Kazanan, ‘yasal’ hale gelen ‘kanunsuzlardır’
Kavel işçileri bu kez Zafer Aydın ve Melih Biçer’in hazırladığı 'Çoban ateşlerinin yandığı yerde, KAVEL’de' adlı belgeselde hikayelerini anlatıyor.

Uğur ZENGİN
Köylerinden sırtlarında bir küçük heybeyle şehre, İstanbul’a doğru geliyorlar. Heybelerinde biraz nohut biraz ekmek var. Gözler onlara dikiliyor, yüzlerce insan onları izliyor. Beyaz perdeye düşüyor Kavel işçileri. Ve Kavel öğretmeye devam ediyor.
Heybelerinde taşıdıkları nohutu ve ekmeği büyütmek istiyorlar. Daha önce adını duymadıkları bir sınıfa, anlamını bilmedikleri grev ile, birer birer hayata geçirdikleri kendi kanunlarıyla, ‘yasa dışılıklarıyla’, kendi sınıflarının heybesine tarihi bir miras bırakıyorlar.
1963 yılında İstinye’de bulunan Kavel Kablo Fabrikasında 62 gün grev yapan Maden-İş üyesi işçiler bu kez Zafer Aydın ve Melih Biçer’in hazırladığı “Çoban ateşlerinin yandığı yerde, KAVEL’de” adlı belgeselde anlatıyorlar.
BİR OLUYOR Kİ
Kavel’e bir müdür geliyor, adı İbrahim Üzümcü. Fabrikanın kârını artırmak vazifesi. Elini işçinin hep yolunu gözlediği ikramiyesine atıyor, ikramiyeler kesiliyor, 25 kuruş. İşçilerin seçtikleri üç temsilci patronla görüşmek üzere gidiyor, temsilciler işten atılıyor, baskı uygulanıyor. İşçiler oturma eylemine başlayınca patron 10 işçiyi daha işten atıp lokavt ilan ediyor. İşçiler ise direnişe başlıyor. Dönemin Çalışma Bakanı Bülent Ecevit’in dediği gibi, “Ödenmeyen ikramiye için grev mi yapılırmış! Mahkemeye gitsinler!” demeyin. Bunun için erken. Öyle bir oluyor ki, Kavel işçileri, aileleri, İstinye’de bir Laz kadını, tersane işçileri, Demir Döküm işçileri, hukuk fakültesi öğrencileri, İstinye’nin kadınları, İstinye’nin tamamı bir oluyor.
POLİS ARABASININ İÇİNDE İŞÇİ VAR MI?
“Köyümden geldiğim zaman doğru konuşmak gerekiyorsa böyle şeyleri yememiştim, görmemiştim. Görmüştüm de alamamıştım belki de” diyor 80’ini geçmiş bir Kavel işçisi, “Kavurması geliyor, sucuğu geliyor, ondan sonra pastırması geliyor. Halk bize her şeyi getiriyor. Ekmek çuvallarla geliyor. Doğru konuşmak lazım Allah razı olsun bütün halktan. Kilerimiz doluydu. İki tane kazan kaynardı.”
Ve polis, Kavel işçilerine fabrika önünde saldırıyor: “Polis suya düştüğü zaman hemen arabasına atlıyor götürüyorlar. Şeflere anons ediyorlar. Hemen kaçıyorlar ama İstinye halkı durduruyor arabayı. Ve arabanın içerisinde işçi olup olmadığına bakıyor. Yoksa bırakıyor. Eğer varsa işçiyi indirmeden geçemiyor.” Birlik böyle olunca patron baskısı, hapis ve polis copu kıramıyor Kavel’i. Bu zorlu ve uzun yolu anlatmaya ne 1 saatlik belgesel yetiyor ne de bu sayfa. Greve öncülük eden 24 işçiye açılan davalar, tutuklamalar... Ardından gelen iş bırakma, tahliyeler ve Türkiye’de grev ve toplusözleşmenin yasal bir hak haline gelmesi.
‘İŞÇİ SINIFI NE YAPACAK?’
Ve bugün… Kıdem tazminatının fona devri, özel istihdam bürolarının yaygınlaştırılması, işçinin köle niyetine oradan oraya savrulması, güvencesiz çalışan taşeron işçinin daha kötüsü özel sözleşmeli personel haline gelme tehdidi, savaş, iş cinayetleri… Tüm bunların yanına pek çok şey eklenebilir. Tam da burada “İşçi sınıfı ne yapacak?” sorusu gündeme gelir. Ve yanıtı 83 yaşına gelmiş Kavel işçisi Hamdi Şindi’nin sözlerindedir: “Kavel direnişi bugün artık yerinde sayan sendikaların da uyanmasına bir vesile olacaktır. Nasıl bir mücadele verileceği, işçi sınıfı artık tekelci burjuvaziye köle olmadan yeniden mücadele verecektir.” Yaşamından öğrenen ve öğrendiğini söyleyen Hamdi Şindi’nin haklılığını pek çok fiili grevde gördük, görmeye devam ediyoruz. Renault, TOFAŞ, Ford, Türk Traktör, Mata, SeraPool… 2015 yılında sendikal bürokrasiye karşı ayaklanan, “kanunsuz” grev yapan Renault işçilerinin Türk Metal Sendikası’nın fabrikadaki yetkisini düşürmesi, 1 ay sonra İstanbul Pendik’te bulunan SeraPool fabrikasında, bir işçinin tehdit edilerek işten atılması üzerine iş bırakan, işçilerin tutumunun Yargıtay tarafından onanması, Tuzla’da bulunan Mata fabrikasında işçilerin seçtiği sendikayı fiili mücadele ile fabrikaya sokması... Bu örnekler de Kavel’in izini taşıyan fiili ve meşru mücadelelerdir. Tarihin bize gösterdiği de verilen mücadelenin ardından kazanan, ‘yasal’ hale gelen ‘kanunsuzlardır.’
ÇOCUĞUMUN ADINI KAVEL KOYACAĞIM
Kavel bahsinin geçtiği yerde Hasan Hüseyin’in, işçiler tarafından Kavel duvarlarına kazınan dizeleri hatırlanır:
İşime karım dedim, karıma Kavel diyeceğim.
Ve soluğum tükenmedikçe bu doyumsuz dünyada,
Güneşe karışmadıkça etim
Kavel Grevcilerinin türküsünü söyleyeceğim.
Ve izin verirlerse Kavel Grevcileri,
İzin verirlerse İstinyeli emekçi kardeşlerim,
İzin verirlerse Kavel Grevcileri,
Ve ben kendimi tutabilirsem eğer sesimi tutabilirsem
O çoban ateşinin yandığı yerde Kavel’de,
O erkekçe direnilen yerde, Kavel’de
Karın altında nişanlanıp dostlarımın arasında
Öpeceğim nişanlımı Kavel kapısında
Ve izin verirlerse İstinyeli emekçi kardeşlerim
İzin verirlerse Kavel Grevcileri
İlk çocuğumun adını Kavel koyacağım.
Evrensel'i Takip Et