Türkiye nereye gidiyor?
Başlıktaki soru ve yanıtlarının ev sohbetlerinden, işyerlerine, otobüste, dolmuşta, ayaküstü selamlaşmalardan panel ve söyleşilere kadar hemen her yerde giderek daha fazla konuşulur olduğunu söylesek, abartmış olmayız. Kabaca “Ne olacak bu memleketin hali!” minvalinde başlayan konuşmaların artık daha derin bir kaygıyı dile getiren “Nereye gidiyoruz?” sorusuna evrilmesi sebepsiz değil.
Şükran DOĞAN
Başlıktaki soru ve yanıtlarının ev sohbetlerinden, işyerlerine, otobüste, dolmuşta, ayaküstü selamlaşmalardan panel ve söyleşilere kadar hemen her yerde giderek daha fazla konuşulur olduğunu söylesek, abartmış olmayız. Kabaca “Ne olacak bu memleketin hali!” minvalinde başlayan konuşmaların artık daha derin bir kaygıyı dile getiren “Nereye gidiyoruz?” sorusuna evrilmesi sebepsiz değil.
Cumhurbaşkanı, hükümet ve egemenlerin içeride ve dışarıda sürdürdüğü savaş kışkırtıcısı politikalar, bu politikaların dolaysız yansıması olarak Reyhanlı’da başlayıp, sonra da büyük şehirlerde arka arkaya patlayan bombalar, bu kaygının artmasında önemli etmen.
Türkiye egemenleri bu kaygının farkında ve savaşçı politikalarını, sömürülen halk kitlelerinin talepleri için yürüttüğü mücadeleyi bastırmanın aracı olarak kullanıyor. Bunun için hak arayan herkesi, her kesimi “terörist” ilan edecek kadar ileri gidiyorlar; sürgün, işten atma, cezaevi, cop, gaz, tank, top, öldürme her türlü baskı aracını devreye sokuyorlar. Birbiri ardı sıra Meclise gelen torba torba yasalarla işçilerin, emekçilerin haklarını tamamen yok ediyorlar.
Türkiye iyi bir yere gitmediğinde kadınlar için de iyi şeyler olmayacağının bilinciyle, kadınların durumuna bakalım özetle.
EŞİTSİZLİK BÜYÜYOR
Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı halen erkeklerle kıyaslanmayacak oranda düşük. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2015 yılı verilerine göre erkeklerin yüzde 71’i kadınların ise ancak yüzde 31,5’u işgücüne katılıyor. İktidarın projesi bu oranı esnek çalışma ile yükseltmek.
2015 yılı Dünya Ekonomik Forumu cinsiyet eşitliği endeksine göre Türkiye, 145 ülke içinde 130’uncu sırada.
Bir başka araştırma. The Economist dergisi, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’ne (OECD) üye ülkeleri; işyerinde eşit muamele, annelik hakları, işgücüne katılım, yüksek öğretim gibi verileri baz alarak incelemiş. Sonuç; Türkiye 29 ülke arasında kadın için çalışma şartları açısından 28. sırada.
SÖMÜRÜ ARTIYOR
Böylesine olumsuz tablo yetmiyor sermayeye ve iktidarına. Toz duman ortamında, işçi ve emekçilerin yaşam ve çalışma koşullarını daha da ağırlaştıracak yasalar çıkarılıyor. “Müjde” diye sunulan yarı zamanlı çalışma ve çok çocuk doğurma teşvikleriyle kadınlar, kadrolu ve güvenceli iş alanlarından tamamen uzaklaştırılmaya çalışılıyor. Özel istihdam büroları aracılığıyla uygulanması planlanan kiralık işçilik, taşeron çalışmadan da beter bir kölelik yasası. Kadınların ev ve iş yaşamını uyumlu hale getirecek yasalar olarak sunulan bu “esnek çalışma” düzenlemeleriyle kadınlar, “geleneksel görevleri” ile daha çok kuşatılıyor. Kıdem tazminatının fona devredilmesi hedeflenerek, esnek çalışmaya mahkûm edilmeye çalışılan kadınların kıdem hayali hepten yok ediliyor. Yani bir yandan esnek çalışma ve hak gaspları ile sömürü katmerli hale getirilirken, diğer yandan emeği daha da değersizleştirilen kadınlar evin dört duvarı arasına ve geleneksel baskıların kucağına itiliyor.
ÇÜRÜMÜŞLÜK BOYU AŞTI
Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve cinayetlerin son bulması, bu fiilleri işleyenlerin en etkili şekilde cezalandırılması talepleri orta yerde dururken, Karaman’da Ensar Vakfı’na ait dini bir yatılı kursta yaşanan tacizle sarsıldık. Bir öğretmenin 45 çocuğa sistemli tacizde bulunması karşısında başta Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu olmak üzere hükümet erkanı ‘bir kere ile bir şey olmaz’ zihniyetinin arkasında saf tutarak, çocuklardan çok vakfı koruma derdine düştüğünde, Türkiye’nin nasıl bir çürümüşlüğe doğru sürüklendiğini bir kez daha gördük.
Eğitimin gerici içeriği ile muhafazakâr bir toplum oluşturma provaları okullarda çocuklarımız üzerinde yapılırken, kız çocukları 4+4+4 yasasının uygulanmasıyla ilk dört yıl sonrasında örgün eğitim kurumlarının dışına itilir oldu. Kadınların geleneksel rolleri ile aile içine hapsolması için iktidar tüm gerici aygıtları ve yandaş medyası ile ideolojik bir bombardıman uyguluyor. Kadını, erkeğin ihtiyaçlarını karşılayacak bir nesne olarak ele alan açıklamalar, babanın 6 yaşındaki kızından, oğlunun annesinin dizinden tahrik olabileceğine dair edilen sapık sözler, Ali Ağaoğlu’nun basın karşısında çok eşliliğini “ortanca hanım” tanımlamasıyla ilan etmesindeki cüret, kadınların ne denli zorlu bir yolu olduğunu gözlerimize tekrar tekrar sokuyor.
CEVABI KİMLER ÜRETİRSE ORAYA…
Evet, böyle bakınca tablo karanlık görünüyor. Türkiye’nin işçileri, emekçileri, ezilen halkları, zor günler yaşıyor. Kadınlar için bu zorluklar kat be kat artıyor. Ama zor olduğu kadar da direnç geliştirilen günler bunlar.
8 Mart’ı yaşadık. Bütün yasaklamalara, bomba tehditlerine inat kadınlar sokaklara çıktı, gündüz ve gece demeden, bir kez daha aştılar korku duvarlarını.
Newroz’u yaşadık. Kürt kadınları en öndeydiler... Gözaltılar, işkenceler, ölümler sürerken yanı başlarında. Binler, on binler, yüz binler aktı sokaklara savaşın ortasında; yasaklar sökmedi bir kez daha. Barış oldu, ülkenin her yanı.
Akademisyenler tehditlere, tutuklamalara rağmen barışa imza atarak yüz akı oldular Türkiye’nin.
İşçiler ‘ek zam istiyoruz’ dediler, küçüklü-büyüklü işyerlerinde, farklı illerde ve işkollarında. Birliğini bozmayanlar kazandılar ve aldılar zamlarını. Ve işten atılmalara rağmen sürüyor örgütlü olma savaşları.
Kadınların en önünde yer aldığı Artvin halkının doğasına sahip çıkma mücadelesine ses verdi tüm Türkiye. Bir il birlik oldu ve geri adım attırdı iktidarın has patronuna da, mahkemelerine de.
Mahkeme kapılarında yalnız bırakmadı kadınlar şiddete, tacize uğrayan kadınları. Peşinde olmaya devam diyorlar kadın katillerinin.
Ya da Ankara Mamak’ta bir mahalle, Tuzluçayır. Bir yer tutmuş kendine kadınlar kıt olanakları ile. Bahçe içinde bir ev, biraz harap ve boyasız. Şimdi el birliği ile oturulacak hale getirmeye çalışıyorlar, kendilerine dernek binası yapmak için. Tuzluçayır’ın kadınları böyle istemiş çünkü. “Türkiye nereye gidiyor?” sorusunun yanıtı tam da burada. Cevabı kimler üretirse ve gerçekleşmesi için çalışırsa oraya…