Siteler: Bir çıraklık cehennemi
Siteler’den genç bir işçi
Ankara
Ben sitelerde metal işlerinde çalışan genç bir işçiyim. Genç Hayat okuyucusu bir genç işçi olarak, Çıraklık Okulu’nda yaşadıklarımdan bahsedeceğim sizlere. Siteler’de çocuk işçiler, 18 yaşından küçük işçilerin çalışması ‘yasak’ olduğu için çıraklık eğitim merkezine gönderiliyor haftanın bir günü. Siteler’de duyumlarıma göre eskiden de böyleymiş, şimdi de böyle... On üç-on dört yaşta çıraklık ile başlayan bir işçinin dünyası siteler olur. Siteler yoluna düşerler, o küçücük omuzlarıyla hayatın bütün yükünü yüklenirler. Bu yaşlarında onların okulda olması gerekirken, sanayilerde çalışmaya başlarlar. Siteler’in kaderi değildi aslında; tüm işçilerin kaderiydi. ‘İşçi baba’, aldığı parayla evini mi geçindirsin, çocuklarının okul masraflarını mı yoksa yol parası, sigarası mı; ne yapsın İşçi babalar? İşte, babası okutamayınca küçük yaşlarda çocuklar da işçileşiyor zamanla. Bir gün yolunuz Siteler’e düşerse, o yorulmuş bıkmış sokaklar da çocuk işçileri görünce her adımda şaşırmayın!
BİR İŞÇİ SADECE KÜMELERDEN Mİ ANLAR?
Çıraklık öğrencisi hayata farklı bakar: Bir işçi için koca haftada bir gün, sanki Alanya’da tatildeymiş gibi gelir. Çıraklık Eğitim Merkezi bir işçinin tek eğitim gördüğü, diğer öğrenciler gibi hissettiği koca bir tek gün! Ama işçi o eğitimi çıraklık eğitiminde de alamıyor maalesef... Ben 4 yıldır çıraklık eğitim merkezinde okuyorum, 4 yıldır Türkçe ve Matematik dersi görüyorum ve hep aynı şeyler; Türkçe’de sürekli hikâye okunur mu, dört yıldır diğer öğrencilerle Türkçe dersinin adını ‘Hikâye Dersi’ koyduk. Matematik dersine gelirsek, dört yıldır kümeler ve yüzde hesaplamaları görüyoruz. Ne yani bir işçi sadece hikâyeden ve kümelerden mi anlar, niye ilerleyemiyoruz? Bu sistem, aslında işçinin körelmesini istiyor. “İşçi dediğin nedir ki, ne gerek var Türkçe’ye matematiğe?” deyip tek bilgi sahibi olma şansımız olan Çıraklık Eğitim Merkezi’nde bile bir bilgi sahibi olmadan ayrılıyoruz. “İşçi sadece çalışsın! Eşek gibi hiç bir şeye ses çıkarmasın! Hiç bir şey öğrenmesin!” deniliyor...
GİDİYORUZ AMA NASIL?
Bir de yol sıkıntısı var tabi... Dolmuşlar dolmuş değil; işçi istifi sanki! Koca bir yarım saat siteler yolu. İş yerinde sömürülmemiz yorgunluğumuz yetmiyor, bir de üstüne para verip hem yoruluyoruz hem rezillik içinde gidip geliyoruz. İnsanları üst üste bindiriyorlar, sonra Samsun asfaltında trafik polisi çevirme yapınca “iki dakika eğilir misiniz” diyorlar! Genellikle işçiler tepki veriyor; “madem ceza yemekten korkuyorsun kardeşim niye bu kadar insanı üst üste bindiriyorsun, verin beş dolmuş daha; sizde rahat edin biz de” diyerek. Anlattıklarım, 1970’lerin Kemal Sunal’lı Yeşilçam filmlerinden değil; günümüzden, ülkemizin Ankara’sından, ama dağın ardındaki tarafından!
DERS SAATİNDE AMELELİK
Çıraklık Okulu’nda sadece teorik eğitim görüyoruz, pratik eğitim verilmiyor; “Atölyelerde alıyorsunuz.” deniliyor. Bir gün, ders saatinde okula kamyonla profil geldi, ders saatinde hoca bizden bunları taşımamızı istedi. Biz de “taşımıyoruz, mecbur muyuz?” diyerek taşımadık. Üstüne arkadaşlarımızın içinde fırça yedik, hakarete uğradık! Taşıyan arkadaşlarımız da oldu ve sonrası iş yerlerimiz aranmış: “Öğrenciniz malzeme taşımıyor, öğrenciniz artistlik yapıyor, kafa tutuyor.” Diye! Üstüne üstlük korkutmak için sicilinize işleyecek deniyor! Bir de patrondan fırça yiyoruz... Zaten ülkenin geçim sıkıntısı belli, bir de işçinin emekçinin ekmeğiyle oynuyorlar.
Evrensel'i Takip Et