Bir ‘belge’ olarak fotoğraf
Fotoğraf iki bakış açısına sahip bir eylemdir. Baktığın yer, düşünce sistemin, çektiğin fotoğrafın açısına, ona bizim bakacağımız yere de yansır.
Hayri TUNÇ
“Fotoğraf; faşizme giden yolun ustura ağzında duran bir silahtır.”
Sennur Sezer
Bir anı değil, geçmiş zaman değil, hatıra değil, bir belge olarak fotoğraf!
Fotoğraf tarihi insanın belgelemeye merakının da tarihidir. Fotoğrafın doğum hikayesine baktığımızda yaşananları, anı belgeleme arzusunu görürüz. Bir fotoğrafın yaptığı şey, bir anı, o an ile birlikte fotoğrafın çekildiği yerdeki atmosferi anlatmaktır biraz da. Çünkü fotoğraf ‘sadece’ bir eğlence, bir zaman geçirme aracı değildir.
Kapitalizmin sanat tanımı ile birlikte bir eğlence aracına dönüşmüş olması ya da postmodern sanat adı altında gereksiz bir anlamsızlaşma süreci yaşaması fotoğrafın gerçek büyüsünü, gerçek hedefini gizleyememiştir. Fotoğrafın bu belgeleme eylemi aslında insan için de bir nevi hafıza kaydı görevi görmektedir. İnsanın ve dünyanın hafızası olma gibi büyük bir sorumluluğu olan fotoğrafın içeriğini boşaltma çabaları, neredeyse kapitalizm ile eş değer bir tarihe sahiptir. Fotoğrafın tarihi incelendiğinde bu belgelemenin önemini daha iyi anlayabiliriz.
Derdimiz bir anı belgelemek mi, onu gerçek olan taraftan belgelemek mi? Burada doğru ve gerçek arasındaki farka da kısaca değinmekte fayda var. “Doğru” göreceli bir kavram olarak varken “gerçek” tek bir şeyi, olmuş olanı gösterir. Bir fotoğrafın çekim açısı, ona verilen anlam sana göre bir doğruyu gösterirken gerçek hiç de öyle olmayabilir. Burada bizim bakışımız bir doğrunun peşinde koşmak değil, gerçeği arama arayışı olmalı.
Doğrunun peşindeysen var olan gerçeği göremezsin. Çünkü gerçeği kabul etmek insanın beynindeki doğru gördüğü bütün düşünceleri yok etmek anlamına dahi gelebilir. Fotoğrafta doğru ile gerçek arasındaki fark ise senin gerçeği arayış mücadelenle ilgilidir. Dilek Doğan’ın vurulması olayında görüntüler çıkana kadar bize gösterilen şey “Canlı bomba ile polis arasında çatışma yaşanması” idi ancak görüntüler ortaya çıktığında olayın böyle olmadığı netleşti. Fotoğraf üzerinden bir örnek verirsek Anadolu Ajansının Kürt illerinde devam eden çatışmalarla ilgili yayınladığı bir askerin bir çocuğa şeker verme anının fotoğrafıdır. Bu karede asker her ne kadar sevecen gösterilmeye çalışılsa da şekeri uzattığı çocuğun gözlerindeki korku gerçek olandır. Anlatılmak istenen “şefkatli asker” iken çocuğun gözleri korkulanı göstermektedir.
Gelelim yeniden soruya; Derdimiz bir anı belgelemek mi yoksa onu gerçek olan taraftan belgelemek mi?
Cevaba da bakalım beraber.
DURDUĞUN YER ÇEKTİĞİN FOTOĞRAFI BELİRLER
Fotoğraf iki bakış açısına sahip bir eylemdir. Baktığın yer, düşünce sistemin, çektiğin fotoğrafın açısına, ona bizim bakacağımız yere de yansır. Durduğun alan, çektiğin fotoğrafın anlattıklarını belirler. Bu yaptığın her çekimde, deklanşöre her basmanda kendini ortaya çıkartan bir durumdur. Fotoğrafçının her karesi onun dünyaya bakışını yansıtan bir eylemdir.
Aslında fark basit; Bir devrimcinin fotoğraf çekmesiyle bir fotoğrafçının bir devrimciyi çekmesi arasında çok fazla fark olur.
Polisin yanında yapılan çekimle direniş alanında yapılan çekim arasında dağlar kadar fark vardır. Polisin yanında yapılan bir fotoğraf çekiminde görünen şey şudur; var olan bir saldırı ve saldırıya karşı kendini koruyan bir polis ancak direniş alanında aynı anda çekilen bir fotoğrafta, güçler dengesi, iki tarafın eşitsiz savaşı ve saldıran taraf çok farklı bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Gelgelelim bu sadece toplumsal olaylarla ilgili fotoğraflarla alakalı da değil. Sıradan bir fotoğraf karesi bile sizin kim olduğunuzu, nereden baktığınızı açığa çıkartır. Bir çöpçüyü çekiş açınız ve o fotoğrafa verdiğiniz ruh sizinle ilgili çok şeyi ortaya çıkartır. Fotoğraf insanın ruhunun kendini vermesiyle alakalı bir akımdır biraz da. Ruhu olan bir fotoğraf ne zaman olursa olsun insana birçok şeyi anlatır. Fotoğraf bir iş bir meslek olamayacak kadar komplike bir durumdur. Fotoğraf çekmeyi bir meslek veya bir iş olarak görmeye başladığınız andan itibaren sizin için fotoğrafa katacağınız ruh yok olur.
‘İYİ BİR KARE’ VE GERÇEKLİK
Doğaldır ki bir işi yapmak -ki burada işimiz fotoğraftır- onun zanaat yani teknik yanının iyi bilinmesiyle alakalıdır. Ama bu fotoğraf değildir. Mesele bu bilginin hayata bakışla birleşmesi ve neyin fotoğrafını nasıl çekeceğimizle ilgili içerikle örtüşebilmesidir.
İş olarak görülmeye başlandığı andan itibaren, ne kadar iyi malzeme kullanırsanız kullanın yaptığınız şey bir iş ürünü olmaktan öteye geçemeyecektir. Bu ticari bir kaygıdır. Bugün özellikle yoksul mahallelerde, mültecilerin yoğun olduğu yerlerde veya Kürt illerinde fotoğraf çekmeye giden insanların çoğunluğu “iyi bir kare” yakalama derdine düştüğünden ve fotoğrafçılığı bir meslek olarak gördüklerinden ortaya çıkan karelerin gerçek ile bir bağlantısı hiçbir zaman olmamıştır. Oryantalist, uzaktan ve sadece belli kriterlere göre “etkileyici” olarak görülen kareler yakalama derdine düşmüş insanların çektikleri şeyler bir fotoğraf olmaktan çok uzaktır.
Şunu da açıklamakta fayda var; fotoğrafçılık üzerinden para kazanmanız değil anlatmak istediğim. Emeğin karşılığını almak onu sistemin tanımladığı şekliyle bir “iş” haline getirmez. Kapitalizmin yoğunluklu olarak bütün insanlara dayandırdığı “her işi herkes yapamaz” mantığı fotoğrafçılık üzerinde de işletilmekte ve bu da insanların fotoğrafla ilişkilerini sınırlandırmalarına sebep olmaktadır.
Fotoğraf çekme eylemi için gerekli olan bir fotoğraf makinesi ve ruhtur. Ruh ise bu işi meslek olarak görmekten çok sevmekten geçer.
Direniş fotoğrafçılığında ise bu sevme eylemi daha çok ortaya çıkar. Direnişin fotoğrafını, fotoğrafın direnişine çevirecek olan kişi aslında o direnişin bir parçasıdır. Uzağında, dışında olamaz. Direniş çok farklı parçaları olan, bu parçaların birleşiminden ortaya çıkan bir durumdur. Fotoğrafçılık ve video da bu direnişin önemli ayaklarından biridir. Tarafsızlık bilinçli bir fotoğrafçı için bir anlam ifade etmez! Fotoğraf çeken biri her zaman bir tarafta durmak, ona göre kadrajını düzenlemek zorundadır.