07 Mayıs 2016 00:55

Avrupa’da demokrasi ayaklar altında

Bu hafta Avrupa basınında öne çıkan tartışmalar AB’nin iç politik çatışmalarının gittikçe derinleştiğine işaret ediyor.

Paylaş

Fransız işçi ve emekçileri tarihlerinde ilk defa 1 Mayıs’ı OHAL koşullarında karşıladılar. 13 Kasım terör saldırılarından sonra bu yana 3 defa üst üste uzatılan OHAL’in gerçek yüzü, sosyal bir mücadelenin yükseldiği ve zayıflayan bir hükümetin iktidarda olduğu koşullarda her geçen gün daha açık görülüyor. Son iki buçuk aydır yapılan genel grev ve 4 dev gösteri, her gösteri arasında gençlerin gerçekleştirdiği farklı eylemler esnasında polisin başvurduğu şiddetin dozu hızla arttı. Sermayenin işçi ve emekçilere yönelik yaptığı son yılların en kapsamlı saldırıları ve bunlara karşı güçlü direnişi bölemeyen hükümet, OHAL’in sunduğu olanakları halka ve gençlere karşı kullanmakta hiç tereddüt etmiyor. Polis şiddetinin oranı öyle bir aşamaya ulaştı ki iktidar partisi Sosyalist Partinin çevresinde bulunan birçok kurumla iç içe geçmişliğiyle bilenen İnsan hakları derneği bile artık basın açıklamasıyla bu orantısız şiddeti teşhir etti. Çevirdiğimiz kamuoyu açıklaması terör saldırılarına cevap vermeye yönelik çıkartılan antiterör saldırılarının işçi ve emekçilere karşı nasıl kullanıldığını göstermesi açısından ilgi çekici. 

TTIP TARTIŞMASI SÜRÜYOR

Avrupa’nın bir başka önemli gündemi ile ABD ile imzalanan TTIP anlaşması. TTIP yani Transatlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşmasının, korkunç sonuçlar getireceği, uzun zamandır Avrupa’da ve İngiltere’de tartışılıyor. AB’nin halka kapalı yaptığı TTIP görüşmeleri demokrasinin ayaklar altında olduğunu da gösteriyor. Greenpeace’in TTIP’in gizli belgelerini ifşa etmesi bu korkunç anlaşmanın detaylarını ortaya koyuyor ve neden halkın hem TTIP konusunda hem de AB’nin antidemokratik yapısından kaygılı olması gerektiğini gösteriyor. İngiltere’nin AB’den çıkması taraftarları da TTIP’in fes edilmediği taktirde AB’den çıkma baskılarının yaygınlaşacağını savunuyor ve İngiltere’deki 23 Haziran’da yapılacak referandumu etkileyeceği düşünülüyor.

TÜRKİYE İLE VİZE ANLAŞMASI 

Öte yandan Avrupa’nın tartışma konularından biri Türkiye’ye mülteci alması karşılığı vaat edilen vize muafiyeti oldu. Alman Fränkischer Tag gazetesi; “Avrupa tavsiye kararına rağmen Erdoğan’a teslim olmuş değil. Vize muafiyeti somut hukuki koşullara bağlandı. Ayrıca Türkiye’de hukuk devleti koşulları kötüye gider ya da Türkiye kendisini AB-Türkiye anlaşması ruhuna bağlı hissetmezse, askıya alınabilecek” denildi. Medyada Türkiye’nin mülteciler konusunda yaptıklarıyla vize muafiyetini hak ettiğini söyleyenler yanında, TC vatandaşları ile ‘giderek diktatöre dönüşen’ Erdoğan’ın birbirinden ayırtabilmesi gerektiğini, kararın olumlu ama zamanlamanın yanlış olduğunu yazanlar da vardı.



AB, Türkiye vatandaşlarına vize muafiyeti vermeli ama ülkesinde basın, düşünce, toplanma özgürlüklerini kısıtlayan, halkına baskı yapan, insan haklarını ihlal eden Recep Tayyip Erdoğan’a vize zorunluluğu getirmeli. Erdoğan, Avrupa’ya her gelişi öncesi vize başvurusunda bulunmalı ve zorunlulukları yerine getirip getirmediği araştırılmalı.

