Mühendisliğe dair şimdilik bir iki söz
İçerisinde bulunduğumuz TMMOB seçimlerinin etkisiyle de şu günlerde nasıl bir mühendislik anlayışı ve nasıl bir TMMOB’ un var olması gerektiği üzerine epeyce tartışmalar yapılan günlerden geçiyoruz. Kuşkusuz kendini toplumcu bir mühendislikten yana gören, TMMOB’ un daha emekten yana ve daha sınıfsal bir konum a
Üniversitelerimizde tüm bir ülkeye dair politika üretilip çalışma yapılırken aynı zamanda mühendislik öğrencileri için meslekten doğru toplumcu bir mühendislik anlayışıyla özel bir politika geliştirilmesi gerekmektedir.Emek mühendisliği gençlik çalışması da bu açıdan değerlendirilebilir. Peki toplumcu mühendislik derken neleri anlamalıyız? Bu noktada ise iş hayatındaki cinsiyet ayrımcılığı, ekoloji, kentsel dönüşüm, üniversite-sanayi işbirliği içerisinde günden güne gelişen kariyerizm ve mühendislik eğitimi gibi belli başlı birkaç konu öne çıkmaktadır. Hepsini az az açarsak eğer;
Bugün Türkiye’de mühendislik eğitiminin yetersizlikleri, eksiklikleri ve öğrenciler arasında giderek popülerleşen kariyer odaklı mühendislik anlayışı en çok tartışmamız gereken konuların başta gelenlerinden. Daha iyi bir eğitim ve daha gelişkin bir mühendislik yerine sadece iş ve ticari odaklı bir meslek anlayışı hem günümüzün mühendislerinin hayatlarındaki gerçekleri yansıtmamakta hem de doğa katliamlarından kötü çalışma koşullarına kadar birçok meselenin temel nedenlerinden biri olmaktadır. Bu anlayışa karşıysa toplumcu mühendisliği savunmak hayalcilik değil her mühendisin ya da mühendislik öğrencisinin çıkarına olacak, bizlerin daha iyi bir çalışma hayatı daha etik bir mühendislik tarzı geliştirmemize katkı sağlayacaktır.
Toplumcu mühendisliği savunan öğrenciler olarak çevre sorunlarında ve enerji tartışmalarında tarafımızı her zaman halktan doğadan ve gerçek mühendislikten yana koymaya çalışıyoruz. Ülkemizde en çok konuşulan HES ve Nükleer Enerji meselelerindeyse haklılığımızı ortaya koyacak onlarca durum var. HES’ lerin Karadeniz’de, Munzur’ da, Akdeniz’de sebep olduğu problemler gözler önündeyken Japonya gibi bir ülkenin bile Nükleer Enerji’ den vazgeçtiği bir dönemde bizler elbette ki temiz enerjiye yapılan ARGE çalışmalarının artırılmasını insanların yaşama hakkına saygı duyan daha yüksek verimlilikli mühendislik çözümlerinin sunulmasını savunmalıyız.
Ekim ayında meydana gelen üzerine uzunca da tartışılması gereken Van Depremi’nin ardından Kentsel Dönüşüm tartışmaları yeniden başladı. Hükümet deprem sonrasındaki başarısızlığının üstünü örtmek için Van’daki denetimsiz yapılaşmayı da bahane göstererek tüm ülkede bir kentsel dönüşüme gideceğini açıkladı. Oysa İstanbul’da yaptığı binaların yıkılabileceğini itiraf edenlerden biri AKP bakanı Faruk Çelik’ tir. Kentsel Dönüşüm yeni rant olanakları yaratmak için bir fırsat olarak görülmektedir. Yoksul mahaller yıkılmakta yerlerine ya kalitesiz TOKİ binaları ya da lüks siteler yapılmaktadır. Yoksul aileler ise şehrin dışına atılmaktadır. Mühendislik öğrencilerinin buradaki sorumluluğu rantsal değil gerçek anlamda insanların daha iyi barınma koşullarına sahip olacağı sosyal projeleri desteklemek olmalıdır.
Mühendislik mesleği belki de cinsiyet ayrımcılığının en çok yaşandığı mesleklerden biri halindedir. Türkiye’de kadın cinayetlerinin iyice arttığı kadına şiddetin ve hatta tecavüzün meşrulaştırıldığı bir dönemden geçerken mühendislik öğrencisi kadınlar da günlük hayatlarında sürekli bir ayrımcılığa uğramaktadır. Mühendislik bir kadın mesleği olarak görülmemekte ve sanki erkeklerin doğuştan mühendislik yeteneğine sahip olduğu varsayılmaktadır. Bir kadın mühendis olamaz, yurda geç giremez ama düzenli not tutar, iyi yemek yapar, temizlikten anlar tabii yine de dayağa maruz kalabilir ve hatta ölebilir. Bugün mühendislik öğrencilerinin işte tüm bu ön yargılara ve yaşanan ayrımcılığa karşı çok daha güçlü bir çalışmaya ihtiyacı bulunmaktadır.
Elbette yukarıdaki başlıklara daha birçok ekleme yapılabilir. Bu konuları tartışırken ortaya çıkan bir diğer nokta ise TMMOB gençlik komisyonları ve bölümlerimizdeki topluluk kulüp gibi öz örgütlerimiz olmaktadır. Birleşik, örgütlü ve güçlü bir mühendislik çalışmasıysa ancak tüm bu öz örgütlerin ortak ve uyumlu bir çalışma yürütmesiyle mümkün olacaktır. Örneğin, üniversitelerimizde her mühendislik öğrencisi bir kulüp veya topluluk üyesi olamayabilirken tamamı bir odanın gençlik üyesi olabilmektedir. Aynı şekilde topluluklarımız ya da kulüplerimiz çalışmalarımızda bölümlerimiz içinde ilk etki açısından daha yararlı da olabilir. Sonuç olarak bu iki yapının da kendi özellikleri çerçevesinde beraber örgütlenmesi mühendislik fakültelerinde güçlü bir örgütlülüğün önceliklerinden biri olmaktadır. Bugün çevre sorunlarına karşı halk mücadelelerini savunan, kentsel dönüşümde yoksul ailelerin şehirlerin dışına atılmasına ya da mesleğinde cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkan bir öğrencinin muhakkak ki anayasa tartışmalarında da Kürt sorununda da söyleyecek bir sözünün olması pek de şaşırtıcı olmaz. Çünkü tüm bunları karşımıza getiren anlayış daha çok para daha çok kar isteyen veya daha antidemokratik daha baskıcı bir hal alan iktidar anlayışıdır.
Başta öz örgütlerimizin önemini kabul ederek bağımsız bir emek mühendisliği gençlik çalışmasıysa en azından bizlerin daha örgütlü ve daha güçlü bir mühendislik anlayışı ortaya koymamız için gerekmektedir. Bunun içinse ortak tartışmalar yürütmek, ileriye dair yapacaklarımızı tartışmak bizler için faydalı olacaktır. Son olarak tekrar vurgulamak gerekirse Genç Hayat’ ta mühendislik öğrencilerinin kendisinin özel bir planla hazırladığı bir yerinin olması en önemli ilk adım olabilir.