Suriye’de bir sonraki hedef ateşkesi reddeden el Kaide
Palmira’nın kurtarılması batıda uzun süredir dillendirilen Esad-IŞİD işbirliği iddialarını güçsüzleştirdi. Elijah J. Magnier, Suriye’de Esad ve müttefiklerinin IŞİD’i ciddi olarak hedef almak için neden bugünü beklediğini yazdı ve ateşkesin vardığı aşama itibariyle el Kaide’nin bir sonraki hedef olacağını ortaya koydu.
Elijah J. MAGNIER
Suriye muhalefeti ve Suriye’deki el Kaide(Nusra Cephesi), Suriye ordusuyla müttefikleri tüm silahlarını IŞİD’e çevirdiğinden bu yana ateşkesin lehlerine olmadığını anlamaya başladı. Suriye’deki el Kaide, ateşkesin, olası bir istikrarın ve demokratik seçimlerin kendi varlığına yönelik ciddi bir tehdit olduğuna inanıyor. Bu, Suriye’nin kuzeyinde en fazla militana sahip grup olan Ahrar’uş Şam’ın içerisinde de çok sayıda taraftarı olan bir görüş. Fetih Ordusu içerisindeki diğer aşırı gruplar da el Kaide ile aynı ideoloji ve amaçları paylaşıyor.
Bu gruplar, Rus Hava Kuvvetleri, Suriye ordusu ve müttefiklerinin Palmira muharebesini, tüm güçlerin IŞİD’e yönelmesine olanak tanıyan ateşkes sayesinde kazandığına inanıyor. Humus eyaletindeki Karyateyn cephesinde 18 günlük Palmira muharebesiyle aynı yoğunlukta yeni bir savaş daha başladı. Bu muharebe, IŞİD’i Doğu Suriye çöllerinden defetmek, stratejik Deyrezzor şehrine giden yolu açmak, Deyrezzor’daki kuşatmayı kaldırmak ve Irak sınırını güvenceye almayı hedefliyor. Suriye’deki savaş ve barışın ritmini Rusya belirliyor gibi görünüyor.
El Kaide ve Suriye’deki müttefikleri, Suriye ordusu ve Rusların, IŞİD’i Rakka’da kuşatmasının ardından silahların kendilerine çevrileceğine inanıyor. Bu kanı, ABD’nin ateşkesi bozmak ve barış görüşmelerini sekteye uğratmak isteyen herhangi bir Suriyeli gruba karşı gerçekleşecek Rus saldırısını destekleme kararlılığıyla kuvvetleniyor. El Kaide yanılmıyor. El Kaide’nin saflarında en az 10 bin(üçte biri güçlü ideolojik temele sahip yabancılar olmak üzere) savaşçı varken, kendi görüşlerine karşı bir anlaşmayı kabul edeceğini düşünmek saflık olur.
IŞİD’E SALDIRI; NEDEN ŞİMDİ?
Ancak şu soru varlığını koruyor: Şam neden IŞİD’e daha önce saldırmadı?
Batıda, kendisine “Suriye uzmanı” diyen ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la IŞİD Lideri Ebubekir Bağdadi arasında bir anlaşmanın yürürlükte olduğuna inanan küçük bir grup var. Bu anlaşmanın, uzun bir süre(Nisan 2013’ten Ağustos 2014’e) iki tarafın karşı karşıya gelmesini önlemeye dönük olduğuna inanılıyor. Bu hatalı analiz, hayatında Suriye’ye adım atmamış, ülke gerçekliği ve dinamiklerinden tamamen bihaber insanlarca ortaya atıldığından mantıklı gibi geliyor. Ama gelin, o dönem Suriye’deki savaşın nasıl seyrettiğini hatırlayalım.
* Nisan 2013’te Irak İslam Devleti Lideri Ebubekir Bağdadi, Ebu Muhammed Culani’nin önderliğindeki Nusra Cephesi ile kendi grubunun birleştiğini ve IŞİD’in kurulduğunu açıkladı. Culani, birleşmeyi reddetti ve el Kaide Lideri Eymen ez Zevahiri’ye biatını açıkladı. Zevahiri bu kararı memnuniyetle karşıladı. Nusra, el Kaide’nin Doğu Akdeniz’deki(Levant) yüzü oldu. Şam ve Irak, Lübnan, İran’daki müttefiklerine göre, Irak ve Suriye’deki savaşın aynı olduğu; Suriye’den sonraki savaşın ise Lübnan’da yaşanacağı ve Suriye’nin kaderinin Doğu Akdeniz’den ayrı düşünülemeyeceği açıktı.
* Nisan 2013’te, bu gelişmeden birkaç gün sonra Esad ile Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah Şam’da buluştu. Nusra Cephesi ve müttefikleri, Şam’ın kalbindeydi. Esad ile Nasrallah, Lübnan ve Suriye’nin kaderinin birbirine bağlı olduğu konusunda hemfikirdi ve Hizbullah’ın Suriye’ye güçlü bir şekilde müdahil olması gerektiğinde anlaşıldı.
* 19 Mayıs 2013’te Kuseyr savaşı başladı. Suriye-Lübnan sınırındaki askeri durum kritikti ve Şam tehlikedeydi. Başkanlık Sarayı hedef alınmıştı. El Kaide, Şam’ın merkezindeki Abbasiler meydanına yaklaşmıştı. Ancak sınırdaki vaziyet, isyancılara sürekli insan ve silah desteği gelmesine olanak sağlıyordu. Hizbullah, bu yolu kapatacağına ve Şam için daha çok çaba harcayacağına söz verdi.
* Haziran 2013’te Suriye ordusu ve Hizbullah, Guta, Kabun, Barza, Cobar, Adra, Hacer’ül Esved ve Şam havaalanı çevresindeki bölgeye yoğunlaşan savaşı başlattı. Nusra ve isyancılar, başkentin her yerindeydi. Şam düşerse tüm rejim ve onunla birlikte ordu ve hükümet düşerdi.
* Ağustos 2013’te Suriye ordusu ve müttefikleri Harasta, Zemalka ve Ayn Tarma’ya saldırdı.
* Eylül 2013’te el Kaide, Hristiyan kasabası Malula’ya saldırdı. Bunu izleyen aylarda Malula rahibeleri esir alındı.
* Mart 2014’te Nusra ve IŞİD arasında Deyrezzor’u ve çevresindeki petrol kuyularını kontrol edebilmek için savaş başladı.
* Aynı ayda Suriye ordusu ve Hizbullah, Nabek, Rima tarlaları, Essel el Vard ve Yabrud’a saldırdı. Bunun neticesinde Lübnan-Suriye sınırının güvenliği büyük ölçüde sağlandı ve cihatçıların geçişi engellendi.
ŞAM, TAHRAN VE HİZBULLAH’IN ORTAK PLANI
Saldırılar, Şam, Tahran ve Hizbullah arasında üzerinde anlaşılmış bir plan çerçevesinde gerçekleşti. Bu planın amaçları şunlardı:
1-Başkent Şam’ı korumak ve başkentin çevresiyle Lübnan sınırı boyunca militan akışını sağlayan ikmal yollarını kesmek.
2-Yoğun firarların ardından Suriye ordu güçlerini yeniden inşa etmek.
3- Ulusal Savunma Güçleri adında, orduya paralel bir güç oluşturmak. Böylece halkın cihatçılara, el Kaide’ye ve IŞİD’e karşı mücadelede kendisini koruyabilmesini sağlamak.
4- Şam’ı, Humus’u, Hama’yı, Halep’i ve Lazkiye’yi korumak. Doğu Suriye ve çöllerdeki ordu üsleri çoktan izole haldeydi. Bunları savunmak mümkün değildi ancak dayanabildikleri kadar dayanmalarını sağlamak, düşmanı meşgul etmek açısından mühimdi. IŞİD bu zayıflığı sezdi ve Temmuz 2014’te Rakka’nın kuzeyindeki 17. Tugay, Kuveyris askeri havaalanı ve Tabka havaalanına saldırdı. IŞİD tarafından ele geçirilen tüm komutan ve askerler öldürüldü.
5-Tüm taraflar, “İşe yarar Suriye” olarak tanımlanan bölgeleri korumaya karar verdi. Bu bölgeler sistemin merkezini teşkil eden ve askeri kaynakların ulaştırıldığı başkent Şam ve havaalanı, Lübnan ve Irak sınırına yakınlığı ve Suriye’nin en büyük vilayeti olmasıyla Humus ve komşuları, ülkenin ekonomik başkentini oluşturan Halep ve deniz limanı Lazkiye ve çevresiydi.
6-İdlip en hassas ve mutlaka korunması gereken en tehlikeli eyalet olarak görülüyordu. Burası Türkiye’nin ağzını sulandırıyordu ve Ankara, İdlip’i bir lokmada silip süpüreceği zamanı bekliyordu. Türkiye’nin Suriye üzerinde ihtirasları vardı ve Lübnan Başbakanı Necip Mikati’ye yaptıkları Esad’a savaş ilan etme önerisi resmen reddedilmişti.
IŞİD NEDEN ÖNCELİK DEĞİLDİ?
IŞİD, ülkenin doğusundaki açık alanda, rejimin kumanda ve kontrolünden uzakta bulunduğu için hiçbir zaman öncelik olmadı. IŞİD, rejim için, uzun yıllar boyunca safça “ılımlı isyancılar” ya da basitçe “muhalefet” olarak nitelenen ama aynı zamanda Batı ve bölge ülkeleri tarafından desteklenen el Kaide ve müttefikleri gibi yaşamsal bir tehdit oluşturmadı.
