarda bir araya getirmeye çalışıyoruz. Bu defa süreç biraz farklıydı. Aylardır süren savaş ve patlayan bombalar arasında bir etkinlik yapacaktık. Kadınlar da herkes gibi tedirgindi. Bu etkinliğe hazırlanırken hem barış talebimizi ortaya koymak, hem de Cizre ve Sur halkı ile dayanışmak için kampanya yürüttük. Gıda, kıyafet vb. yardım toplamaya başladık. Kadınlar kapı aralarında bizimle bulgurunu, makarnasını ama aslında umut ettiklerini paylaştı. “Acaba etkinliği yapmasanız daha mı iyi olacak?” , “Ya saldırırlarsa?” gibi endişe ve korkularını da paylaştılar.
Esenyalı’da çalınmadık kapı, ulaşılmadık fabrika işçisi kalmasın diye her haneye girmeye çalıştık. Geç saatlere kadar derneğimizde taleplerimizi renkli kartonlara yazdık. Her dernek üyesi kadının farklı bir fikri vardı. Barış talebinin büyük harflerle yazılmasını, işçi kadınların taleplerinin de unutulmamasını istiyorduk.

Etkinlikte, en güzel giysilerini giyip gelen kadınların en dikkatini çeken ve “İşte beni anlatıyor” diye önünde fotoğraf çektirmek istedikleri pankart, “Gece vardiyadayım, gündüz çocuk bakımında... Çok uykusuzum” pankartıydı. Sanayii işçilerinden, kibrit işçilerine, tekstil fabrikalarından ev emekçisi kadınlara kadar etkinlikte herkes yerini almıştı. Etkinliği izlemeye gelen kibrit işçisi kadınlar; savaştan - kadın cinayetlerine, kadınların yaşadığı hak gasplarına ilişkin yaptığımız konuşmalarda çözüm olarak dile getirdiğimiz “Bizi ezen bu düzeni değiştireceğiz” sözüne katılmayarak etkinliği terkettiler. Daha sonra kadınlarla buluştuk ve tartıştık. “Biz bu düzeni zor getirdik, neyini beğenmiyorsunuz?” dediler. “Yeni Düzen” olarak gördükleri başörtüsü serbestisi idi. “Eskiden kızlarımız üniversiteye giremiyordu, doktor, mühendis olamıyordu” dediler. “Şimdi olabiliyorlar mı?” sorusuna verilen yanıt manidardı; yine olamıyorlardı, çünkü bir işçinin kazandığı para ve eğitim koşulları çocuklarının üniversiteye gitmesine olanak vermiyordu. Dikkatimizi çeken bir nokta son dönemin kadınları öfkelendiren gündemlerini takip edememiş olmalarıydı; ne diyanetin fetvalarını, ne kiralık işçilik tartışmalarını, ne de yarı zamanlı çalışma yasasını duymuşlardı. Biz anlattıkça şaşırdılar. Kadına yönelik şiddet çok önemli bir gündem oldu tartışmamızda, çünkü kendi hayatlarında örneklerini görüyorlardı. Etkinliğimiz, birbirimizi anlamak ve daha fazla tartışmak için bir vesile olmuştu. Daha sonra başka kadınların da katılımıyla tartışmak üzere sözleştik. Sarılarak ayrıldık.
Bu 8 Mart süreci, daha önce buluşamadığımız, tartışamadığımız kadınlarla bir araya gelmemize vesile olmasıyla da bizi çok zenginleştirdi.  8 Mart coşkusunu tüm içtenlikle yakaladık. Şimdi “Bu uzun soluklu çalışmada ben de artık sizinleyim” diyen birçok yeni kadınla devam edeceğiz.


ANKARA’DA 8 MART: HER İLÇEDE BULUŞMA, YASAK TANIMAYAN DAYANIŞMA

Elif Ekin SALTIK

8 Mart Ankara’da bir haftalık etkinliklere yayılarak karşılandı. Kahvaltılarla, şenliklerle bir araya gelen kadınlar kapı kapı gezip kızkardeşlerini 8 Mart’a çağırmıştı.
Ankara’nın Sincan ilçesi organize sanayiyi içine alan bir bölge. Buradaki büyük fabrikalarda birçok kadın işçi çalışır. Bu fabrikalardan biri de fırın, ocak ve davlumbaz üretimi yapılan Termikel fabrikası. Sincan’da yaşayan ve çeşitli okullarda görev yapan kadın eğitimciler bir araya geldi ve büyük bir kısmı bu 8 Mart’ta ilk kez bildiri dağıtmayı deneyimledi. İşten yorgun ve bitkin çıkmış kadın işçilere bildiri uzatırken bu 8 Mart’ta omuz omuza olabilmek; yorgunluklarını, çalışma koşullarının ağırlığını bir nebze olsun paylaşmak istiyorlardı. Kadınların bir kısmı çekinerek alırken bildirileri, bir kısmı da yorgun gözlerini heyecanla açıp, o gün kız kardeşlerinin yanında olacağını söylüyordu.
Kadınların konuşacak çok şeyi, söyleyecek çok sözü var. Bu sözlerden biri de kadın cinayetleri. Batıkentli kadınların sokakta yaptıkları drama gösterisi kadın cinayetlerine dikkat çekerken, kendi yaşamını korumak adına şiddet uygulayan erkeği öldürmek zorunda kalan kadınların erkek adaletle nasıl bir ayrımcılığa uğradığı, üzerine basıla basıla anlatıldı. Kadınlar kadın cinayetlerine karşı, şiddete, tacize, tecavüze, ölü kadına dahi tahammülü olmayan zihniyete öfkelerini ortaya koydu.
Keçiören’de kahvaltıda buluşan 40’a yakın kadın Türkiye gündemini tartışırken kendi bedenleri üzerinde söz sahibi olamadıklarını da konuştu, iktidarın doğur(ma)ma hakkına karışmasına büyük tepki duyuyorlardı.  
10 yıla yaklaşan bir zamandır 8 Mart öncesi şenlik düzenlenen Mamak Tuzluçayır’da ise kadınlar mitingde kol kola olmanın sözünü verdi birbirine. 2 yıldır şenliğe öncülük eden Kızkardeşim Kadın Dayanışma Derneğinden kadınlar mahallede kapı kapı dolaşıp şenliğe çağrı yaptı. Şenlik günü durmadan yağan yağmura inat halaylarını çekti, geleneksel yürüyüşlerini gerçekleştirdiler. Halaylar çekildi, türküler söylendi. Şenlik, kadınlar için bir buluşma noktası olan Kızkardeşim Kadın Dayanışma Derneğine gelir sağlamak için kadınların gösterdiği dayanışma çabasıyla da anlamlıydı.
Ve kadınların alanlara çıktığı 6 Mart günü... 8 Mart’a az bir zaman kala açıklanan Valilik yasakları Ankara’ya da sıçramıştı. Kadınlar  yasakları tanımadı. Kolej Meydanı’ndan Ziya Gökalp Caddesi’ne doğru oluk oluk; allı, morlu kadınlar aktı. Dilleri, gözleri, yürekleri barıştı. Kadınlar kazanmıştı yine. Kararlılıkları önünde hiçbir şey duramazdı. Ses aracı kullanmalarına izin verilmeyen kadınlar sandalyeler üzerine çıkarak konuşmalarını yaptı. Kendi türkülerini söyleyerek dans etti, halay çekti. Kadınlar, onları evlere göndermeye, evleri de başlarına yıkmaya çalışanlara inat başlarını eğmediler. Bu 8 Mart kadınların her yerde olduklarını ve olacaklarını gösterdiği bir 8 Mart oldu.


İZMİR’DE 8 MART: 3 YIL SONRA YENİDEN BİRLİKTE

Öznur OĞUZ

8 Mart mitingi, üç yıllık bir aradan sonra ortak yapıldı. Yani Kürt siyasal hareketiyle programın içeriğine ilişkin uzlaşı sağlanamaması nedeniyle üç yıl önce yaşanan tartışma (ilk ayrışmada CHP'li kadınlar da ayrıldılar platformdan, hâlâ da katılmıyorlar) bu yıl elbirliğiyle birleşik mücadeleye ve tek mitinge evrildi. Haftalar öncesinden başlayan görüşmelerde demokrasi güçlerinin birliğine olan ihtiyaç fikri egemen oldu, çok da iyi oldu. Bu güzel haber aynı zamanda, İzmir gibi yerel ve tarihsel özgünlükleri barındıran bir kentte barış ve eşit haklar temelinde mücadele için kadınlara güç verecek, daha birleştirici olacak.
Kadın platformunun önümüzdeki günlerde tartışarak aşması gereken sorunlardan biri de bu çalışmada açığa çıktı: TMMOB’den katılan kadınlar basın metninde Kürt illeri yazdığı için platformdan çekildi. Binlerce üyesiyle demokratik muhalefet merkezlerinden olan bir örgütün bu tutumunun tartışılacağı bilinmeli.
Mitingden önce ırkçı ve provokatif yayın yapan kimi gazetelerin ‘Bir tek İzmir’de bomba patlamadı’ içerikli haberleri, toplumda bir süredir yaşandığına tanık olduğumuz ‘kaygı, korku’ gibi duyguları pekiştirmeye hizmet etse de, miting çok renkli, coşkulu ve hiç olmadığı kadar ortak bir zeminde gerçekleşti.
Hem içinde bulunduğumuz dönemin yarattığı korku ortamı ve kutuplaştırma politikaları dolayısıyla, hem de kadınların yaşam koşulları gereği kadınların hak mücadelesinin sokağa yansıması için, sadece il merkezlerinde çalışma yürütmek yetmez. Bu açıdan kimi sendikaların ve işyerlerinin dışında (BMS, SES ve Eğitim Sen 1 No’lu Şube dikkat çeken ve zengin içerikte çalışmalar yürüttü) Emek Partisi üyeleri ve Ekmek ve Gül okurlarının düzenledikleri kadın etkinlikleri dikkat çekti. Provokasyon ve son haftalarda sokak eylemlerine saldırılar artmasına rağmen ilçelerde, mahallelerde yapılan etkinliklere yüzlerce kadının katılması buralarda istikrarlı bir çalışmanın olası sonuçlarına işaret ediyor. Binlerce bildiri dağıtıldı, paneller düzenlendi, sokaklarda çağrılar yapıldı. Salonlar doldu; etkinliklerde emek mücadelesinin talepleri, laik eğitim, barış ve kardeşlik, Kürt ve Türk halklarının eşit haklar temelinde yaşaması için acil barış talepleri vurguları yapıldı, anlatıldı. İzmir’de bütün etkinliklerin sanatçıları yine emekçi kadınların kurdukları korolar oldu.
İzmir belediyelerinin kadınların mücadelesine ‘en görünen’ ve güç veren desteği sokakları donattığı afişler oldu. “Sana ne?” başlığıyla yapılan afişler Cumhurbaşkanını bile çıldırttı: “Ne demek bana ne?” çıkışı bütün kadınların hafızasındadır artık. Neredeyse her belediye 8 Mart etkinlikleri düzenledi. Bu çok önemli. Ancak çoğu rutine düşen, katılımı az olan bu etkinliklerin içeriklerinin tartışılması gerekiyor. Bir taraftan da 8 Mart’ı ‘Emekçi Kadınlar Günü’ olarak ele alan Büyükşehir Belediyesinin 7. kez düzenlediği Kadın Emeği Festivali, içeriği ve zamanlaması bakımından eleştirilmelidir. Kadınların el emeği ürünlerinin satışına odaklanan, mücadeleye değil eve katkı sunma odaklı bu etkinliğin başkan tarafından yapılan açılış konuşmasında, “Barışın teminatı kadınlardır” ve  birlikte mücadele vurgusu vardı. Ancak eşit haklar temelinde, barış içinde güvenceli yaşam isteyen kadınlara seçenek olarak “yiyecek ve el işi stantları” sunuldu. Bu çelişkilerin kaldırılması için mücadele de yine kadınların omuzlarında.


ANTEP’TE 8 MART: BİR YANDA YOKSULLUK BİR YANDA SAVAŞ

Fatma KESKİNTİMUR

2016’nın 8 Mart’ı, Antepli kadınlar için de kendilerine dayatılan hayatı sorgulamak, benzer sorunlar yaşadıkları diğer kadınlarla yan yana gelip, birlikte neler yapabileceklerini tartışmak açısından bir zemin yarattı.  
8 Mart çalışmaları kapsamında EMEPli kadınlar olarak mahallelerde yaptığımız toplantılarda kadınlar, bir yandan Kürt illerinde sürdürülen savaş ortamını tartışırken bir yandan da bunca kargaşa içinde görünmez olan “geçim sıkıntılarını” dile getirdiler. Birçoğu işçi eşi olan kadınların gündemi dönüp dolaşıp asgari ücret ve ek zam tartışmalarına geldi, aldıkları paranın nasıl eriyip gittiğini ise mutfak bütçesinde geçen yılla bu yıl arasındaki farkla açıkladılar. “Pazara gittiğinizde bir haftalık mutfak alışverişiniz ne kadar oluyor?” sorusuna verdikleri yanıt ise, durumun ciddiyetini yüzümüze vuruyor: “Pazara gitmiyoruz ki artık. Pazara gidecek hal mi kaldı?”
Tencere neyle kaynıyor, çoluk çocuk ne yiyip içiyorlar o zaman? Kadınların bu konuda da cevapları, yine kendi üretkenliklerinin, yaratıcılıklarının nasıl hayati bir yerde durduğunu gösteriyordu: “Yazdan kuruttuklarımız var. Salçamızı falan da kendimiz yapıyoruz. Hemen hepimiz ekmek de yapıyoruz toplanıp. Bulgurdu, köfteydi derken evdekilerden bir yemek yakıştırıyoruz işte.”
Hayatın yükünü daha fazla taşımak zorunda olan kadınların en büyük sıkıntısı ise çalışamamak! Antep’te emekçi mahallelerde eve parça başı iş alan kadınlar, daha garantili bir işte çalışmak için önlerindeki engelleri de konuşuyorlar. “Koca izin verse çocuklar var! Kime bırakacağız? Sonra bir de işyerlerindeki erkekler! Kulaktan kulağa dolaşıyor tecavüz, taciz haberleri. Hadi işyerinde de bir şey olmadı, eve geliş gidiş sorununa ne demeli? Mahallelerinde gece dışarı çıkabilen kaç kadın var ki! Biraz geç kalsan, dert işte…”
Kadınlar sorunlarını anlatırken uzayıp gidiyor liste. “Peki “diyoruz “ne yapmalı, nasıl çıkmalı bu işin içinden?” Cevap, bu buluşmalarda ortaklaşıyor: “Nasıl şimdi birlikte konuşuyorsak, birlikte de olabilmeliyiz her sorunda” Kadınlar, en büyük güçlerinin dayanışma olduğunun farkındalar.
8 Mart etkinliklerinde gerek genç kadınların gerekse emekçi kadınların en çok dile getirdikleri talep “barış” oldu. Barışın inşası için kadınların dayanışmasının ve mücadelesinin önemi konuşulurken en başta da kadınların buna ne kadar ihtiyacı olduğu dile geldi. Alanda yapılan gösterilerde, dövizlerde, sloganlarda hep kadını hedef alan, gericiliği dayatan, öldüren, ölü bedeninde bile kadınlığı üzerinde iktidar kurmaya çalışan bir erkek anlayış teşhir edildi ve kadınların verdiği en güçlü yanıt da “Öldürülen tüm kadınların mücadelesini de sırtlayacağız, bedenlerini sırtladığımız gibi” oldu.