VİZE MUAFİYETİ İYİ AMA ZAMANLAMA KÖTÜ

Kai KÜSTERE
ARD Tagesschau

Türklere uygulanması planlanan vize muafiyeti doğru ve önemli bir karardır. Keşke çok daha önce uygulamaya sokulsaydı. Maalesef şimdilerde Türkiye ile mülteciler konusunda  yapılan pazarlık ve varılan anlaşmayla bağlantılı gündeme gelmesi bu konudaki zamanlamanın yanlış olduğu duygusunu uyandırıyor ve AB’nin giderek otoriterleşen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a teslim olduğu şeklinde anlaşılması riskini taşıyor. 

AB, Türkiye ile ilgili olumlu kararları kötü zamanlarda alma huyunu bir uyurgezer edasıyla sürdürüyor. Şu an tavsiye kararı olarak gündeme gelen vize muafiyeti ile eşi benzeri olmayan insan hakları ihlalleri ve gazetecilere yönelik baskılar nedeniyle Recep Tayyip Erdoğan ödüllendiriliyormuş intibasını uyandırıyor. 

Türklere uygulanacak vize muafiyeti, tüm olan bitene rağmen çok doğru ve önemli bir karar. Kolombiyalılar, Güney Koreliler veya Arnavutlar, ellerini kollarını sallaya sallaya Avrupa’ya gelebilirken, Almanya’daki yakınlarını ziyaret etmek isteyen Türklerin bile vize başvurusunda bulunmak ve alabilmek için günlerce Alman konsolosluklarının önünde beklemesi, aşağılanması kabul edilemez. 

Tavsiye kararının AB üyesi ülkeler tarafından tek tek onaylanması gerekiyor. Eğer onaylanır da vize muafiyeti uygulamaya sokulursa Türkiye’deki ‘bol bol söz veriliyor, hiçbir şey yapılmıyor. Avrupalılardan bize hayır yok’ önyargısı da yok edilmiş olacak. 

Problem olan, AB’nin Türklere vize muafiyetini ciddi olarak gündeme getirmesinin doğal süreç içinde değil de Erdoğan ile mülteciler konusunda imzalanan sözleşmeye bağlı olarak gelişmesi. Aslında yıllar önce yürürlüğe sokulabilecek vize muafiyetinin, Türkiye’nin Yunanistan’a geçecek mülteciler konusunda bekçilik görevini kabul etmesi sonrası gündeme getirilmesi Tayyip Erdoğan’a teslim olunduğu duygusuna yol açıyor. 

Bu duygu, Türkiye’nin vize muafiyeti konusunda uyması gereken 72 madde olmasına ve Haziran sonuna kadar bu maddelerin tümünün yerine getirilip getirilmeyeceğinin  bilinmemesine rağmen AB’nin vize muafiyeti tavsiye kararı alması ile de destekleniyor. 

Türkiye muafiyet için gereken tüm koşulları yerine getirebilir mi? Zor, en sorunlu olan  65. madde. Bu maddede, terörizmden ne anlaşıldığı ele alınıyor. Türkiye’de Erdoğan rejimi altında sadece muhalif yayın yapan gazeteciler değil, devletin baskısına karşı çıkan herkes terörist damgası yiyor ve terörist muamelesi görüyor. Türkiye’nin belli bir süre içinde terörizm tanımında AB standartlarına uyması olanaksız. Ancak mülteciler konusundaki anlaşma nedeniyle AB,  birçok koşul gibi buna da göz yumacak...

Zamanlama konusunu ele aldığımıza göre, AB’nin Türkiye ile ilişkilerindeki zamanlama duyarsızlığından da söz etmek zorundayız. Erdoğan öncesi veya Erdoğan’ın göreli demokratik yönettiği dönemlerde vize muafiyeti tanınsaydı çok iyi olurdu. Kararın şimdi alınmasıyla, Erdoğan’a ‘Avrupa bize boyun eğdi. Avrupa’ya diz çöktürdük!’ deme fırsatı verilmiş oldu. Erdoğan, mültecilere Avrupa kapısını kapatarak, vize muafiyetini elde etmiş, mültecileri vize için kullanmış görüntüsü yarattı. Türkiye ile AB arasında yakınlaşma daha önceden sağlanmış olsaydı belki gittikçe diktatörleşen biriyle mülteciler konusunda anlaşma yapılmasına bile gerek kalmayacaktı. 

Bu gelişmelere bağlı olarak, alışılmadık ve uygulanamayacak bir öneri getirmek istiyorum: AB, Türkiye vatandaşlarına vize muafiyeti vermeli ama ülkesinde basın, düşünce, toplanma özgürlüklerini kısıtlayan, halkına baskı yapan, insan haklarını ihlal eden Recep Tayyip Erdoğan’a vize zorunluluğu getirmeli. Erdoğan, Avrupa’ya her gelişi öncesi vize başvurusunda bulunmalı ve yukarıdaki konulardaki zorunlulukları yerine getirip getirmediği araştırılmalı. Basın, düşünce özgürlüğünü kısıtlayıp insan haklarını ihlal ettiği sürece vize alamamalı. Hayalci de olsa AB yetkililerinin bunu şaka yollu gündeme getirmeleri bile ilk defa Türkiye ile ilişkilerinde zamanlama hatası yapılmadığını gösterecektir. 

(Çeviren: Semra Çelik)



POLİS ŞİDDETİ HİÇ BİR KOŞULDA HAKLI GÖSTERİLEMEZ!

İnsan Hakları Derneği*

Haftalardır Fransa’nın birçok bölgesinde iş yasasına karşı gerçekleştirilen gösteri ya da “Gece ayakta/Nuit Debout” inisiyatifine bağlı olarak yapılan eylemlerde gerginliğin yükselmesine neden olan bir polis şiddetinin artışı izleniliyor. Bunların gerçekleşme koşulu ne olursa olsun, hatta bazen çatışma arayan gençler grubunun olmasına rağmen, barışçıl bir şekilde iş yasasına karşı mücadele eden ya da tartışmak için bir araya gelen; başka bir geleceği düşünebilmek için buluşan ve çoğunlukla gençlerden oluşan yurttaşlara karşı polis güçlerinin başvurduğu orantısız şiddet hiçbir şart ve koşulda haklı gösterilemez. 

Birçok görgü tanığının ifadeleri, çekilen video görüntüleri polisin elleri bağlanmış insanlara art arda vurduğunu gösteriyor. Bunlar polis memurlarına emirleri veren kurumların stratejisinin amaçlarını sorgulamayı gündeme getiriyor. Üstelik aynı kurumlar Rennes şehrinde bir gencin gözünü kaybetmesine neden olan plastik mermi kullanmadan da geri durmadılar. 

İnsan Hakları Derneği olarak, alanda görev üstlenen polis memurlarına iç güvenlik yasasının R. 434-17 maddesinde şunların belirtildiğini hatırlatıyoruz: “Tutuklanan her kişi polis ve jandarmanın koruması alına alınır ve her türlü şiddet, insanlık dışı ya da insan onurunu kıracak her türlü uygulamadan korunur”.  

İnsan Hakları Derneği olarak, kanıtlanmış ve kabul edilemez ciddi bu olaylar karşısında bir Meclis komisyonunun kurulmasını ve birçok insanın yaralanması, polis ve jandarmalarda dâhil, hapis cezalarının verilmesine neden olan tüm olayların tamamen ve her yönüyle aydınlatılmasını talep ediyoruz. 

Büyük olduğu kadar kaygı verici sosyal tansiyonun yükseldiği bir koşulda, barış içinde gösteri yapma, haksız olduğu düşünülen bir olaya karşı kamu alanında toplanma hakkı temel özgürlükler arasındadır. Bunları kullanma yurttaş olmanın gerekliliğidir. Bu özgürlüklerin uygulanmasını garanti altına alma kamu yetkililerinin görevidir. Savunmak ise bizim görevimizdir. Bunu yapmaktan geri kalmayacağız. 

*Humanite gazetesinde yayınlanan bildiri, başlık gazetemize aittir
(Çeviren: Deniz Uztopal)


TTIP’İN GERÇEK YÜZÜNÜN BASINA SIZMASI ANLAŞMANIN SONUNUN GELDİĞİNİZ İŞARETİ Mİ?

John HILARY
Independent

Bu hafta TTIP’le (ABD-AB Transatlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşmasının) ilgili basına sızan belgeler, Britanya’nın AB referandumu için önemli bir dönüm noktası olabilir. Halkı temsil etmeyen kişiler tarafından yapılan müzakereler bugüne kadar yoğun bir gizlilik altında sürdürüldü, ve anlaşmaların içeriğini sızdıran kişilere ceza davası açmakla tehdit edildi.

Şimdi ilk kez, Avrupa halkları karanlık odalarda Avrupa Komisyonunun neler yaptığını belgelerde gördü, ve sonuç hiç de iyi değil.

Greenpeace tarafından yayınlanan, sızdırılmış TTIP belgeleri 248 sayfa ve anlaşmanın 17. bölümünün son halini açığa çıkartıyor. Anlaşmada oldukça tartışmalı olan konular var. Örneğin TTIP tarafından tehlikede olduğu bilinen AB gıda sağlık standartları ve daha yeni ortaya çıkan; ABD’nin Avrupa’da genetiği ile oynanmış gıda yasağına son verme planı.

Basına sızan belgelere göre ABD’li şirketler, gelecekte yapılacak kamu sağlığını veya güvenliğini ilgilendiren herhangi bir yasa üzerinde söz sahibi olabilecek. Eğer Avrupa hükümetleri sosyal ve çevre standartlarını yükseltme amaçlı yeni yasalar getirmek isterse, TTIP anlaşması ABD’li yatırımcılara kâr kaybettikleri gerekçesiyle özel mahkeme sistemi içerisinde hükümete karşı dava açma hakkı tanıyacak ama bu mahkemelerden AB’li şirketler, hükümetler ve bireyler yararlanamayacak.

Bizi korku tellallığı ile suçlayanlar ve AB’nin bu tarz bir anlaşmaya izin vermeyeceğini söyleyenler bu konuda yanıldı ve biz haklı çıktık.

Sızan belgeler Avrupa Komisyonunun, Avrupa ekonomisini dev ABD’li şirketlere haksız rekabet açmaya hazırlandığını gösteriyor, üstelik Amerika’daki üreticilerden çok daha yüksek standartlar da üretim yapmak zorunda olan Avrupalı üreticiler için felakete yol açabilir.

Resmi istatistiklere göre TTIP en az 1 milyon iş kaybına yol açacak. Tüm sözleşme yürürlüğe girerse bu sayının iki katına yükselmesi bekleniyor. Artık şu çok açık; AB adına çalışanlar, TTIP’nin insanlar üzerindeki etkilerini hiç düşünmeden, ekonomimizin bir çok sektörünü satışa çıkardılar.

2013’de TTIP müzakerelerine başlarken Avrupa Komisyonu bu görüşmelerin halka 30 yıl gizli kalmasını önerdi. Onlar da çok iyi biliyor, halk sözleşmenin aslını görse işin içinden çıkamayacaklar. [...]

Önemli Avrupalı siyasetçilerin bu sözleşmeyi reddetmeye başladıkları bir süreçte belgeler basına sızdı ve TTIP daha zehirli hale geldi. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande bu hafta, Fransız tarım sektörünü tehlikeye atan TTIP sözleşmesini reddedeceğini söyledi. Almanya’nın Ekonomi Bakanı Sıgmar Gabriel aynı zamanda TTIP’in çökmesinden bahsediyor ve suçu ABD’nin inatçılığına bağlıyor. Siyasetçilerin bu şekilde suçlamalara baş vurması, iflas stratejilerine başladıklarını gösteriyor. Tehlike gözle görülüyor.

Britanya’da, AB referandumu tartışmalarının ortasında, TTIP müzakerelerini yürütenlerin Avrupa halkına hiçe sayması, AB kurumlarındaki demokrasi eksikliğinin en büyük hatırlatması. Bu hafta basına sızan belgeler Avrupa’daki liderlere iki seçenek sunuyor; ya TTIP müzakerelerine son verecekler ya da AB projesinin yıkılmasını izleyecekler. 

23 Haziran’a kadar karar vermek için vakitleri var. 

(Çeviren: Çınar Altun)

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

'Can Dündar'a saldırı zeminini Erdoğan hazırladı'

SONRAKİ HABER

Muzaffer Kaya: Erdoğan’ın diktatörlük planını barış bozar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa