Her şey fidelerin sağlığı için!
Ben Antalya’da yaşayan ve şehir merkezinin dışında, seralarda çalışan yüzlerce kadından biriyim. Çalıştığım seranın bulunduğu arazinin üzerinde onlarca sera var. Sadece benim çalıştığım aşı serasında yaklaşık 100 kadın çalışıyoruz. Antalya’da ve çevresinde böyle onlarca cam kafes var. Buralarda başlı başına, cam kentler oluşmuş.
Merhaba,
Ben Antalya’da yaşayan ve şehir merkezinin dışında, seralarda çalışan yüzlerce kadından biriyim. Çalıştığım seranın bulunduğu arazinin üzerinde onlarca sera var. Sadece benim çalıştığım aşı serasında yaklaşık 100 kadın çalışıyoruz. Antalya’da ve çevresinde böyle onlarca cam kafes var. Buralarda başlı başına, cam kentler oluşmuş.
Çalıştığım yer, oldukça büyük bir şirket. Çevre seraların içinde belki en iyi yerlerden birisi gibi görünse de oldukça çok sorun yaşıyoruz. Sabah 7.30’da iş başı yapıyoruz. Akşam 17.30-18.30 gibi paydos ediyoruz. Yemek ve servisimiz var. Ben geçici mevsimlik işçilerden birisiyim. Ona rağmen hemen sigorta yapacağız diye evrak istediler. Evrakları verdiğimin haftasında boş kağıda imza attırmaya başladılar. Kadınlar “burada böyle, biz her sene atarız, sürekli her ay atarız” dediler. Kısa sürelerle sigortalı gösteriyor olabilirler diye düşünüyorum.
Bizim çalıştığımız bölüm aşı odası, yani kabakların üzerine karpuz aşısı yapıyoruz. Ortam nemli. Sürekli oturmaktan kaynaklı ayaklar şişiyor. Bel ağrısı yaygın. Ustura ve jilet ile çalışmaktan sık sık elimiz kesiliyor. Geçen gün elim kesildiğinde, ne bir yara bandı ne de ecza dolabı bulabildik. Sözde doktor var. Ara da koca arazide bulasın.
Orada sürekli çalışan kadınların yüzlerinde lekeler ve kaşıntılar oluşmuş, oldukça sağlıksız görünüyorlar. Masalarımızı sürekli alkol ile silmek zorunda kalıyoruz. Çalıştığımız peçeteleri, jiletleri, eldivenleri sık sık değiştirmek zorundayız. İşçinin sağlığı için değil, fidenin enfeksiyon almaması için. Zaten çalışılan toprak özel karışımlı, ilaçlı toprak. Sürekli kimyasal ilaçlı ortamı soluyoruz. Ortamın ısısı, fidenin yaşayabileceği dereceye ayarlı. Yani her şey fidenin yaşatılması ve hiç zayi olmadan verim alabilmek için. Oysa işçilere ciddi bir kan tahlili filan yapılsa, farklı şeyler çıkar mutlaka.
Çavuşlar sık sık gelirler, hal hatır sormak için değil. Nasıl hızlı çalışılacağı ve sessiz olunması konusunda uyarı alırsınız. Kadınlar, ‘birçok yerden iyi koşullarda çalışıyoruz burada’ diye seviniyorlar. Yarı bellerine kadar su içinde, akşama kadar ayaklarında naylon çizme ile çalışan arkadaşlar var. Asgari ücret alıyoruz ama kadınlar üç kuruş da olsa burada çalışmaktan memnuniyetlerini belirtiyorlar.
Sizinle bir de bu yılki 8 Mart anımı paylaşmak istiyorum. 8 Mart günü erkek müdür, kolilerle geldi ve bir konuşma yapmaya başladı. 8 Mart’ın kadınlar için önemini, Sovyetlerde ve diğer ülkelerde nasıl kutlandığını anlatıyor, kadınlar da servislerine binmek için acele ediyorlar. Onlar için pek bir şey ifade etmeyen sözler; yaşadıkları ortada. Bir an önce evlerine gitmek istiyorlar. Çocuk bakımı, yemek filan onları bekliyor haliyle. Neyse, kadınlar bir taraftan hediyelerini bekliyor. Her sene 8 Mart’ta “yazma” verilirmiş kadınlara. Fakat bu sefer kolilerden kadın romanları dağıtılmaya başlandı. Kadınlar arkalarına bile bakmadan yürüyüp gittiler. Ben elime kitabı aldım, fena bir romana benzemiyor. Benimle beraber birkaç kişi daha aldı. “Desenize bu sene ‘yazma’ yok ‘okuma’ var” dedim. Buralarda sendika ne demek, dernek ne demek... Bunlar kadınlara oldukça uzak. Ama çok da ihtiyaç var.
Gülay ALAYAZ / ANTALYA