TÜRKİYE’NİN ‘OYUN DEĞİŞTİREN’ HAMLESİ
Ancak rejim için durum tersine döndü, Türkiye binlerce el Kaide savaşçısının sınırlarından geçerek İdlip eyaletine, Cisr eş Şuğur’a ve Lazkiye’nin kuzeyi ve doğusuna saldırmasına izin verdiğinde planlar yeniden başaşağı değişti. Keseb’in ele geçirilmesiyle cihatçılar sonunda Akdeniz’e erişim sağlamıştı. Suriye ordusu moral olarak savaşacak durumda değildi. Komutanlar tehlikeye girdiklerinde birliklerini terk edip kaçıyordu. Şam’ın bunlara karşı tutumu yumuşaktı. Türklerin hamlesi tüm kırmızı çizgileri bozan bir “oyun değiştirici” olarak görülüyordu. Suriye’nin bölünmesi mümkün hale gelmişti. Lazkiye, doğudan ve kuzeyden kuşatılmıştı. Uzun süredir güvenli olan Lazkiye kent merkezi bombalanmıştı. ABD ve Avrupa, cihatçılar dahil tüm isyancıları silahlarla beslemekten memnundu. Afganistan dersleri unutulmuştu. 20.yüzyılın stinger’ının yerini 21. yüzyılın TOW’u almıştı.
RUSYA’NIN DAHLİ VE TÜRKİYE’NİN KENDİ AYAĞINA ATEŞ ETMESİ
Bu dönemde Şam ve Tahran, Rusya’dan duruma müdahil olmasını istedi. Argümanları, Suriye’nin bir sonraki liderinin kim olacağı ve bu liderin müttefiklerini nasıl seçeceğini kimsenin garanti edemeyeceğiydi. Cihatçılar sert ideolojilerinin sağladığı yüksek motivasyonla isyancılara baskın çıkıyordu. Suriye ordusu ve muhalifleri çok sayıda cephede birden savaşma becerisinden yoksundu.
Rusya, Şam, Tahran ve Hizbullah kara gücünü sağladığı müddetçe müdahil olmayı kabul etti. İlk aylarda batılı gözlemciler kendi hüsnükuruntularıyla “yeterince sonuç alınmadığı”nı söyleyerek dalga geçiyordu. Denge sağlanmıştı. Bununla beraber yeni bir “oyun değiştirici” hamle geldi: Kasım 2015’te Türkiye, Rus Su-24 savaş uçağını düşürdü.
Bunun ardından Rusya, temel hedefini Türkiye’nin tüm müttefiklerini yenilgiye uğratmak ve Türkiye’nin Suriye’deki planlarını bozmak olarak değiştirdi. Rusya Hava Kuvvetleri, sahadaki müttefikleriyle en zorlu cephelerden Lazkiye ve kırsalında kontrolü sağladı, güneyde Dera’da toparlanmayı sağladı, Humus kırsalında hakimiyeti ele geçirdi, Şam çevresindeki güvenli bölgeyi genişletti, Halep’in güneyindeki durumu düzeltti ve kuzeyin çoğunu ele geçirdi. Nubbul ve Zehra üzerindeki uzun süreli kuşatmayı kaldırdı ve nihayetinde Tabka’ya doğru ilerledikten sonra Palmira’yı ele geçirdi.
Yalnızca Suriye’deki savaş hakkında çok az bilgisi olan bir amatör Palmira’yı “rejim ve müttefiklerinin ilk zaferi” olarak tanımlayabilir. Yukarıda sayılanların hepsi “ilk zaferler”dir.
Şu açık ki Rusya ve ABD ateşkesin uygulanmasını sağladı ve bunu uluslararası bir başarıya çevirdi. Ateşkesin, diğer tüm cepheler nispeten sakin olduğu için IŞİD’e karşı savaşı güçlendirdiği ortada. Suriye’deki savaşa dahil olan tüm taraflar -demokratik ve laik bir Suriye için yol haritasını benimsemesi ihtimali çok düşük olan el Kaide hariç- müzakere halinde.
Suriye’deki ateşkesin kötüye gitmeye başlaması muhtemel. Ancak hem Rusya hem de ABD barış görüşmeleri, parlamento seçimleri, yeni anayasa ve daha geniş katılımlı yeni bir hükümetin kurulması yönünde ilerlenmesi hususunda hemfikir. Bununla eşzamanlı olarak IŞİD ve sonrasında ateşkesin ikinci en büyük kaybedeni olan el Kaide’yle savaş devam edecek.
Çeviri: Mithat Fabian SÖZMEN
*Orijinali Kuveyt gazetesi er Rai’de yayımlanan bu yazı, aynı zamanda yazar tarafından kişisel blogu elijahjm.wordpress.com’da İngilizce olarak yer almıştır. Yazının çevirisi İngilizceden yapılmıştır.
** Ara başlıklar evrensel Pazar’a aittir.