‘Ben susmayayım, hiç kimse susmasın’
Tanıdığım günden bu yana her halinde anlamlı bir mesaj aldığım nadide insan, emektar kadın Gülizar anne…

Meltem TEKER
Tanıdığım günden bu yana her halinde anlamlı bir mesaj aldığım nadide insan, emektar kadın Gülizar anne…
Kendisini dergimize yazmak istediğimi söylediğimde, kalktı kaşları önce. Heyecanı mavi gözlerinde ışıldarken, ellerinin ve sesinin titremesini ustalıkla bastırmaya çalışıyordu. Çok derinlerde sakladığı acılı bir korun alevlenip, yüzündeki çizgilerde dans ettiğini görmemek mümkün değildi.
“Roman mı edeceğe beni Meltem hocam?”
İki kadın olarak yürek dokunuşları ve şarkılarımızla süslediğimiz kısa bir sohbetten sonra başladık Gülizar annenin -aslında birçok kadının- hayatının dikenli yolculuğuna…
“1956 Kervansaray doğumluyum. Üç yaş büyük etmişler kaydımı yaparken hükümete. Yedi kardeşin altıncısı ben olmuşum. Ana yok, baba yok...” Burada duruyor, boğazına takılan düğümü söküp atmak istiyor adeta… Köyde büyümüş olmanın tüm saflığını olanca nefesiyle anlatmak istiyor suskunluğunda. “17 yaşıma kadar büyütüp evlendirdiler beni. Nasıl büyüksek o yaşta!” 12 kardeşli bir eve gelin gidince, evlilik hayatının ona biçtiklerini giymeye başlamış yavaş yavaş… “Köyde mal güderek tertemiz büyüdüm, babam disiplinliydi ama kadına kıza el kaldırmazdı. Ben koca evinde çok sopa yedim. Kaynımdan, görümcemden tut kimi desen dövdü beni. Fakirlik cabası... Kocam Arabistan’a gitti çalışmaya, bizi de koydu bebelerimle İstanbul’a. Orası da büyük yer, namusuma laf gelecek diye aklım çıkıyor. Kapı baca akraba komşu dolu. Evimizi düz ettik. Çocuklarımı büyüttüm. Her biri oldu pırlanta. Veli toplantılarında her seferinde saygıyla bahsettiler hocaları.”
Mücadelesinin hakkını vererek gelmiş olmanın gururuyla göğsünü kabarttı Gülizar anne. Derin bir nefes çekti ardından. Ev işçiliği yapmış yıllarca. Plastik mandala tel takmış çuvallarca, kazaklar yapmış sabahlara kadar üç kuruşa… Gazi Mahallesinde çocuk büyütmek zor tabii... Dik durmak zorundasın, savaşmak zorundasın. Öyle de yapmış Gülizar anne. Ömrünü adadığı çocuklarının dur durak bilmeden düşmüş peşine. Fakat baş edememiş burada oynanan oyunlarla... Bir sokak kavgasında kaybetmiş büyük oğlunu. Sabahın alaca şafağında serseri bir kurşun koparmış anacığından... Yer gök inlemeye başlamış aynı anda. Amansız yağmur, ona vokal tutan şimşekler, doğma demiş güneşe! Anasını attık kör karanlığa, doğmasan da olur daha…
“Aslanı çakal boğar mı Meltem hocam? Aslan gibi kadındım da çakallar boğdu beni!” Teselli vermek isterim diye tedbir almaya çalıştı heyecanla... “Allah almadı oğlumu. Bu düzen aldı. Bu yüzden de sabır vermesin bana. Ben susmayayım, hiç kimse susmasın. Ezildik biz, çok ezildik, bu yüzden de ezilenin yanında bulduk kendimizi. Onun için Kürt’ten daha Kürt’üm ben bu memlekette” diye de eklemeden edemedi Gülizar anne.
“Yoldaş’ım... İyi yürekli Yoldaş’ım... Benden aldığı parayı hastaya, düşküne götürürdü. Bekar arkadaşlarına evin eşyasını taşırdı. Uyuşturucu istemedik mahallemizde, sekiz kere bastılar evimizi. Polis bile yürekli çocuksun derdi oğluma, Yoldaş’ıma.”
Ellerini önlüğünün cebine koyup yolu gözlemeye koyuldu sonra... Kolu kanadı kırık görüntüsüne inat çevirdi çakmak çakmak gözlerini gözlerime. “Hepiniz çocuklarımsınız. Yoldaş’ım sizin onurlu savaşınızda yaşayacak.”
Evrensel'i Takip Et