02 Nisan 2016 10:54

Alışmayalım, kanıksamayalım, korkmayalım!

Öyle zor günler yaşıyoruz ki... Daha 10 Ekim Ankara Garı önündeki patlamada katledilen yüz barış güvercinimizin yasını, acısını yaşarken o günden bugüne yedi katliam yaşandı. Yarına, nasıl bir kötü haberle uyanacağımızı bilmiyoruz. Savaşın tohumları her yere ekiliyor. Nefret söylemleri ile insanlar kutuplaştırılıyor.

Paylaş

Öyle zor günler yaşıyoruz ki... Daha 10 Ekim Ankara Garı önündeki patlamada katledilen yüz barış güvercinimizin yasını, acısını yaşarken o günden bugüne yedi katliam yaşandı. Yarına, nasıl bir kötü haberle uyanacağımızı bilmiyoruz. Savaşın tohumları her yere ekiliyor. Nefret söylemleri ile insanlar kutuplaştırılıyor. 
Brüksel’de yaşanan katliamından ardından, iki yetkili istifa etti. Fakat ülkemizde bunca yaşananlardan sonra, henüz hiçbir yetkili görevinden istifa etmiş değil. 
Antalya’da geçen sene kurduğumuz Ekmek, Gül ve Barış koromuzun çalışmalarına ara vermesi nedeniyle bu yıl Ekmek, Gül ve Barış Kadın Grubu Tiyatro Atölyesi kurduk. Çalışmalarımıza başladık ve ilk gösterimizi 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında düzenlenen 6 Mart’ta gerçekleştirdik. Okuma yazma bilmeyen kadınların da katıldığı bu çalışmamızla hayatın her alanında, insanları güldürürken düşündürmenin de mümkün olduğunu gördük, gösterdik.
27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nde ise Cumhuriyet Meydanı’nda bir sokak gösterimi yaptık. Kısa skecimiz, son zamanlarda ülkemizde ve yurt dışında yaşanan katliamları, acıları anlatıyordu. Oldukça kapalı bir hava vardı, gösterimize başladığımızda yağmur yağmasına ramak kalmıştı. Seyirciler gittikçe kalabalıklaşıyordu. Herkes acaba ne var, ne yapıyorlar diye merak içerisindeydi.
On dakikalık gösterimizde, işinden gelen ya da evinin önünde olan kadınları, evinin içindeki çocukları, evine gitmek için otobüs durağında bekleyen, belki barış mitingi için orada bulunan insanları canlandırıyorduk o küçücük meydanda. Sonra bir anda patlama oldu, oyun gereği hepimiz yerlere yattık. Kalktığımızda o kalabalık seyircinin bir kısmının bir anda dağıldığını gördüm. Bizi izleyen elli kişi kalmıştı. Oyunun bombalanmalarla, katliamlarla ilgili olduğunu anlayan insanlar acaba ne düşündüler? Niye bir anda gittiler? 
‘Şu an buradayız ve kalabalık içindeyiz, her an bomba patlayabilir’ diye mi düşündüler? Sanırım öyle… O an insanların nasıl korktuğunu, nasıl panik olduğunu gördüm. Kimse gencecik yaşında ölmek istemez ki. Fakat kaçmak mı gerek, susmak mı gerek? Bana bir şey olmasın derken yarınlarımızı, çocuklarımızı, onların geleceğini düşünmemiz gerekmez mi? 
Bu korku imparatorluğunu yıkmak ve “Hayır biz yaşayacağız” demek gerek, “Hem de barış içinde, en güzel gülüşlerimizle, hayallerimizle yaşayacağız” demek gerek. Oyunun sonunda dediğimiz gibi, inadına dikilmek lazım katillerin karşına. 
27 Mart Dünya Tiyatrolar Bildirgesi’ni alkışlar arasında okuduk. Tiyatrocu Füsun Demirel ve Hilal Nesin için desteklerimizi bildirdiğimiz bir döviz astık. Sokakta tiyatro izlemek insanların çok hoşuna gitti. Çok güzel tepkiler aldık.
Geçenlerde “Aşk Komedisi” diye bir tiyatroya gittim. Salon sekiz yüz kişilik tıka basa doluydu. Trajikomik bir hikâye anlatılıyordu. Tiyatroda oyuncular, barış için, kadın cinayetlerine karşı, sosyal mesajlar verdiler. Salondan çok alkış aldılar. Nerde ve nasıl olursa olsun, bu ülkede yaşananları yüksek sesle anlatmak ya da haykırmak ve korkunun esaretini yıkmak gerekli. Yoksa bu cehennemin yangını en çok biz kadınları yakacak. 
Huriye TOZLUYURT / ANTALYA

 

ÖNCEKİ HABER

Kırmızımız çizgiden taştı

SONRAKİ HABER

Türkiye nereye gidiyor?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa