06 Mayıs 2016 01:00

Denizler… Bizim Denizler!..

Denizlerin mücadele arkadaşı Mustafa Yalçıner yazdı: Denizlerin gösterdiği yoldan yürümenin zamanı...

Paylaş

Mustafa YALÇINER*

20. yüzyıl 21’e devrildi. 1972’den bu yana 44 koca yıl geçti. Yetmiş iki 6 Mayısından bugüne… Böyle sürecek. Unutulacaklar mı? Zaman öğütücüdür. Denizleri de öğütür mü?
Unutturulabilecekler mi?
Arkalarında egemenliğin propaganda aygıtları yok. Devlet yok. Üstelik dönüştürmek üzere mücadele bayrağı açtıkları bir devlet iktidarı, lanet okuyarak yere çalmaya yöneldikleri bir sınıf egemenliği sistemi süregeliyor Yetmiş iki 6 Mayısı’ndan bu yana. Şu general, bu parti ya da idamların infazı için parmak kaldıran başta başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapmış S. Demirel olmak üzere şu şu milletvekilleri değil sadece.
Evet, darbeci faşist cuntacılar Denizlerin kanına doymadılar. Onlarla uzlaşanlar da öyle. Zamanın darbeyle devrilmiş hükümet ve ana muhalefet partileri olan Adalet Partisi’yle CHP’nin “Göbekçi” denen takımından vekillerle, onun bölünmesiyle yaratılmış başında bugünkü Barolar Birliği Başkanının babası Turan Feyzioğlu’nun olduğu Milli Güven Partisi Denizlerin başını almak üzere yarış halindeydiler. (Hakkını yememek gerek; neredeyse ömrü devlet yönetmekle geçmiş ve bu yaşamdan süzülmüş “araya kan girmesi”nin geri dönülmez ve tamir edilmez etkisinin bilgisiyle İsmet Paşa Anayasa Mahkemesine giderek idamların bozulması için uğraşmıştı.) Yapmakta oldukları “iş”in farkındaydılar ve çekiniyorlardı da. İdamlar, başbakanlarının ikisi de CHP’den ayrılma Erim Hükümetinin istifa ettiği ve ardından gelen Melen Hükümetinin henüz kurulmamış olduğu “boşluk”ta gerçekleştirildi. Sorumluluk almıyorlardı! Ama bir sınıf egemenliği ve kurumları işlemekteydi. Denizler, madem ki, “ya devlet başa, ya kuzgun leşe” dercesine iktidar sorununu Türkiye’nin gündemine getirmişlerdi, “başları”ndan edilmeliydiler!

