Alışmayacağız kardeşim
Ekin Yoldaş KALI
ODTÜ
Arap baharında, Mısır ve Tunus ile başlayıp ardından Libya ve Suriye’ ye yayılan dinamik hareket, AKP ve Erdoğan hükümetinin bölgede sömürgeci güç olma isteğini katmanladı ve Suriye krizi başladığı dünden bugüne Türkiye, Ortadoğu’da daha etkin bir klik haline geldi.
AKP’nin yeni Osmanlıcı politikaları ve İslamcı ideolojisi etrafında yükselmeye devam eden bu güç hırsı, Türkiye’yi içerde ve dışarda savaş politikalarıyla körüklenen bir ateş çemberinin içerisine soktu. Gezi eylemleriyle başlayan, halka karşı şiddet politikası 7 Haziran seçimlerinden sonra korku ve şiddet politikası olarak üst evreye ulaştı ve patlayan bombalarla verilen ‘irade ve istikrar’ mesajı AKP’nin 1 Kasım seçimlerinde yeniden iktidar olmasını sağladı.
GÜNÜMÜZÜN BELGELERİ
İrade ve istikrar adı altındaki kirli oyunuyla sırtını yaydığı korku ve şiddet politikasına yaslayan AKP, yeni zaferinden sonra milliyetçi-şoven duyguları da yandaş medya başta olarak her alanda arşa yükseltti. Suriye topraklarına top atışları ve karadan müdahale tartışmaları, Kürt illerinde günlerce süren -hala devam eden- ve halkı göçlere, açlığa, sefalete, ölümlere sürükleyen askeri operasyonlar, Avrupa ile akıl almaz bir pazarlığın unsuru yapılan mülteciler günümüz koşullarının belgeleridir.
Suruç katliamından bu yana ardı arkası kesilmeyen bombalı saldırılarla insanlar sokağa çıkmaya, okula ve işe gitmeye ‘korkar’ hale geldi. Bu katliamlara bakınca hepsinin gün be gün yükseltilen savaş çığırtkanlığıyla doğru orantılı olduğunu görüyoruz. Egemenlerin çıkarları uğruna körüklenen bu savaşın bedelini işçi ve emekçiler, işçi-işsiz ve öğrenci gençlik en ağır şekilde ödemektedir.
AKP YÖNETİMİNİN KARAKTERİ
Barış için imza atan akademisyenlerin, devletin barbar İslamcı çetelerle bağlantılarını ortaya çıkaran gazetecilerin tutuklanması; Kürt illerinde halkın devletin kolluk güçleri tarafından ezilmeye çalışılması, işçilerin en haklı talepleri etrafında birleşip ördüğü direnişlerin sermayenin kolluk güçleri tarafından sistemli şiddet yoluyla bastırılması AKP tarafından kurulmak istenen yeni rejimin karakteridir.
EN SADE TEPKİ
13 Mart günü gerçekleşen katliamda 38 kişi hayatını kaybetmişti. ODTÜ öğrencisi olan Ozancan ve Berkay için binlerce öğrenci dersleri boykot ederek ‘Savaş Değil Barış, Ölüm Değil Yaşam İstiyoruz’ şiarıyla yürüdü. Yürüyüş sırasında atılan ‘Katliamlar Ülkesi Olmayacağız’, ‘Savaşa Hayır Barış Hemen Şimdi’ sloganları ve anmadan sonra karanfiller arasına bırakılan ‘Alışmıcam Kardeşim’ yazılı not, tepkiyi en sade şekilde ortaya koyuyor. Peki, biz bu tepkiyi nasıl büyüteceğiz?
SAVAŞIN İLK HEDEFİ: GENÇLER
Tarih bize her defasında göstermiştir ki egemenlerin yarattığı savaşlar ilk olarak gençlik yığınlarını vuruyor, yok ediyor. Bugün içinde bulunduğumuz ağır ekonomik şartlar ve üzerimizdeki baskılar bunu açıkça göstermektedir. Kantinlerde temel tüketim maddeleri dahi ateş pahası. Yemekhanelerde sağlık koşulları git gide düşerken fiyatlar gittikçe artıyor. Bir öğrenci bugün ulaşıma, beslenmeye, barınmaya gelen zamlarla diğer tüm haklarından mahrum bırakılıyor.
TÜM SORUNLARIMIZIN KAYNAĞI ORTAK
Gençliğin tüm sorunları, savaş politikalarıyla aynı sistemden doğmaktadır. Bizim patlamalara alışmamızın istenmesi, taleplerimizin etrafında birleşmemizin her koldan engellenmesi bu politikalardan doğrudur. Bu yüzden diğer tüm taleplerimizle barış talebimiz birbirinden ayrı düşünülemez. Bunu bulunduğumuz her alanda teşhir etmeli, gençliğin gömülmek istendiği karanlıktan kurtulması için barışın tek yol olduğunu dile getirmeliyiz.Arkadaşlarımızla tartışmalar açmalı, bu tartışmaları her alana taşıyarak büyütmeliyiz. Bugün bizim için başka bir yol yok.
Tüm bu savaş çığırtkanlığını boğacak olan, gençliğin en yüksek ve ortak sesi olarak yükselteceğimiz, barışın sesidir. Bugün barış şiarını sınıflarımızda, bölümlerimizde, fakültelerimizde yükseltmek ve barış için mücadeleyi yaşamımızın her alanında örüp büyütmek bizim için bir alternatif değil zorunluluktur.
Evrensel'i Takip Et