20 Mart 2016 05:39

Rahmi EMEÇ

Takvim yapraklarına sıralı her ay için söylenecek bir şeyler bulunur elbette. Mart ayı da bunlardan biridir. Ama belki de ‘söyletme’ konusunda en önde geleni.
“Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır!” dediğinizi duyar gibiyim. Şunu da sıklıkla söylemez miyiz: Mart martlığını yaptı!
Tam da cemrelerin düşmeye başladığı Şubat sonundan, kardelenlerin yeryüzüne açıldığı Mart’ta, yani bir bakıma havaların ısındığını “ilan ettiğimiz” bir zamanda soğuk bastırıverir. Şu da söylenir Mart’ın arkasından: “Mart ‘çıkmam’ diyor, Nisan ‘ben geldim’ diye tutturuyor.”
Benim için Mart, ‘yanmanın’ ayıdır. Toprak da, ağaçlar da, hatta baharın coşkusunu duyan insan da uyanır; kış’ın ‘uyku halinden’ sıyrılır, yavaş yavaş ‘ısınmaya’, biraz abartıyla ‘yanmaya’ başlar. Mart’ın 21’inde gece-gündüz eşitliği vardır ki, bu tarihten sonra da gün ışığı iyiden iyiye öne geçer.
“Mart ayı, dert ayı” diyenler de vardır ki, haklılık payları çoktur. Mart günleri, belki kış kıyametten yeni çıkmış olmanın, o ağır kış koşullarında yaşanan hastalıkların, yakacak derdinin ardından, harcamaların hız kazanmasından ötürü ekonomik zorluğun kendisini iyiden iyiye hissettirdiği günler olarak da düşünülmeli. Mart’ta, soğuktan ısınmaya geçişte yaşanan değişiklik, hatta günün güne uymaması insan bedenini olumsuz yönde etkiler, hastalıklara davetiye çıkarır.
Halkın yaşamsal deneyimleridir bunlar. Yazısız tutulmuş birer günlük gibidir. Eski kuşaklar, doğum tarihini bilmez de, “Harman zamanıydı sen doğduğunda…” diye başlarlar söze; ya da “Hıdrellez zamanıydı sen doğduğunda” diyerek, başlangıcımıza bir not düşerler.
8 Mart var ki, emek tarihinin en önemli günlerinden biridir. Bizde hâlâ ‘kadınlar günü’ mü, ‘emekçi kadınlar günü’ mü? diye konuşuladursun, günün doğuş şekli çoktan insanlığa bunun ne olduğunu anlatmış durumda.
Kadın bedeninin erkekler tarafından tartışılıp, ‘hükümlerin verildiği’ bir coğrafyada yaşıyoruz. Kürtaj, bir ‘hak olarak’ verilmiş ama, o da birileri tarafından ‘tartışılır’ bir halde. Kadına yönelik fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddetin tavan yaptığı bir coğrafyada… Ne kadar çok ‘kötü örnek’ çoğaltılabilir bu anda.
Mart, doğanın uyanışıdır ama, doğanın kendisini yenilemesidir. Bir ‘ölü durumundan’ sıyrılıp, günler süren yaranın kabuğunu üstünden atmasıdır. Tohumun, toprağı yarıp geçerek, yeryüzüne gülümsemeye hazırlandığı günlerdir. Biz Nevruz diyelim, ya da Newroz, bu isyana duran insanın durumuyla ne kadar da buluşuyor. New (yeni) roz (gün), olduğuna göre, biz bunu bir şeylere ‘yeni başlangıç’ olarak da okuyabiliriz pekâlâ…
Siyasal, toplumsal tarihimizde de, mart yapraklarında kara çizikler vardır. Hele, konuştuğumuz ‘Anadolu takvimi’ olunca, nasıl olur da apak bir takvim yaprağına rastlanabilir ki!…
12 Mart nedir?
Baskıdır, zulümdür.
Bir başka 12 Mart’ımız daha var!
12 Mart 1995, Gazi Mahallesi katliam…
Daha sayalım, 16 Mart var, 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde 7 öğrencinin katledilmesi, 41 öğrencinin yaralanması olayı.
30 Mart var, Kızıldere’de…
Bir de 31 Mart var; ansiklopedilerde ‘31 mart olayı’, ya da ‘31 mart vakası’ diye geçer ki, kaynakçalardan okunabilir.
Mart deyiverince yazılacaklar amma da çokmuş. Öyle ya, saatlerimize yeniden ayar çektiğimiz bir ay değil midir mart?
Ekşi sözlük’e baktım, oradan ‘ödünç alarak’ ve de biraz ‘inceltip şeker katarak’ aktaracak olursam, unuttuklarım(ız) da çıkıveriyor ortaya:
-Kedi takviminde, kedi milletinin ‘11 ayın sultanı’ diye tabir ettiği, gelişini ‘hoş geldin ya şehri mart’ çığlıklarıyla kutladıkları ay.
-Kedilerin en atak olduğu aydır mart ayı. Çıkardıkları sesleri yorumlamaya kalktığımızda çok enteresan anlamlara ulaşırız.
-Adını Mars’tan alan ay. Mars, Ares’in Roma mitolojisindeki karşılığıdır. Zira aynı efsanelere kahraman olmuşlardır. Yalnız Mars sadece savaşı değil, aynı zamanda baharı da simgeler. Çünkü mart ayı hem doğada yeniden doğum ayıdır, hem de savaş ayı. Dolayısıyla bazı figürlerde Mars’ın bir elinde mızrak, bir elinde çiçek yahut fidan bulunmaktadır. Ki düşününce doğanın yeni yılı mart ayında başlar.
“Mart ayı dert ayı”dır biliyorum bir bakıma. Mart, vergilerle de anılır örneğin.
Dilerim ‘olumsuzlukları’ duyumsayanlarda ‘az hasarlı’ bir ay olsun.
Doğanın uyanışına bakalım yine de, yaşam sürüyor bütün olumsuzluklara rağmen.
Biz, Mart’ı gülümsemek için bir neden sayalım yine de…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek imzasıyla taşıt alım satımı hariç ülkedeki tüm alım satım işlemlerinde dövizle ödemenin önü açıldı.

Evrensel'i Takip Et