DERSİM’DE 8 MART: KORKU DUVARINI NASIL YIKTIK?

Fatoş ARGIN
Dersim Yenigün Kadın
Dayanışma Derneği

Savaşlar elbette ki yaşanan en ağır süreçlerdir. Her duyguyu en yoğun haliyle yaşarız. Korkuyu, çaresizliği, nefreti, öfkeyi, acıyı ve direnişi. Bu duyguların en yoğun halini en çok da kadınlar yaşar. Çünkü en çok kadınlar sıkıştırılır savaşın korku duvarları arasına. Kadınlar hedef alınır.
Bu 8 Mart’ta yaptığımız çalışmalarla, Kürt illerinde yaşanan savaş, özelde kadınların ve çocukların yaşamış olduğu şiddet nedeniyle ne kadar çok sözümüzün biriktiğini ve mücadele etmek için ne çok nedenimiz olduğunu gösterdi. Tam da bu nedenle her yerde 8 Mart yürüyüşleri yasaklanmaya çalışıldı, kadınların sözleri duyulmasın, mücadele eden kadınlar görünür olmasın diye. Yürüyüşleri yasaklamadığı yerde ortalığa asılsız dedikodular yayarak kadınları korkutmaya, sindirmeye, sokağa çıkmalarını engellemeye çalıştı devlet güçleri.
Dersim’de de kadınlar böylesi bir ortamda 8 Mart’a hazırlandılar.
Dersim Yenigün Kadın Dayanışma  Derneği olarak biz öncelikle 8 Mart’a doğru giderken yaratılmak istenen bu korku ve sindirme ortamı kadınları tartışmaktan, buluşmaktan alıkoymasın diye koları sıvadık. Savaşa karşı yaşama hakını savunan ve bunun için susmanın değil örgütlenmenin, daha çok konuşmanın ve dayanışmanın zamanı olduğunu en başta en yakınımızdaki kadına anlatarak daha çok kadına ulaşmayı hedefledik. Kapı kapı, sokak sokak gezerek, kadınlarla yan yana gelerek hem kadınları dinledik, hem de yaşadıklarımız karşısında nasıl mücadele etmemiz gerektiğini hep birlikte tartıştık.
Ev toplantılarıyla yüzlerce kadınla buluştuk. Kadınları sokağa çıkmaktan alıkoyanların yarattığı korku duvarlarını ancak kadınlarla yüz yüze gelerek, hayatlarına girerek aşabileceğimizi düşündük. Bu düşüncemizin de haklılığını gördük. Kadınlar, düşüncelerinin önemsenmediği bir dönemde dikkate alındıklarını, korkularının ve kaygılarının paylaşıldığını, yanındaki kadından güç alarak o korku duvarlarını yıkabildiklerini görmüş olsalar gerek, toplantılarımıza katılan her kadın, sokaktaki 8 Mart etkinliklerine katılmaktan geri durmadı. Sadece bu da değil, toplantılara, düzenlediğimiz dayanışma kahvaltısına ve 8 Mart mitingine çevresini de kattı.
Bu 8 Mart bize bir kere daha eğer birşeyleri değiştirip dönüştürmek istiyorsak bunu önce kadınların yaşam alanlarına, evine, sokağına, işyerine giderek, yüz yüze ilişkiler kurarak, birbirimize dokunarak ve korkularımızı aşmak için birbirimize güç vererek ilerlememiz gerektiğini gösterdi. Kadınların ihtiyaçlarını, taleplerini örgütlü bir mücadeleye dönüştürebilmek, bunda ısrar etmemize bağlı.

ÖNCEKİ HABER

'KentKart' tepkisi: Menderes Türel ve belediye suç işliyor

SONRAKİ HABER

Martı Hüseyin: İnsandan farkımız kalmadı!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa