Özgürlüğü ve anlamı tekrar düşünme zamanı
Bir uyarı mesajını aldığınızda ne yapıyorsunuz? Hemen dağıtıma mı koyuluyorsunuz? Yoksa tekrar okuma ihtiyacı duyuyor musunuz? Korkuyor musunuz? Mesajı dağıtmaktan veya dağıtmamaktan dolayı endişeleniyor musunuz? Sorular daha da çeşitlenebilir. Soruların artması hali hazırda bir süredir oluşan paranoyalarımızın da katmanlı bir şekilde artmasını körüklüyor.

Ebru Nihan CELKAN*
“Bir insanı ona en küçük bir özgürlük kırıntısı bırakmayacak şekilde koşullandıracak hiçbir şey yoktur.”
Viktor E. Frankl
Korkuyoruz. Uzun zamandır korku içinde yaşıyoruz. Korkumuzu dindirmek yönünde herhangi bir yerden herhangi bir çaba görmüyoruz. En azından merkezine insanı koyan bir güvenlik yaklaşımı, vatandaşlarının huzurunu sağlama idealini önceleyen bir anlayış göremiyoruz. Güvenlik anlayışı kolektif yaşam alanlarını polis yığınlarıyla doldurmak, sembolik noktaların neredeyse karakol gibi kullanılması, kalabalık ekiplerle yapılan aramalar gibi endişeyi azaltmak yerine katlayan uygulamalarla şekilleniyor. İnsanları değil mekanları koruyan bir güvenlik anlayışına maruz bırakılıyoruz. Bir yol haritası, bir açıklama bekleyerek geçiyor günlerimiz. Çözüme yönelik adımlar olmadığını gördükçe korkumuz derinleşiyor. Resmi açıklamalar açık, net ve güven veren bir yaklaşımla yapılmıyor. Bu nedenle gayriresmi iletişim fütursuzca yayılıyor ve maalesef gayriresmi haberler yangına su taşımak bir yana küçük bir kıvılcımı bile dev bir yangına çevirecek bir şekilde hızla yol alıyor. Gayriresmi bilgilerin kaynağı ise çoğunlukla ve her nedense 3. hatta 4. kuşaktan akrabalar (halamın kaynı, eltimin amca oğlu v.b), tanıdıklar (savaş bölgesinde çatışan bir arkadaşın arkadaşının komutanı v.b) veya iş çevresi (hemşire olan arkadaşın hastanesindeki doktorun doktor olan bir başka arkadaşı v.b) gibi fazlaca “tuhaf” ve dolambaçlı ilişki ağları oluyor. En azından ben henüz birinci derece tanıdıklarımdan bu çeşit haber almadım veya birinci derece tanıdığından böyle bir haberi alan birine rastlamadım. Kontrolsüzce yayılan korkunç senaryoların hepsi doğru olabilir veya bazıları doğru olabilir fakat söylentiler karşısında somut önlemlerin alındığını veya resmi makamların söylentilere dair insanları sakinleştirecek açıklamalar yaptığına şahit olmadık. Söylentilere konu olan durumlar umarım hiçbir zaman yaşanmaz zira bu sıralar yayılan felaket haberleri eskiye nazaran çok daha ürütücü senaryolar içeriyor.
Buraya kadar olan kısım belki de zamanın ruhu nedeniyle çoğumuzun başına gelmiştir veya yakında gelebilir. Başımıza gelmek diyorum çünkü bu mesajlara muhattap olmak bizim seçimimiz değil hatta bu durumu bir çeşit kolektif paranoyaya zorla dahil edilme olarak görüyorum. Üzerine kafa yormak istediğim yer tam bu noktadan sonrası yani kolektif paranoyaya zorla davet edildiğimiz andan sonrası. Bu uzun ve dolambaçlı yoldan gelen mesajı ve/veya mesajları almamızla başlayan sorumluluğumuz üzerine düşünüyorum.
NEYİ DEĞİŞTİREBİLİRİM?
Bir uyarı mesajını aldığınızda ne yapıyorsunuz? Hemen dağıtıma mı koyuluyorsunuz? Yoksa tekrar okuma ihtiyacı duyuyor musunuz? Korkuyor musunuz? Mesajı dağıtmaktan veya dağıtmamaktan dolayı endişeleniyor musunuz?
Sorular daha da çeşitlenebilir. Soruların artması hali hazırda bir süredir oluşan paranoyalarımızın da katmanlı bir şekilde artmasını körüklüyor. Paranoya bizi yalnızlaştırıyor, yalnızlıksa paranoyaklaştırıyor. Uyarı mesajını alıp onu direk dağıtmak veya hiç yokmuş gibi davranmak, her ikisi de bize yardımcı olmuyor. En azından bu iki tutumun bana yardımcı olmadığını deneyimlerinden biliyorum. Bu iki tutum yani korkuyu büyütmek veya yaymak ya da yok saymak yerine başka alternatiflerimiz var. Diyalog bu alternatiflerin başında geliyor. Birileriyle diyalog kurmak sadece bir mesajın yayılmasına sebep olan önemsiz bir iletken olmaktan bizi kurtarabilir. Sonuçta bu mesajı almak bize bir veya birden fazla etki yapıyor. Haberin kendisini yorumsuz bir şekilde paylaşmak yerine haberin yarattığı mesela endişeyi veya tedirginliği ya da ürkekliği bir başkasıyla içtenlikle paylaşmak, rasyonel ve soğukkanlı bir şekilde değerlendirmek çaresizlik hissini azaltabilir. Bu ve benzeri mesajlar dünyayı ben ve diğerleri, düşmanlar ve ben, ölüm ve yaşam, kötüler ve iyiler gibi derinliği ve çeşitliliği olmayan bir dünya algılamamıza da hizmet edebiliyor. Oysa koşullar bizi iki kutuplu düşünmeye tüm gücüyle itse bile bunun gerçek olmadığını çeşitliliğin çok sesliliğin ve farklı seçeneklerin olduğunu deneyimlerimizden biliyoruz.
ANLAM YARATMAK
Hali hazırda özgürlüklerimizi ısrarla kısıtlamaya çalışan bir dönemden geçiyoruz bir de bu kısıtlamaları gayriresmi yollarla kendimize ve çevremize yapmamak için bir irade ortaya koyabiliriz. Burada demek istediğim kesinlikle bu uyarıların dikkate alınmaması değil. Yaşadığımız dönemin bize teklifine – paranoya, korku, baskı... – talip değiliz o zaman bizim bu döneme bir teklifimiz olmalı. Bu uyarlılar karşısında donup kalmamak, hayatı daraltmak yerine farklı yöntemlerle çoğaltmak üzerine düşünelim istiyorum. Gerçekten kıymetli olanları, anlamı ve özgürlüğü yeniden şekillendirmek ve içselleştirmekten bahsediyorum. Üretmenin anlamından ve özgürlüğünden bahsediyorum. Israrla anlamsızlığı dayatan şiddet sarmalına karşı en yakınımızdakilerden başlayarak konuşmaktan ve anlam yaratmak için çabalamaktan, paranoya duvarlarını dayanışmayla yıkılabileceğimizden, yaşadığımız acıya ve korkuya karşı bir tavır geliştirerek ona teslim olmamaktan bahsediyorum. Mesajın bize gelmesine engel olamayabiliriz fakat mesajın bizde yarattığı etkiyi paranoya dışında birşeylere dönüştürebiliriz. Paranoyaları eğil hayatı çoğaltma iradesini gösterebiliriz.
*Oyun Yazarı
Evrensel'i Takip Et