Daha mayısın 5’i bitmeden, gecenin yarısında üşüştüler Denizlerin başlarına.
Mamak Askeri Cezaevindeydik. 28. Tümen’in içinde. Gürültü patırtıyla geldiler. Zincir şakırtıları.. Demir kapılar birbiri ardından açılıp kapandı.
Eski Mamak Cezaevini bilenler bilir; THKO davasından idam cezaları müebbede ya da hapse çevrilmek üzere bozulan geri kalanlarımız “ön hücreler”deydik. Denizleri, üçünü, Deniz’i, Yusuf’u, Hüseyin’i idamları onaylandığında yanımızdan alıp, ortak duvarla bizden ayrılmış “arka hücreler”e koymuşlardı.
Bir zincir şakırtıları... Bir biz. Gayrı sinek vızıltısı olsa duyulur.
Denizlerin ana giriş kapısı gürültüyle açıldıktan sonra en son açılan üç kapı, aralarında birer hücre boşlukla Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i tek başlarına koydukları hücrelerinki oldu. Ben kendiminkini biliyorum, ama herhalde tümümüzün durumu aynıydı, nefesimizi tutmuş kapı seslerini dinliyor ya da Denizlerin avuçlarımızın içinden alınıp götürülüşünü izliyorduk. Çaresiz izliyorduk. Biz de kilit altındaydık ve izlemekten başka şansımız yoktu.Sonra zincir şakırtıları durmadı. Hemen çözdük. Anladık ki, Denizlerin ayaklarına pranga vurmuşlardı. Yürürken şakırdamaktaydı. Ve Deniz’in hemen “bizim hücreler”in ana giriş kapısının önünden geçerken, belleğime kazınan bize yönelik son sesi: “Haydi eyvallah arkadaşlar!”
“Güle güle” bile diyememiştik! Nasıl diyebilirdik ki. Nereye gittiklerini biliyorduk. Biliyorduk ki güle oynaya gideceklerdi. Önceden birlikte çok çalışmıştık nasıl gideceğimizi, sandalyemizi nasıl tekmeleyeceğimizi. Ama, işte, bizsiz gitmekteydiler. Biz birlikte gitmeyince, yüreğe oturuyordu, güle güle gideceklerinden en küçük bir kuşkumuz yoktu, ama dilimiz varmadı, söyleyemedik. Sadece suskunluk. Net sessizlik!
Bizden Halit Ağabeyler devraldılar Denizleri. Son tanıklar onlar. Son anlarının ve son sözlerinin tanıkları yanında Mükerrem Erdoğan’la Halit Çelenk Ağabeyimiz.
Sonra mahkeme başkanı general Ali de, Ankara Merkez Cezaevi de, ip de devletin, cellat da.
Koca bir devlet mekanizması, o gün bugündür, idamı kaldırmış ve halkın gönlünde taht kurdukları için, başlangıçtaki gibi davranamaz olmuş, Demirel’i dahi nedamet getirmiş olsa bile, Denizleri “gömmek”ten caymadı. Önce toprak etti ki, herkes bir gün toprak olacaktır. Cellatlar da çoktan topraktırlar. Ama yetinmeyip, düşünce ve amaçlarını da öldürmeye, buna güçleri yetmediği ve yetmeyeceği için unutturmaya uğraştılar. Başarısız kaldıkça da çarpıttılar.
Ancak ne zaman ne de bürokratik-militarist aygıtın bilinçli çabaları unutturabildi onları.
Nedeni açık değil mi? Hâlâ Denizlerin uğruna mücadele ettikleri koşullardayız. Halkın dertleri hâlâ aynı dertler ve üstelik azalmadı çoğaldı ve dayanılmazlaştılar.
Türkiye hâlâ bağımsız bir ülke değil ve başta Amerika olmak üzere emperyalizmin sultasına daha koyusundan giriyor. Bakmayın Osmanlı öğünmeciliğine. Suriye rejimini devirmek bir yana, Kilis’i bile koruyamıyor. Rusya karşısında Amerika ve NATO’ya her geçen gün daha muhtaç hale geliyor.
Hâlâ demokratik bir ülke değil Türkiye ve gericilik giderek daha koyulaşıyor. Ne ifade, ne basın, ne toplantı, ne örgütlenme özgürlüğü ne de yaşama hakkı tanınıyor halka! Hak eşitliğinin zerresi yok! Ne Kürt Türk’le ne Alevi Sünni’yle eşit; hukuk önünde eşitlik mumla aranır halde. Kendi kentlerini topa tutan devlet olur mu? Oluyor!
İçeride ve dışarıda barış yerine savaşla nereye gidilebilir?
Süngüyle başka her şey yapılsa bile üstüne oturulamıyor! Kan kanı çağırıyor. Zor, daha sert zoru. Her gün daha büyük ve keskin süngüye ihtiyaç duyulur olmakla ülke yönetilemiyor. Bir de halkın rızası gerekiyor. İnanç ve milli duygu istismarıyla nereye kadar sağlanır rıza? İşte “Pelikan Dosyaları”. İşte Kongre ihtiyaçları. Önce MHP... Ardından AKP...
Nereden yürüneceğini AKP liderleri gösterip ikna edebiliyor mu artık? Nerede “2023 Hedefleri”? Denizlerin TMGT’sinin karşısındaki MTTB’nin başkanı İ. Kahraman’a kalsa laikliği de kaldırmak gerekiyor! Dönüp dolaşıldı, Kut-ül Amare zaferinin savunulmasına gelindi! Ama o Osmanlı “hasta adam”dı. Şimdi de “hastalık” bünyeyi sardı.
Tartışmasız Denizlerin “Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye” şiarıyla gösterdiği yoldan yürümenin zamanı. Halkın egemenliğinin önünü açacak birlikler kurulması,  işte Denizlerin işaret ettiği yol.

*Emek Partisi GYK üyesi, Denizlerin mücadele arkadaşı

ÖNCEKİ HABER

Denizler tüm Türkiye’de anılacak

SONRAKİ HABER

‘Kürtçe ancak iktidar övüldüğünde serbest’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa