Terör ve duygusal kopuş
Arda İBİKOĞLU*
11 Eylül 2001’de El-Kaide’nin ABD’de Dünya Ticaret Merkezi’ne yaptığı terör saldırısının ardından, Ortadoğu’da bazı şehirlerde kutlamalar yapılmıştı. Terörist saldırıların ardından hayatlarını kaybeden yüzlerce sivil, sevinen bu insanlar için birer düşmandı. Onlar, Ortadoğu’nun saplandığı vahşet sarmalının baş müsebbibi olarak görülen Batı’nın temsilcileriydiler ve katledilmeleri kutlanılası bir şeydi. Sivilleri hedefleyen terör eylemlerini ve sonuçlarını tartışırken dikkat etmemiz gereken konulardan en önemlisi bu tip duygusal kopuşlar – vahşice öldürülen masumu tek tipleştirip düşmanlaştıran duygusal kopuşlar.
Benzer bir duygusal kopuşu Türkiye’de de yaşıyoruz. Geçen sene Fransa’da terör saldırısında hayatını kaybedenler için milli maç öncesinde yapılan saygı duruşu esnasında tribünlerden gelen protestoları izlemiştik. Bunun bir benzerini Ankara’da Gar meydanında 107 kişinin canını alan patlamaların ardından da izledik. Günümüzde Türkiye toplumu terör saldırılarında hayatlarını kaybedenlere ortaklaşa üzülemiyor; ölen masum vatandaşlarının ardından ortak bir ağıtta birleşemiyor.
BİRBİRİMİZE BAĞLILIK MASALI
Ortaklaşa üzülememek ve ortak bir ağıtta birleşememek, son zamanlarda yazılı ve görsel basında sıkça rast geldiğimiz bir yakınma. Bu aslında oldukça da muhafazakâr tınıları olan bir yakınma. “Milli çıkarlar” adına hâkim kesimlerin çıkarlarının dayatılması bu ülkenin nesillerdir tekrarlanan en büyük yanılsamalarından biri. Cumhuriyet kurulduğundan beri aynı milletin parçası olarak birbirimize bağlı olduğumuz masalı anlatıldı bize. Okullarda, kışlalarda ve mahkemelerde devamlı yeniden üretilen bu masal, devlet zoruyla da olsa, bu toplumu birbirine bağlayan ortak bir payda yarattı. Bu topraklarda gayrimüslimlere reva görülenlerden Kürt isyanlarına, gelir adaletsizliğinden dini ayrımcılığa toplumdaki bütün fay hatlarının üstü bu masal ile örtüldü. (Belki de gerçek ortak paydamız – gerçek “milli çıkarımız” –gayrimüslimlere yaptıklarımızı unutmaya çabalamada birleştiğimiz kirli suç ortaklığımızdı.)
BİZ HALA BİR ARADA YAŞAMAK İSTİYOR MUYUZ?
Son on yıldır, zorla dayatılmış bu ortak payda çatırdıyor. AKP’nin devleti ele geçirmesi, hâkim Kemalist milliyetçi masalın gücünü yitirmesine yol açtı. AKP’nin onun yerine önerdiği ortak payda ise –havası kaçmış gazoz misali– eskinin kötü bir kopyasının yeni diye yutturulmaya çalışılmasıydı. İşte tam da bu arka planda, sivilleri hedef alan terör saldırılarından sonra, birbirimizin ölülerine dahi beraber üzülemez hale geldik. Diyarbakır’da, Suruç’ta, Ankara’da ve İstanbul’da patlayan bombalar sonucunda ölenler; güneydoğuda bodrumlarda ya da keskin nişancı ateşiyle sokaklarda hayatını kaybeden siviller… İç savaşa sürüklenen Türkiye’de insanları birbirine bağlayan bir masal bile yok artık.
Burada sorumlu siyasetin üzerine düşen, her şeye rağmen, bizi birbirimize bağlayan yeni ortak bir hikâyenin yaratılmasına katkı sağlamak olmalı. Kemalist bürokrasi ve elitler tarafından zorla dayatılan masallardan yeterince çektik. Fakat bir arada bu ülkede yaşamaya devam etmek istiyorsak, daha demokrat, çoğulcu ve adaletli bir ortak hikâyenin oluşturulması için çaba göstermemiz gerekiyor. Müslümanların sosyalistlerle, Kürtlerin Türklerle hâlâ bir arada yaşayabilmesinin yolu ya kafamıza inecek başka bir demir yumruk ya da ortak çabalarımızla oluşturacağımız yeni bir toplumsal uzlaşma olacak. (Tarihsel tecrübemiz, toplumsal uzlaşmaya dayanmayan birinci senaryonun toplumsal çatışmaları ortadan kaldırmadığını, ancak sadece ertelediğini bize net olarak gösterdi.)
Terörün yarattığı atmosfer korku, panik ve duygusal kopuş ile dolu olduğu kadar bazı siyasi aktörler için de bir fırsat kapısı aslında. Bu kargaşada tarihin meşrulaştırdığı düşünülen intikamların peşinden koşmak veya düşmanların birbirini öldürmesini keyifle seyreylemek mümkün. Bu ortamı, nihai hesapların kesildiği bir Kemalizm sonrası kıyamet sahnesi olarak görmek de mümkün. Ama bu ortamı, sağduyulu siyasi aktörlerin önderliğinde toplumsal uzlaşmanın yeniden kurulduğu bir dönüm noktası olarak da görmek mümkün. Galiba her şeyden önce, HDP kadar diğer sağduyulu ve ilerici siyasetlerin de, karara bağlaması gereken soru şu: Biz hala bir arada yaşamak istiyor muyuz?
*İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü
arda.ibikoglu@kemerburgaz.edu.tr