Madencilerin psikolojik tedavi süreçleri sekteye uğradı
Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği'nden psikolog Çiğdem Yumbul, Soma Dayanışma Ağı projesiyle, Soma'da kaldığı 15 ayı anlattı.
Çiğdem YUMBUL
Psikolog
Soma katliamının ardından Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği (APHB) olarak, katliamdan etkilenen ailelere yerinde ücretsiz psikososyal destek sunmak için Soma Dayanışma Ağı (SomaDA) adında bir proje başlattık. APHB, kamu yararına çalışan 6 sivil toplum örgütünün (Türk Psikologlar Derneği, Türkiye Kızılay Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği, Türkiye Psikiyatri Derneği, Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Derneği, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği) işbirliğiyle 2005 yılında kurulan bir oluşum. Borusan, Allianz ve SAP’nin finansal katkısıyla hayata geçirilen SomaDA projesi kapsamında Manisa’nın Soma ve Balıkesir’in Dursunbey ilçelerinde birer psikososyal destek merkezi kuruldu ve Mayıs 2014’ten Temmuz 2015’e kadar faaliyetlerini sürdürdü.
Kaldığımız 15 ayda gördüğümüz, katliamın psikolojik ve sosyolojik etkilerinin tahminlerimizin çok ötesinde olduğuydu. Vefat eden 301 maden işçisinin aileleri, yakınları, madenden sağ kurtulan 487 madenci ve yakınları, arama kurtarma ekiplerinde görev almış 3000’e yakın maden işçisi, arama kurtarma ekipleri ve bu kişilerin yakınları ve aynı vardiyada görev yapmayan ama farklı vardiyalarda görev alan 2.000’den fazla maden işçisi, cenazelerin teşhis edildiği soğuk hava deposunda çalışan kişiler ve yakınları olmak üzere tahmini etkilenen kişi sayısı 11.000 civarındaydı. Ayrıca olay Soma’da yaşanmış olmasına rağmen kaybettiğimiz madencilerimizin aileleri Manisa ve Balıkesir başta olmak üzere 15 il ve 35 ilçeye dağılmış durumdaydı. Bu nedenle bu iki ilde, Soma ve Dursunbey ilçelerinde 2 ayrı psikososyal destek merkezi kurduk. 15 ay süren destek çalışmaları kapsamında 906 kişiyle bireysel psikoterapi görüşmeleri, 164 köy ve 819 haneye destek ihtiyacı ve yönlendirme amaçlı ziyaret, 273 grup çalışmasında 2067 kişiye travmadan iyileşme amaçlı onarıcı, bilgilendirme, paylaşım grup çalışmalarında bulunduk. Projemizin kapsamında 378 gönüllü psikolog, psikiyatrist, psikolojik danışman ve sosyal hizmet uzmanı haftalık olarak Türkiye’nin her yerinden gelip faciadan etkilenen ailelere psikososyal destek hizmetleri verdiler.
ÖFKE, ÇARESİZLİK UMUTSUZLUK, KORKU...
Öncelikle yakınlarını kaybeden kişilerle aniden ve bu kadar acı şekilde gelen bir ölümün ardından yas tutmaları ve toparlanma süreçlerine destek olmaya çalıştık. Aynı zamanda olayın travmatik doğası nedeniyle hem kayıp yakınlarında hem de bu olaya maruz kalan, sağ kurtulan işçiler ve arama kurtarma ekipleri olmak üzere doğrudan ve dolaylı etkilenen kişilerde ortaya çıkabilen stres tepkileriyle çalıştık. Bunların başlıcaları yeme ve uyku problemleri, olayı tekrar tekrar yaşıyormuş gibi hissetmek, öfke, çaresizlik, umutsuzluk, korku gibi duygular, bedenin verdiği tepkiler, sosyal ilişkilerde bozulmalar ve içe çekilme ve iş, aile, sosyal hayatın olumsuz etkilenmesi idi. Faciayı takip eden ilk aylarda öncelikli olarak hedefimiz yasa eşlik etmek, doğal yas sürecinin sağlıklı yaşanması için desteklemek, travma sonrası stres belirtileri hakkında bilgilendirmek, baş etme yolları ve kişinin kaynaklarını devreye sokup güçlendirmek, grup çalışmaları ve etkilenenlere ev ve köy ziyaretlerinde bulunmaktı. 6 aydan sonraki süreçlerde ise yoğun olarak özellikle eşlerini, oğullarını, babalarını kaybeden kişilerle kaybın ardından hayata adapte olabilmeleri ve etkilenen kişilerle bu durumla baş etmesini zorlayan yaşantı ve tepkilere psikolojik müdahalelerde bulunmak ve güçlendirmekti.
İYİLEŞMEYİ GÜÇLEŞTİREN FAKTÖRLER
Maalesef bu aileler ve kişilerle çalışırken travmanın yıktığı adalet, güven, güvenlik gibi temel dünya inançlarının yeniden inşası kolay olmuyor. Çünkü bu bir doğal afet değil, insan eliyle yapılan bir katliam, bu nedenle etkileri daha sarsıcı ve olayı anlamlandırması daha güç oluyor. Soma faciasının ardından gelen Ermenek, Kasım ayında 2831 işçinin tek bir SMS’le işten çıkarılması, ülkedeki savaş ortamı, bombalı saldırılar bu kişilerin travma sonrası iyileşmelerini güçleştiren faktörler. Yoksulluğun en önemli ikincil travmatizasyon nedenlerinden olduğunu biliyoruz. Bu bağlamda faciadan sağ kurtulmuş bir maden işçisi bu olayın travmasıyla baş etmeye çalışırken, aynı zamanda kıdem tazminatını alamadan bir anda işten çıkarılınca, yaşadığı travmayla baş etme süreçleri ciddi sekteye uğrayabiliyor.
Eynez’den sağ kurtulmuş ya da arama kurtarmaya katılmış olan maden işçilerinin birçoğu tekrar madene girmek durumunda kaldılar. Çünkü bir madencinin de dediği gibi ‘Madenin altı ölüm, üstü zulüm’. Madenciliğin genellikle ailede devam eden bir meslek halinde olması, erken emeklilik, istihdam alanlarının sınırlılığı, yöredeki tütün ve zeytin ekiminin çeşitli politikalarla sınırlandırılması, maalesef işçileri madene mahkum etmiş durumda.
Böylesine travmatik bir olayın ardından, bunca zorlukla baş etmeye çalışan maden işçilerinin ve ailelerinin verdikleri psikolojik tepkileri ‘Anormal bir olaya verilen normal tepkiler’ olarak görüyoruz. Maden işçilerinin böyle bir olay ardından psikolojik ve/veya psikiyatrik destek almaları kadar doğal bir süreç olamaz. Ancak geçen sene bildiğimiz üzere Soma’da bazı maden şirketleri psikiyatrik ilaç kullanımı olan madenciler işe almıyordu. Tamamen hukuksuz olarak yapılan bu işlem aslında bir insanın en temel hakkı olan sağlık hizmetini almasını engelliyordu. Çünkü kişinin bir işte çalışamaması, kullandığı ilaca değil, sağlık kurullarının verdiği rapora bağlıdır. İhtiyacı olanların bu desteği almadan çalışmaya devam etmesi hem kendi hayat kalitelerini çok düşüren, hem de konsantrasyon ve dikkat güçlüğü nedeniyle iş kazası riskini arttıran bir faktör.
KADINLAR...
Geçen yaklaşık 2 senenin ardından gözlemlediğimiz önemli bir zorluk da eşlerini madende kaybeden kadınların yaşadıkları idi. Ölen madencilerin çok büyük bir kısmı oldukça genç olduğundan eşleri ve çocukları da çok genç. Eşlerin birçoğu yaşadıkları yoğun öfke, keder, özlem, çaresizlik, gelecek korkusu ile birlikte bir anda sırtlarına yüklenmiş bir evin bütün sorumluluğu ile baş etmek zorunda bırakıldılar. Psikolojik destek verdiğimiz kadınlar, ilk dönemi atlattıktan sonra evin ve çocukların bütün sorumluluğu ile baş başa kaldılar. Bu kadınların birçoğu, daha önce ev dışındaki işlerden ziyade evin içi ve çocuklar ile ilgili sorumlulukları alıyorlardı. Eşleri ölünce, evin bütçesi ve geçindirilmesi, faturaların ödenmesi, ev dışındaki işler gibi konuları öğrenmeye başladılar. Bunun birçok kadın için ilk başlarda zor olmakla birlikte, sonraki süreçte onları güçlendiren ve özgürleştiren bir süreç olduğunu düşünüyorum. Mesela yaklaşık 7-8 ay sonra eşlerini kaybetmiş kadınların çoğu ehliyet almaya ve araba kullanmaya başladılar. Daha önce eşlerinin yaptığı dışarı ve ulaşım işlerini yapabilmek için başkalarına rica etmekten yorulan kadınlar böylece kendi ihtiyaçlarını kendileri giderir oldu.
Arkada kalan kadınların üzerinde, en başından beri müthiş bir toplum ve namus baskısı olduğuna şahit olduk. AFAD’da ailelere destek olmak için toplanan paranın hiçbir çalışma yapılmadan, kaba hesap 301’e bölünerek evliyse eşlere, değilse anne babaya verilmesi oldukça ciddi aile içi çatışmalara yol açtı. Öncelikle bazı madenciler evli olsalar bile hem ailelerine hem anne babalarına ya da kardeşlerine bakıyorlardı. Az sayıda da olsa imam nikâhlı eşleri olan madencilerin eşlerine bu para gidemedi. Şu anda bununla ilgili açılmış davalar söz konusu. Bir anda gelen yüklü miktarda bir para, bazı genç eşlerin aileleri ve çevreleri tarafından fazlaca kısıtlanmasına yol açtı. Maalesef bu coğrafyanın büyük çoğunluğunda görülen genç yaşta dul kalmış kadının yaşadığı zorluklara, maddi durumları da eklenince çevreden oldukça baskı görmeye başladılar. Ancak gelinen noktada, bazı kadınların bu baskılara karşı birlikte durarak mücadele ettiklerini görüyoruz. Bence toplumsal travmalardan en iyi iyileşme yolu tam da yaptıkları gibi bir arada durmak, paylaşmak ve dayanışmak. Onlara da en iyi gelen şey bu birliktelik ve yalnız olmadıklarını bilmekti.
ADALETİN TECELLİSİ İÇİN...
Kadınlar ve aileler psikolojik olarak güçlendikçe bazıları kaybettiklerinin hakkını aramaya yöneldi ve davalara katılmaya başladı. Halen devam eden dava sürecine baktığınızda bunun peşini bırakmayan, hiçbir duruşmayı kaçırmayan ve en ön saflarda yer alanların çoğunlukla kayıp eşi ve annesi olduğunu görüyoruz. Konuştuğum bir anne davayı takip etmesinin nedeninin ‘Başkalarının çocukları ölmesin’ olduğunu söylemişti. Böyle müthiş bir acının etrafında toplanan bu aileler, hem birbirlerinden kuvvet buluyor, hem de adaletin tecellisinin takipçisi oluyor. Bu ailelerin bazıları artık sadece Soma davasına değil, bombalı saldırılara, savaşa, talan edilmek istenen zeytinliklere, diğer iş cinayetleri ve işçi direnişlerine de destek veriyorlar. Acıları evriliyor ve ortak bir amaç uğruna onlara güç veriyor. Bu amaç aslında birçoğumuzun ortak hayali: Sömürüsüz, adil, özgür, huzurlu bir dünya!