08 Mayıs 2016 03:37

Umudum Goncasına, Gülhan’a..

Bu dünyadan , tertemiz ve koskocaman bir yürek geçti, sessiz sedasız.Ama biz onun gürültüsünü çıkarmaya devam edeceğiz. Yirmi beş yıl çok kısa...

Paylaş

Sadık ŞAHİN
 
Papatya mevsimi kendini gül çiçeklerinin açtığı mis kokulu gökyüzüne evirir ve ‘ellerinde pankartlar’ ile emeğe duranlar çıkar meydanlara! Mayıs’ın başlangıcıdır ve fitillerler her yılın dönümünde, çok daha uzun baharlara katmak için insanlığı… Tanrısal düzene kafa tutan Prometheus’un yaktığı meşaledir, işçilerin ellerinde tuttuğu… Mayıs yangın yeri olur bu mevsimde…
Yolumuza ışık tutanların, kentlerin meydanlarında vücut bulduğu vakit, küçük bir sahil kasabasının viran bir konduğunda daha bir başka heyecan ve umut ışığı baş gösteriyordu, Mayıs’ın birinci gününde! Akdeniz daha bir gür vuruyordu beyaz köpüğünü kıyılara! Toroslar’dan uzanan Göksu, daha bir neşeli ve taşkındı! Keklikler gökyüzünde güvercinlere koşuyordu telaşlı, mutlu… Gülhan’ın gelişiyle bir gülümseyiş daha eklenecekti doğaya, coğrafyada akan döngüye…
Gülhan, hayatı mutlulukla karşılamıştı. Lakin, ülke coğrafyasında yaşanan savaşın zorluğu ve sonuçları ile tanışması kısa sürede gerçekleşecekti!
Atlattığı bir dolu ameliyat masasından her seferinde daha bir güçlü kalktığı bedeni, Afrikalı aç bir bebeğin gözyaşında dize gelir, yıkılırdı… Sonra Kürt anaların ağıtlarını taşırdı beyninin en düşünceli yanında. Her düşüncede daha bir öne koşar ve sırayı bozardı! Uykusuz gecelerine katardı Cizreli çocukları… Gülhan’ın,  kelebek ömrü kadar süren bir çocukluğu, boy atmış filizler gibi uzayan bir insanlığı vardı!
Küçük sahil kasabasında akan ömrü ikinci perdesini Adana için açacaktı Gülhan a…
Yılmaz ile tanışırken ‘aşkı’ da tanıyacak ve onun anlamını derinleştirecekti. Hayatına kattığı sırdaşı, yoldaşı Yılmaz, onun sadece bir parçası değil yaşam kaynağı olacaktı!
Çok büyük ve olgun bir yüreği vardı. Dolu doluydu her anı. Gencecik yaşında çok şey taşıyordu…
Ve beklediği hep özlemini kurduğu gündü 22 ağustos 2014! Newroz alanlarında elele halaya durduğu, Uğur Mumcu Meydanı’nda 1 Mayıs’larda işçilerle doğum gününü yan yana kutladığı yoldaşı, sırdaşı ve canı Yılmaz ile bu kez  beyazlar içinde dans ediyordu. Karşımızdaydı! Kim bozabilirdi ki bunu? O an vardı sadece…Urfa bayram yeriydi! Davul tokmağı zurna sesini bastırma telaşında, halaya duranlar masaları kenarlara iterek güç bela alan açmakta, düğün bitiminde bile yöreye özgü şarkılarla insanlar mutluluklarını daim kılmaktaydı… Gülhan böyle bir düğünle yaşama tutunmuştu…
30 Ağustos 2015 ...Düğün mecrasında da aslında sırayı bozmuştu Gülhan! Ondan önce bekar ablaları varken hızla koşmuştu mutluluğa…Belki de öncü olmuştu! Ablası evleniyordu. Bu sefer Adana’ydı adres! Ne de olsa ev sahibiydi. Fakat buruktu mutluluğu. Televizyon açamıyor, sosyal medyaya bakamıyordu. Öğretmendi, emekçiydi ve ömrünün son anına kadar eksik etmediği büyük bir duyarlılığı vardı. Biliyordu ki ölüm kol geziyordu artık her yerde… Özellikle Suruç katliamı derinden sarsmıştı hepimizi. Yılmaz ile evlerinin balkonunda kavuşmanın heyecanı bile yaşanmadan geleceğe dair belirsizlik ve kaygıları tartışıyor, demlenen çayın bilincinde bile olmadan ‘Nereye gidiyoruz ‘ları konuşuyorduk! O gece yine de katıldığımız düğünle erteledik hüzünleri. Bir gecelik mutluluk hepimize iyi gelmişti. Ertesi gün vedalaştık, sarıldık ‘kendine iyi bak ‘lı cümlelerle. Bir sonraki buluşmaya biriktirecektik sohbetlerimizi…

YILMAZ VE GÜLHAN’IN BİZİ SON GÖRÜŞÜYDÜ…

10/10/2015… Onlar gidecekti ve biz kalacaktık , gidemedik ilk kez ve gidecek olana gitme denir miydi hiç? Gidilecekti… Barışı getirmeye gitmişlerdi. ‘Bu meydan kanlı meydan, siz şehirden biz köyden….’Ayağa kalktığı yerden vurdular canlarımızı! Kimisi birkaç saniye ile kimisi dostunun siperiyle, kimisi daha oraya varamazken , kimisi uzaktan koşup gelirken… Ateş çemberinden kurtulanlar içinde ismi yoktu gülyüzlümüzün! Hastane hastane aradı herkes. Ne var ki Ok tam kalbimize vurduğunda zaman durmuştu ve Gülhan yine sırayı bozmuştu! Kollarımız kavuşuyordu kendisine ama o bize uzanmıyordu artık! Yüzünde kaybolmayan gülümseyişi…Hâlâ pırıl pırıldı bakışları…Yılmaz ile yana yakıla doldurdukları koca meydanlar dar gelmişti onlara! ve Gülhan düşleriyle de fazla gelmişti bu dünya ya! Hep Yılmaz ile birlikte ölmeyi hayal ediyorlardı! Ne biri geride, ne diğeri ileride! Yan yana olacaktı… Öyle de oldu. Sonsuzluk Gülhan’ın ve Yılmaz ın adı olmuştu…Onlar , isimleri ezberimizde olmayan , düşleri kalplerimizde yaşayan, insanlığa ömür adamış onca koca yürekli yoldaşlarıyla birer Barış güvercinine dönüşmüşlerdi artık! İsimleri not düşülmüştü tarihe…
 Bu dünyadan , tertemiz ve koskocaman bir yürek geçti, sessiz sedasız.Ama biz onun gürültüsünü çıkarmaya devam edeceğiz.
Yirmi beş yıl çok kısa…Kaldığı yerden, bıraktığı yerden , içinde biriktirdiği küçük umutları büyüterek hayata katmaya çaba harcayacağız Gülhan’ı. Alanlarda haykırdıkları sevdaları büyütmek için mücadele edeceğiz ve gökyüzünün en mavi yerinde Yılmaz ile, Rıdvan ile, Şebnem ile, Mesut ile, Elif ile ve diğer beyaz kanatlı güvercinlerle kanat çırparken durmadan bize, onların her birini yaşatacağız!

…Rahmimiz barış taşır
Mezarlık bekçileri sevinmesin boşuna
Bu çocuklarlar yaşayacak!

Yirmi altıncı doğum günün kutlu olsun GULE…
Seni özlemle ve sevgiyle anıyoruz ….

(10 Ekim ANKARA KATLİAMI nda hayatını kaybeden Gülhan ELMASCAN ın anısına doğum günü olan 1 Mayıs ta , bu yazı kaleme alınmıştır)

ÖNCEKİ HABER

Faşizm yenilmez değildir

SONRAKİ HABER

Kızıl Orkestra: Zaferi besteleyenler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa