10 Nisan 2016 14:46

Çağla YOLAŞAN
Diyarbakır

Aylardır Kürt illerinde vahşi bir savaş sürüyor. 7 Haziran seçimlerinden yenilgiyle çıkan Erdoğan/AKP iktidarı, demokrasi güçleri içinde en örgütlü olan kesimlerden  Kürt halkına yönelerek katliamlar yapmaya devam ediyor. Sokağa çıkma yasakları ile abluka altına alınan --başta Cizre ve Sur olmak üzere- birçok şehir tanklarla bombalanarak yerle bir ediliyor, yaşanamaz hale getiriliyor, katliamlar gerçekleştiriliyor. Tüm bu yönleriyle bir savaş hükümeti olan AKP, eşitlik, özgürlük taleplerini benimseyen her sesi baskı ve şiddetle bastırmaya çalışıyor.
YAŞANANLARI NASIL OKUMALIYIZ?
Ancak Erdoğan-AKP iktidarının bu savaşı Kürtlere karşı sürdürülüyor olması bölgeyi yeniden paylaşıma girişmiş emperyalistlerin ve onların bölgedeki taşeronlarının hesaplarından bağımsız değil elbette. Bir tarafta Türkiye'nin dış politikada saplandığı bataklık var. Diğer tarafta ise Rojava'nın Suriye üzeriden devam eden yeniden egemenlik hesaplarını kendi topraklarında boşa düşürmüş ve kendi kaderini tayin etmeye girişmiş bir halk olması, statü ve itibar kazandığı gerçekliğine yönelik saldırılar söz konusu. Kuzey Kürdistan'da ve Rojava'da mücadele eden Kürtlerin aynı ideolojiyi benimsemiş olması ve birbirinin mücadelesinden ve kazanımlarından besleniyor olması burada Türkiyeli egemenleri rahatsız ediyor.  Kürt illerinde süren savaşın bu kadar pervasızlaşması ve deyim yerindeyse 'savaş hukukunu' dahi çiğniyor olmasının bu yalnızlık ve sıkışmışlığın bir göstergesi olarak ve de başkanlık yolundaki en büyük taşlardan birinin kenara itilmeye çalışılması olarak okunabilir.
Tüm bu hesapların bir de yaşamlarımıza ve geleceğimize yansıyan tarafı da var. Bölgede neler olup bittiğini -tüm baskı ve engellemelere rağmen- Diyarbakır'da, Şırnak'ta emek veren gazeteciler ve oların gazeteleri aracılığıyla, yer yer de sosyal medyadan takip ettik. Bir kısmımız direkt olarak da abluka bölgelerini tam içinde yaşadık, yaşıyoruz. Bugün Sur'da, Cizre'de 'operasyonlar' bitse de, Yüksekova'da, Nusaybin'de yani halkın saldırılar karşısında mücadele edeceği her yerde devam edeceğinin açık emareleri var. 
ELİMİZDEN ALINANLAR...
İçine atıldığımız bu kirli iktidar savaşı Kürt, Türk ve tüm milliyetlerden gençler olarak hayatımızdan neler götürüyor diye bir düşünelim… Elbette bir tarafı ölüm, göç, taciz üçgenin içinde yaşamaya mahkum edilmek oldu. Savaş bütçesi üç kuruş burslarımızla geçinmeye çalışan bizlerin, emekçi ailelerimiz cebinden çıktı ve çıkmaya devam ediyor. Genç kadınlar olarak yüzyıllık mücadelelerle kazandığımız her şey bir çırpıda elimizden alınmaya çalışılırken, bunlara karşı çıkardığımız ses savaşın gümbürtüsünde duyulmaz oldu. 8 Mart'ımızı dahi yasaklayabilecek kadar ileri gittiler. Diğer taraftan üniversiteli, liseli, işçi, işsiz tüm gençler yani hepimiz yarın ne olacağını bilmeden, büyük bir gelecek kaygısıyla yaşamaya mahkum ediliyoruz.
GÜÇLERİMİZİ BİRLEŞTİRMELİYİZ
Buraya kadar söylediklerimizden karanlık bir tablo çıkıyor ama bu tabloyu tersine çevirmek de aydınlık bir gelecek kurmak da bizim elimizde. Bu gücü formülleştirecek olursak eşit haklar temelinde yaşamak isteyen ve bunu 'özerklik' olarak belirleyen Kürtler, yaşam alanı için ormanları için mücadele eden Artvinliler, insanca yaşanabilecek ücret ve çalışma koşulları için mücadele eden ülkenin bir çok yerinde iş bırakan, mücadele eden işçi sınıfının mücadelesinin ve sokakları terk etmeyerek cinsiyetçiliğe, emeğinin sömürüsüne, savaşa karşı mücadele eden kadınların bir araya gelerek bu karanlık tabloyu geriletebileceğini biliyoruz. 
SAVAŞ HEPİMİZİ ETKİLİYOR
İnsan olmanın en doğal dürtüsü olan kendini savunmak, insanca yaşamak, savaşı değil eşit ve onurlu bir barışı savunmak bizim için tercih değil, zorunluluktur. Ben Diyarbakır'da yaşayan bir genç kadın olarak aylarca savaşın en sıcak haline tanık olurken; Ankaralı bir genç, şehrin göbeğinde patlayan bombalarla aynı savaşın başka bir yüzüne tanık oluyor. Savaş yaşamın her alanına ve ülkenin her yerine kanserli hücreler gibi hızlıca yayılırken biz de barış ve gelecek hakkını savunan gençler olarak taleplerimiz için birleşmeliyiz.
MİLLİYETİMİZİN ÖNEMİ YOK
Güvenceli gelecek talebimizi karşılamayarak, yaşam hakkımızı elimizden almaya girişmiş savaş seviciler karşısında milliyetimizin hiçbir önemi yok. Savaşı ve kanımızı emerek beslenmeye programlı olan bu düzeni yenmek için el ele verelim!

Evrensel'i Takip Et