02 Nisan 2016 10:52

Kırmızımız çizgiden taştı

“Benim patlatacak çocuğum yok!”, “Canımızı sokakta bulmadık”, “Kalabalık yerlerden uzak dur” ve hemen ardından gelen düzeltme; “Tek başına tenha yollara girme, ortalık çok fena!”…

Paylaş

“Benim patlatacak çocuğum yok!”, “Canımızı sokakta bulmadık”, “Kalabalık yerlerden uzak dur” ve hemen ardından gelen düzeltme; “Tek başına tenha yollara girme, ortalık çok fena!”… Son zamanlarda ailemizden ve çevre çeperimizden fazlaca duyduğumuz cümlelerden bir kaçı bunlar. Tenha yolda taciz, tecavüz korkusu, kalabalık ve merkezi yerlerde canlı bomba endişesi… İnsanlar amansız bir tedirginlik içerisine hapsoldu; hapsedildi desek daha doğru olur sanırım! Telefonu biraz geç açtığımızda korkudan aklı giden anneler, “Aman evladım okuldan eve, evden okula! Bir sürü bombacı varmış. Oraya buraya takılma” diye çaresizlikle öğüt veren anneanneler, dedeler… 
Korku ve itaat, büyük bir istikrar ile yavaş yavaş benimsetildi. Önce yakınlarımız, polisin ağır müdahalesi ve satın alınmış savcılar, hâkimler yüzünden bizleri kimi zaman “Sütümü helal etmem” deyip tehdit ettiler, uzlaşamayınca da sitem ederek “Arkalarda dur”, “Dikkat et, müdahale olursa hemen kaç” dediler istemeye istemeye... Sonra harap olmuş topraklara umut ekmek için oyuncak dolu çantalarla yola çıkan, gülüşleriyle umut saçan çocukların parçalanmış bedenlerini, ‘barış’ diye haykıran insanların, ‘barış’ yazan pankartlarla üzerlerinin örtüldüğünü gördüler ve daha büyük tartışmalar başladı. Büyük bir çoğunluğumuz yine uzlaşmadı. Kimimiz evden gizlice kaçarak gitti meydanlara, kimimiz buna yeltenemeden “Senin iyiliğin için” diye odasına kilitlendi. Bombalar artık caddelerde sokaklarda infilak etmeye başladığında ise yeni söylemler çıktı karşımıza; “Evden okula, okuldan eve!” 
Anlaşılmayan durum ise şu: İstediğimiz kadar bireysel çıkarlarımızı düşünelim, istediğimiz kadar tedbir alalım, mitinglerde patlayan bombalar artık sokaklarda caddelerde. Bizler sadece kendimizi düşünerek evlerimize kapandığımız sürece daha da yaygınlaşacak. Eve kapanmak anlık bir çözüm. Hayatımızın geri kalanını dört duvar arasında geçiremeyeceğimize göre bu bir çözüm değil. Biz gençleri de bizzat ilgilendiren çok mühim bir mesele. Bizlere düşen hak arama önündeki engellere baş kaldırmak.
Hayatımız boyunca sınırları aşmamamız gerektiği öğretildi bizlere! Kimileri iyi niyet ile özendirerek, kimileri ise kötü niyet ile yasaklayarak… Önceden çizilmiş resimleri boyamamızı istediler, çizgilerden taşmadan sınırları aşmadan… Oysa renk renk boyalarımız, uçsuz bucaksız hayallerimiz vardı. Kırmızılarımız, mavilerimiz, sarılarımız, yeşillerimiz… Umursamadılar bizim ideallerimiz ve isteklerimizi. Onların kalıplarına sığmadık. Söylenmeye başladılar; “Bu gençlerin derdi ne?” 
Bizim derdimiz, işçi olan anne ve babamızın adil şartlar altında çalıştırılmaması. Bizim derdimiz, hava karardığında sokakta tacize, tecavüze uğramak korkusuyla mütemadiyen tedirginlikle dolaşıyor olmak. Bizim derdimiz, Kürt, Alevi, Ermeni, Çerkez kimliğimizle ötekileştiriliyor olmamız. Bizim derdimiz, yalın ayaklı çocukların soğuktan titreyen cılız ve naif bedenleri, “abla mendil alır mısın” derken o gözlerindeki çaresizlik… Bizim derdimiz, tüm bunları değiştirmeye yönelik bir adım atmaya kalkıştığımızda gerek ailemiz, gerek devlet tarafından depolitizasyon çalışmalarının toplumsal bir kanun olarak karşımıza çıkması. Aile baskısı ile siyasal tercih, feodal kalıntılar, insan kanı ile hız kesmeden beslenen kapitalizm…
Yazdığımız ve yazmakla bitiremeyeceğimiz haksızlıklar, bizlere kadın olarak geleceğimiz için, insanca yaşamak için mücadele etmekten başka bir yol bırakmadı. Ve kırmızımız çizgiden taştı, sınırları aştı. Silmedik umudun rengi maviyi koyduk, yeşili sonra, sarıyı ve sonra diğerlerini… Meğer en güzeli dünyayı kendi renklerimiz ile boyamakmış.
Yaren ÖZDEN / Kübra ENGİNBAĞ 
Küçükçekmece-İSTANBUL

 

ÖNCEKİ HABER

HDP, Efemçukuru altın madeni için Meclis araştırması istedi

SONRAKİ HABER

Alışmayalım, kanıksamayalım, korkmayalım!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa