'ABD’de kim seçilirse seçilsin politikaları ters yüz etmez'
ABD seçimleri ‘aşırı’ adayları ile tartışılıyor. Yrd. Doç. Dr. Yunus Sözen ise ABD liberalizminin dengelerini işaret ediyor.
Elif GÖRGÜ
İstanbul
‘Siyaset karşıtı siyaseti’ ve öfkeli beyaz erkeklerin desteklediği Trump, aşırı muhafazakar Cruz, parti elitlerinin ve ortalama Demokrat parti seçmeninin adayı Clinton ve alt sınıf beyaz gençlerin desteklediği Sanders... ABD başkanlık seçimlerinin aday adayları böyle bir siyasi ve sosyal yelpazeyi temsil etseler de, Özyeğin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Yunus Sözen, “ABD siyasal sisteminde, yürütmenin başına seçilecek kişinin ulusal politikaları tamamen ters yüz etmesi zor” yorumu yapıyor.
Sözen ile 8 Kasım’da yeni devlet başkanını seçecek ABD’deki ön seçim sürecini ve adayları konuştuk.
Dünyadaki gelişmelere doğrudan etkisi/müdahalesi olduğu için ABD’deki seçimler her zaman önemlidir. Ancak sanki bu kez, öncekilerden daha yoğun olarak, uluslararası kamuoyunun özel gündemi haline gelmiş gibi görünüyor. Bu fikre katılıyor musunuz? Bu seçimleri bu kadar özel yapan ne oldu sizce?
Evet, hegemon gücün yürütmesinin başını belirlediği için ABD başkanlık seçimleri her zaman önemlidir. Bu kez ABD başkanlık seçimlerinin uluslararası kamuoyunda daha fazla gündeme geldiği gözlemine de katılıyorum, hatta ABD’de de öncekilere göre daha fazla gündemde bu seçimler zannediyorum. Bunun en önemli sebepleri de, bu sefer iki partinin de uzun ve çatışmacı bir ön seçim sürecinden geçmeleri ve özellikle Cumhuriyetçi partideki yarışmanın Trump’in öncülüğünde bir sağcılık sirki haline gelmiş olması olsa gerek.
En çok konuşulan adaylık Cumhuriyetçi Partinin aday adayı Donald Trump’ınki oldu. Ciddiye alınmayan bir adayken şimdi kendi partisini bile endişelendiren ve seçilme ihtimali de tartışılan bir aday haline geldi. ABD’de, açıkça ırkçılık yapan bir adayın bu kadar destek görmesini sağlayan toplumsal ve siyasi zemin nedir?
Evet Cumhuriyetçi Partinin aşırılıkçı adayları arasında en fazla Trump ses getirdi, çünkü hem şu anda ön seçimlerde önde gidiyor hem de en çarpıcı sözleri etme yarışmasını kazanıyor. En çarpıcı söz derken, Amerika’da iyi kötü oturmuş ve liberal arka plan ideolojisinin şekillendirdiği siyasetin uygunluk normlarını sarsmasından bahsediyorum. Tabii, aşırı sağ, göçmen düşmanı, hiper-eril ve söylediğiniz gibi ırkçı bir yerden yapıyor bu sarsma işini.
Cumhuriyetçi partinin ana akımını endişelendirmesi konusunda, evet endişelendikleri çok açık, ancak uzunca bir süredir Cumhuriyetçi partinin hem elitlerinin hem de tabanının sağa kaydığını da görmek gerekiyor. Aşırı sağcı Trump da, ikinci en güçlü aday olan aşırı muhafazakar Cruz da bu kayışın göstergeleri bir bakıma.
Son olarak, Trump’in zemini konusunda, Cumhuriyetçi parti destekçileri arasındaki daha eğitimsiz ve gelir düzeyi nispeten daha düşük beyaz erkeklerin desteğini aldığını gösteren araştırmalar var. Bu araştırmalar, neoliberalizmin kaybedenleri, sınıfsal olarak değil, antiliberal antisosyalist bir şekilde tepkilerini gösteriyorlar okumasını destekliyor gibi görünüyor. Ancak, bu yorumlarda temkinli olmak gerek. Çünkü, Cumhuriyetçi Partinin içinde her gelir düzeyinden ciddi desteği olduğunu gösteren çalışmalar da var. Tabanının sınıfsal profili ne olursa olsun, Trump’in siyaset yapma şekli sorunsuz bir şekilde sağ popülist olarak nitelendirilebilir. Bu sağ popülist hikayede, bir sessiz beyaz çoğunluk var, gerçek Amerikalılar bunlar, müesses nizam bir şekilde bunların önünde engel oluyor. Müesses nizamın parçası olmayan Trump sınıfsız bu kitleyi temsil ediyor ve bu sessiz yığınların sesi olup, Amerika’yı tekrar büyük yapacak. Tabii, eğer başkanlık yarışında Cumhuriyetçi Partinin adayı olmayı başarırsa, ulusal seçimlerde en iyi sonuçları beyaz erkek seçmenlerden alacağını tahmin etmek de güç değil.
ADAY ADAYLARINI TANIYALIM
Genel olarak öne çıkan aday adaylarının (Trump, Cruz, Sanders ve Clinton) siyasi ve sosyal temsiliyetini nasıl açıklarsınız; Kim hangi politikaların ve toplumsal kesimlerin temsilcisi; birinin ya da ötekinin başkan seçilmesi ABD’nin ulusal ve daha da önemlisi uluslararası politikaları açısından bir değişimi ifade eder mi?
Cumhuriyetçi Partide, su anda üçüncü sırada olan ve kendi eyaleti Ohio dışında hiçbir ön-seçimi kazanamayan Kasich hariç, partinin eski merkezini temsil eden aday kalmadı. Aşırı muhafazakar ve uzlaşmaz kişiliğiyle bilinen Cruz’un, en başarılı olduğu kesim ABD’nin en muhafazakar seçmenleri. Trump, Cruz’a göre muhafazakarlık konusunda daha az sekter ve birçok konuda ne yapacağını kestirmek zor, ama platformu siyaset-karşıtı siyaset yapmak üzerine kurulu. Böylelikle, siyasetin ve dolayısıyla demokrasinin kurallarını umursamayacak aday izlenimi verebiliyor ve beyaz erkeklerin öfkeli kesimlerini çevresinde toplamayı başarmış görünüyor.
Demokratik partinin önde giden adayı Clinton’ı partinin ana akımı ve merkezdeki parti elitleri destekliyor, bunu seçimsiz gelen süper delegelerde büyük farkla önde olmasından kolayca anlamak mümkün.
Sanders, kendisini net bir şekilde solda tanımlıyor ve Clinton’ı bu kadar zorlayabilmiş olması bile beklenmedik bir olaydı. Tabanları konusunda, Sanders daha çok gençlerin ve beyaz alt sınıfların desteğini alıyor. Clinton’in desteğiyse üst yaş gruplarında, Afroamerikanlar başta olmak üzere bütün azınlıklarda ve kadınlarda ortalamasından daha yüksek.
Bu adayların herhangi birinin seçilmesi ne kadar ulusal ve uluslararası politikalara etki eder sorusuna yanıt vermek gerekirse. Öncelikle, liberal demokratik kurumsal yapının içinde bir başkanlık sisteminin başkanı seçiliyor olduğunu hatırlamak gerekir. Yani, Türk-tipi başkanlık sistemi de uygulanmadığı ve bir liberal demokrasi olduğu için, denge fren mekanizmaları kuvvetli ABD siyasal sisteminde. Bu da hangi yöne olursa olsun değişimi yavaşlatacak bir durum, yani yürütmenin başına seçilecek kişinin ulusal politikaları tamamen ters yüz etmesi zor. Tabii şu anda hem senatoda hem de temsilciler meclisinde cumhuriyetçi çoğunluk olduğu için, eğer bu çoğunluklarını kaybetmezlerse, bir süre için cumhuriyetçi bir başkan belli asgari sağcı politikalarını kanunlaştırmayı başarabilir ve alt sınıflar, azınlıklar ve kadınlar için yaşamı zorlaştırabilir. Ama yine de ulusal politikada, özellikle de Trump’in Müslümanların ülkeye girişini yasaklamak gibi aşırı politikalarını gerçekleştirmesi zor olacaktır.
Uluslararası politikadaysa başkanın manevra alanı daha yüksek, ancak bu konuda da devletin özerkliği olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Ben yine de, bu konuda Cumhuriyetçi bir başkanın, Demokratik partinin iki adayına göre de ciddi olumsuz etki yaratacağını düşünüyorum. Örneğin, Irak halkını ve bölgeyi mahveden 2003 Irak işgali Demokratik partili bir başkan döneminde olmazdı bence. O günlerin boğucu ve fetihçi ideolojik ortamında teslim olan Demokratik parti siyasetçilerinden birinin de Clinton olduğunu not etmek şart olsa da.
Demokrat parti açısından Trump benzeri ‘marjinal’ bir durum Bernie Sanders’ın adaylığı konusunda yaşanıyor. Sanders kendisini sosyalist olarak tanımlasa da ortaya koyduğu platformdan anladığımız sosyal demokrat bir siyasetçi olduğu. Bu konuda birkaç sorum var; birincisi Sanders gerçekten de ABD geleneksel siyaseti dışında bir siyaseti temsil ediyor mu; kazanma ihtimali var mı; destek gördüğü kesimlerden kimlerden oluşuyor ve Sanders’tan beklentileri neler?
Evet, Sanders evrensel anlamıyla sosyalist değil sosyal demokrat bir platformla yarışıyor, ama bu yine de ABD geleneksel siyaseti dışında bir siyaseti temsil ediyor. ABD geleneksel siyasetinde, sosyal devlet politikaları genelde bireysel özgürlükler için önemler yoluyla gerekçelendirilirken, Sanders açıkça eşitlik üzerinden sosyal devlet politikalarını savunuyor ve Amerika’nın sınıfsal yapısına vurgu yapıyor. Bu Amerika gibi refah devletinin ve eşitlik üzerinden yapılan siyasetin zayıf olduğu bir ülkede farklı olduğu gibi bana çok da değerli geliyor.
Sanders’ın artık kazanması zor görünüyor. Çünkü, önemli sayıda oy ve delege kazanmış olsa da, sonuçta Clinton partisinin seçimlerini kazanıp başkan adayı olmaya çok yakın. Ancak, Clinton’ı halihazırda çektiğinden bir miktar daha sola çekmesi belki mümkün olabilir tabii.
‘CUMHURİYETÇİLERE KARŞI TEKE TEK ANKETLERDE SANDERS, CLINTON’DAN ÖNDE’
Son olarak sizin gözlemleriniz hangi adayın bir sonraki ABD başkanı olacağına işaret ediyor ve doğru çıkarsa bir sonraki dönem ABD politikaları nasıl olacaktır?
Henüz adaylar belli olmadı, ancak Demokratik Parti adayı olacak gibi görünen Clinton, son zamanlardaki anket ortalamalarına göre, Trump’tan büyük farkla, Cruz’dan da az önde görünüyor. Eğer seçimle gelen delegelerin Cumhuriyetçi başkan adayını seçeceği parti kurultayına hiçbir aday çoğunlukla giremezse, ki öyle olma ihtimali var, o zaman Cruz ve Trump dışında birisi aday yapılabilir. Eğer bu aday da Kasich gibi daha merkeze yakın biri olursa bu Clinton’ın başını ağrıtabilir. Çünkü, başkanlık yarışını öyle bir adaya karşı kaybetme ihtimali anketlerde daha yüksek gibi görünüyor. Tabii ön seçimlerde en fazla oyu ve delegeyi kazanmış birini, arka yollardan aday yapmamanın Cumhuriyetçi Partiye zarar verme ihtimali de yüksek olabilir.
Bir de belirtmek isterim ki, teke tek olası Cumhuriyetçi adaylara karşı anketlerde Sanders, Clinton’a göre çok daha iyi sonuçlar almakta. Yani merkez adayı Clinton değil, daha soldaki Sanders, Trump’a karşı da Cruz’a karşı da çok daha büyük farklarla önde görünüyor. Hatta Clinton’dan farklı olarak Kasich’in de önünde görünüyor. Gençleri daha fazla sandığa götürebildiği ve partisiz seçmenlerden desteği daha yüksek olduğu için olsa gerek.
Genel olarak, Cumhuriyetçi parti bir süredir ABD’de azalan beyaz seçmen oranına koşut olarak, başkanlık seçimlerinde demografik olarak sıkışan bir görüntü çiziyor. Partideki ön seçim yarışmasının iyice radikalleşen tonu da, ön seçimlerde önde görünen adayları da, bu sıkışmışlığı şiddetlendirmeye aday. Cruz’un olası adaylığı da hispaniklerde bir etki yaratmayacak gibi görünüyor.
Clinton başkan olursa, bazı dış politika konularında Obama’dan daha şahin olsa da, Obama’dan çok farklı politikalar izlemeyecektir.
ÖN SEÇİMİN SİYASİ İŞLEVE PARTİ PATRONLARININ ETKİSİNİ KIRMAKTIR
ABD seçim sistemi hakkında biraz bilgi verir misiniz? Teknik olarak nasıl işliyor ve siyasi işlevi nedir?
Öncelikle kasım ayındaki başkanlık seçimlerinde partiler adaylarını belirlemek için, aynı yılın başlarında eyalet seviyesinde ve belli bir zaman sırasına göre delege seçimleri düzenlemeye başlıyor. Bu seçimlerin kuralları da eyaletten eyalete değişiklik gösteriyor. Bir kısmı yurttaş katılımlı yerel mahalle kurullarıyla adaylarını belirlerken, daha büyük bir kısmı da ön seçimlerle belirliyor, bu ön seçimlerde de bazen sadece parti üyesi olanlar oy kullanabilirken, bazılarında parti üyesi olmadan da oy kullanabilmek mümkün. Bu eyalet seviyesindeki seçimlerde kullanılan seçim sistemleri de farklılaşabiliyor. Demokratik parti bütün ön seçimlerde nispi sistem kullanırken, Cumhuriyetçi Partide kazananın bütün delegeleri kazandığı seçim sistemini kullanan eyaletler de var. Bu ön seçimler tamamlandıktan sonra, partilerin aday belirleme kurultayları toplanıyor. Genellikle bu kurultaylar çok duyulmaz çünkü kazanan adaylar önceden belli olmuş olur. Ancak, iki partide de hâlâ adayın netleşmemiş olması ve özellikle de Cumhuriyetçi Partide hiçbir adayın kurultay delege çoğunluğunu elde edememe ihtimalinin olması, bu kurultaylara ilgiyi arttırdı. Bu kurultaylarda adaylar belirlendikten sonra da, ABD başkanlığı seçimleri kasım ayının ilk salısında gerçekleşiyor. ABD başkanlık seçim sistemi de biraz farklı diğer başkan seçim sistemlerinden. Bu sistem, çoğu zaman, en çok oyu alanın kazandığı tek türlü basit çoğunluk sistemine benzer sonuçlar verse de, aslında seçmenlerin eyaletlerden seçilen bir seçmenler kurulu aracılığıyla sonucu belirlediği seçimler. Bu durum ender de olsa ulusal olarak en çok seçmenin oyunu alan bir adayın başkanlığı kazanamamasına yol açabiliyor, 2000 seçimlerinde olduğu gibi. Ön seçimlerin siyasi işlevi sorusunun en kısa yanıtı da, parti patronlarının gücünü kırmak.