21 Nisan 2016 17:41

Üst başlığı, “Krizin bugünü, kapitalizm ve demokrasinin geleceği” olan İktisatçılar Haftası demokrasi tartışmasıyla sona erdi. “Demokrasimiz, fay hatlarımız, travmalarımız” başlıklı son oturumda Prof. Dr. İlhan Tekeli, “Türkiye’de var olan, ötekileştirme, iktidar anlayışı ve iktidarın vatandaşa  bakış açısı değişmedikçe, bu üç problem çözülmedikçe demokraside ilerleme olmaz. Bunlar çözülmeden demokratik anayasa üretilemez” dedi.

Toplumsal yapı içinde iktidarın iktidarını üretmek için ötekileştirici bir siyaset anlayışıyla hareket ettiğini dile getiren Tekeli, “Bunların yarattığı sürekli bir tahammülsüzlük ve nefret suçu işlemeye hazır  bir siyaset içinde travmalar yaşıyoruz. Tarihimiz bu travmalarla dolu; 1915, Dersim Katliamı, Varlık dergisi, Diyarbakır Cezaevi gibi...” dedi.

YENİ TRAVMALAR EKLİYORUZ

Türkiye’nin  demokrasi projesinin olmadığını söyleyen Gazeteci Kadri Gürsel de, “Türkiye gelişmiyor. Mevcut iktidar Türkiye’nin sorunlarını çözmek yerine 2011 den beri kendi iktidarını büyütmek için yeni sorunlar üretiyor. Bu ülkede adı konmayan bir iç savaş var. Kürt-Türk, Alevi-Sünni, Modern-Muhafazakar gibi uzatabiliriz sıralamayı. Bunun gibi çatışmalar yaşanıyor. Bu da iktidar tarafından kendi iktidarını yaşatmak için kullanılıyor. Türkiye’nin batısında silahsız bir iç savaş yaşanıyor. Biz ülke olarak geçmişte bir sürü travma yaşadık. Şimdi yeni travmalar ekliyoruz” dedi.

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ise Türkiye’nin tarihinde insanlık suçunun bitmediğini dile getirerek, bugün de savaş suçu işlendiğini söyledi: “Çocukların katledildiği bir dönemden geçiyoruz. Bununla mücadele etmediğimiz  koşullarda biz hepimiz katledilme olasılığı da taşıyoruz aynı zamanda. Tank mermileri evlere atılıyor. Tankla sivillerin yaşadığı yerlere atış yapamazsınız. İnsanlığa karşı işlenmiş bir suç var.”

DEMOKRASİ ARAÇSALLAŞTI

Türkiye’nin çağına uyamayan, iç dinamikleri zayıf olan bir ülke olmayı aşamadığını belirten Prof. Dr. Mehmet Altan, “Demokrasi meselesi halkın dışında, saraya girmek için araç haline geldi. Şu an Türkiye de, ‘Beni kimse yargılayamaz’, ‘Bütün yargıyı elimde bulunduracağım’ diyen bir figür var. Her gün Anayasa’nın ırzına geçen biriyle Anayasa’yı tartışmak kadar ilginç bir şey yoktur” şeklinde konuştu.

Bülent Somay da, savaş üzerinden kurgulanan iktidar karşısında yapılması gerekeni özetledi:  “Bizim yapmamız gereken savaşa karşı hiç ara vermeden, nefes bile almadan barışı savunmaktır” dedi.

MİLLİ İRADE FETİŞİZMİ

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyetinin (İFMC) düzenlendiği “40. İktisatçılar Haftası”nda “Türkiye’de hukukun dönüşümü ve devletin yeniden yapılanması” tartışıldı. Panelde sunum yapan Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Türkiye’deki yeni anayasa yapma sürecini değerlendirdi. Türkiye’de şu an çoğunluğun yönetime katılma hakkı, müzakere, tartışma ve halk beklentilerinin karşılanması yerine bir tür milli irade fetişizmi olduğunu vurgulayan Kaboğlu, “Bunlar yerine yönetim, sayısal çoğunluğa sahip iradenin, bazen tek kişinin iradesine indirgenebiliyor” dedi. Demokrasi ve hukuk düzeni için tartışma ortamının gerektiğine dikkat çeken Kaboğlu, yurttaş hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini, söyleyen Kaboğlu, “Şu an bırakın yeni anayasa yapmayı, mevcut Anayasa’ya aykırı kanunlar çıkarılıyor” dedi. ‘Kamu düzeni’ adına çıkarılan kanunların, güvenliği sağlayamadığını belirten Kaboğlu, şöyle devam etti: “2015 yılında büyük saldırılar, katliamlar yaşadık. MİT’e ve polise verilen yetkiler, terörizmi engelleyemedi. Demokratik toplumsal muhalefeti bastırmak için kullanıldı Örneğin Artvin Cerattepe gibi çevreyi korumak amacıyla yapılan eylemler bastırıldı, halkın tüm muhalefeti ezilmek isteniyor.”

HEM OTORİTERLEŞME HEM KAPİTALİZMİN İHTİYACI

Devletin yapılandırılması panelinde, Türkiye’de otoriterleşmeden ziyade olağanüstü devlet rejiminden söz edebileceği tespiti yapan Yrd. Doç. Dr. Tolga Tören, “Ancak burada kapitalizmin gelişimiyle ilgili olarak mevcut ihtiyaçlarını karşılanması da var. Türkiye de 1980’den sonra bu yönde ivme hızlandı. Kapitalizmin ihtiyaç duyduğu yasal düzenlemelerin çıkarılması için yürütmenin yasama ve yargı karşısında gücü arttı. Kanun hükmünde kararnameler ve torba yasaların çıkması, kapitalizmin ihtiyaçlarının bir an önce karşılanmasına yöneliktir” diye konuştu.

REKTÖRÜNÜ SEÇEMEYEN YERDE KONUŞMAK

Prof. Dr. Raşit Tükel’in seçilmesine rağmen rektör olarak atanmadığı bir üniversitede demokrasiden bahsettiklerine dikkat çeken Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat  gazetecilik açısından ülkedeki antidemokratik ortama dikkat çekti: “31 gazeteci hükümlü ve tutuklu olmak üzere cezaevlerinde. ‘Demokrasimiz ve fay hatlarımız’ dediğimizde sınır ötesine aşmış bir demokrasiden ve fay hattından bahsediyoruz. Bu ülkede cumhurbaşkanı kendisini espri konusu yaptı diye bir ülkenin komedyeni ile ilgili o ülkenin mahkemesine suç duyurusunda bulunuyor. Yabancı gazeteciler sınır dışı ediliyor”.
Polat, ülkenin gazetecik açısından travmalarla dolu olduğunu hatırlattı: “90’lı yıllarda çok sayıda gazeteci arkadaşımızı kaybettik. Refik Tekin görevi esnasında, Cizre de vurulduğu zaman biz ’90’lı yılların travmasını yaşadık. Bir meslektaşımızın kafasına silah dayandığında aynı endişeleri yaşadık.” (İstanbul/EVRENSEL)

Evrensel'i Takip Et