13 Mayıs 2016 00:32

Soma’da katledilenlerle birlikte, katledilen hukuk üzerine

Soma Katliamı davası avukatı Sercan Aran, dava sürecini anlattı.

Paylaş

Sercan ARAN
Soma Davası Avukatı

Bu dava sadece katledilen işçilerin ve ailelerinin değil hepimizin davasıdır. Soma’yı unutturmamak, hesabını sormak için herkesi duruşmalara davet ediyorum.

Soma Katliamı’nın üzerinden 2 yıl geçti. Peki hukuksal anlamda katliamın hesabı soruldu mu? Son iki yılda Soma Katliamı ile ilgili hukuksal süreçte neler yaşandı?

13 Mayıs 2014 günü haber kanalları birçoğumuzun ilk defa o gün duyduğu Manisa’nın Soma ilçesindeki katliamı haber veriyordu. Kanallarda trafo patlaması olduğu bilgisi geçiliyordu, maden mühendisleri Soma Havzası’na dair üç boyutlu çizimlerle olayı çözümlemeye çalışıyordu.

16 Mayıs 2014 günü şirketin patronu Alp Gürkan basın mensuplarının karşısına geçip, Soma’daki maden ocaklarının ne kadar güvenli olduğundan, “her türlü önlemi” aldıklarından bahsediyordu ve “şirketin asıl patronu benim” diyordu.

BİLİRKİŞİ RAPORU İLE GERÇEKLER AÇIĞA ÇIKTI

Katliamda hayatını kaybedenlerin tespiti tamamlandıktan sonra Soma Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı. Yürütülen soruşturmada şirketin kâğıt üzerindeki patronu Can Gürkan ve şirket işlem müdür ve müdür yardımcıları ile işçi sağlığı ve iş güvenliğinden sorumlu vardiya amirlerinin de aralarında bulunduğu 8 kişi tutuklandı. Soruşturma tamamlandığında 8’i tutuklu 45 kişi hakkında farklı suçlamalarla dava açıldı. 

Soruşturma aşamasında 3 kişilik uzman heyet tarafından alınan raporda tüm gerçekler gözler önüne serilmişti. Rapora göre katliam adım adım şu şekilde meydana gelmişti;

* Soma Havzası yangınlı bir havza ve yangınlara karşı ciddi önlemler alınması gerekiyordu. İşletmeyi ilk olarak devralan Park Teknik A.Ş. ocakta çıkan yangınlar sebebiyle üretim yapamadığı gerekçesiyle sözleşmeyi devretmek istediğini TKİ’ye bildirmiş ve Soma AŞ’de ocağa talip olup ocağın işletmesini Park Teknik AŞ’den devralmıştı. Park Teknik’in yangınlar sebebiyle kömür çıkaramadığı ocakta Soma AŞ yıllık 1.5 milyon ton üretim öngörülürken 3.5 milyon ton üretim yapmaya başlamıştı.

* Peki, Soma AŞ bu rakamlara nasıl ulaşmıştı? Gerçekten madencilik işini bildikleri için mi? Hayır! Soma AŞ tarafından üretim “üretim zorlaması” yoluyla artırılmıştı. Madencilikte uygulanması büyük riskler taşıyan ve işçi sağlığı ve güvenliğini hiçe sayan “kara tumba” yöntemiyle üretim yapılıyordu. Ekipbaşı/ Taşeron/ Dayıbaşı olarak isimlendirilen ancak reelde taşeronluk sistemiyle birebir aynı olan sistemle işçiler taşerona teslim edilmişti. Bu Ekipbaşı/ Taşeron/ Dayıbaşı denilen kişiler ne kadar fazla kömür çıkartırlarsa o kadar fazla prim alıyorlardı. Bu nedenledir ki işçilere üretim baskısı yapıyorlar, işçilerin sağlıksız ve güvenliksiz koşullarda çalışmalarına neden oluyorlardı. 

* Maden ocaklarında karbonmonoksit seviyesi 50 ppm’in üzerine çıktığında üretimin durdurulup, ocağın boşaltılması gerekirken, ocaktaki sensör kayıtları incelendiğinde bu sınır değerin hep aşılmış olduğu ortaya çıktı. 50 ppm karbonmonoksite 8 saatlik çalışma süresinde maruz kaldığınızda bu değer sizi öldürmüyor ancak halsizleştirip, bitap bir hale getiriyor. Soma AŞ de öldürmeden ama süründürerek çalıştırıyordu işçileri, katledene kadar.

* Yaralı kurtulan ve ifadesi alınan işçilerin anlatımları ve sıcaklık sensörü kayıtları incelendiğinde maden ocağında sıcaklık artışı olmasına rağmen hiçbir müdahalede bulunulmadı. Aksine işçiler daha çok çalıştırılmak zorunda bırakıldı.

* İşçi sağlığı ve güveliği uzmanları tarafından hiçbir kontrol yapılmadı, sensör kayıtları sınır değerlerin üzerinde ölçüm yapmasına rağmen bu kişiler defterlere kayıtları sınır değerlerinin altında ölçüm yapmışlar gibi doldurdu.

* MİGEM, ÇSGB ve ETKB’ndan müfettişlerin ne zaman kontrole geleceği önceden biliniyordu ve maden ocağı içerisinde alınması gereken önlemler alınıyor, yeraltı denetime hazır hale getiriliyordu. Gelen müfettişler bazen yeraltına inmeden rapor tanzim edip dönüyorlardı.

Bilirkişi raporunda havalandırmanın yetersiz oluşu, sıcaklık artışının görmezden gelinmesi, taşeron sistemi ile üretim zorlaması yapılması, devlet tarafından yapılması gereken denetimlerin gerektiği gibi yapılmamasının katliama neden olduğu yazılıydı.

KAMU GÖREVLİLERİ YARGILANAMIYOR

Bilirkişi raporunda sorumluluğu bulunan kişiler arasında TKİ ve MİGEM müdürleri ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ve müfettişleri de yazılı olmasına rağmen Soma Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bu isimlerin birçoğu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. Bu karara itiraz ettik, ancak reddedildi. Ret kararı üzerine Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunduk ancak şimdiye kadar hiçbir karar çıkmadı.

Hakkında soruşturma izni verilmeyen diğer bir isim ise asıl patron benim diyen Alp Gürkan. Oğul Can Gürkan tutuklu yargılanırken Alp Gürkan hakkında soruşturma izni verilmemesi sebebiyle yeni elde ettiğimiz delillerle yeniden suç duyurusunda bulunduk. Dosya şu ana kadar üç savcı değiştirdi, ancak hiçbir savcı dosyada hiçbir işlem yapmadı. Halen savcılıktan verilecek kararı bekliyoruz.

Soruşturma Dosyası kapsamında ocakta denetleme yapan ÇSGB, ETKB ve TKİ müfettişleri hakkında savcılık tarafından soruşturma izni istendi. Ancak bu kurumların hiçbiri müfettişlerin soruşturulmasına izin vermedi. Danıştay 1. Dairesi’ne soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararın kaldırılması talebiyle itiraz ettik. Danıştay 1. Dairesi ‘bu kişiler soruşturulmalıdır’ diyerek kararı kaldırdı. Bu karar üzerine savcılık bakanlıklardan katliamın meydana geldiği ocakta denetleme yapan müfettişlerin isimlerini istedi, ancak bakanlıklar isimleri vermedi. Bunun üzerine bakanlar hakkında suç duyurusunda bulunduk, ancak savcılık tarafından bu kişilerin milletvekili dokunulmazlıkları bulunduğundan bahisle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.

Denetleme yapan müfettişlerin isimlerini beklerken Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından bahsi geçen kişilerle ilgili yürütülen ikinci soruşturma neticesinde mahkeme kararına rağmen ikinci defa soruşturma izni verilmediğini öğrendik. Bu karara karşı da itirazda bulunduk ancak Danıştay 1. Dairesi tarafından halen herhangi bir karar verilmedi. 

DURUŞMALARDA NELER YAŞANDI? 

Hiçbir kamu görevlisinin olmadığı iddianamede 8’i tutuklu 45 sanık hakkında farklı suçlamalarla farklı cezalar talep edilerek Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Yargılamada şu ana kadar 7 grup duruşma yapıldı.

Sanık avukatları yargılama başladığında olayın “işçilerin bilerek yapmış olmasından” tutun da terör örgütleri tarafından “sabotaj” yoluyla yapıldığına dair türlü tezler öne sürdüler.

Duruşmalarda sanıkların tamamı tek suçluyu bulmuştu. Hayatını kaybeden: Mehmet Efe. İlerleyen duruşmalarda Mehmet Efe’nin babası söz alarak; “Benim oğlumun varsa bir sorumluluğu bunun bedelini canını vererek ödedi” diyerek sanıklara cevabı vermiş oldu.

Duruşmalar devam ederken dinlenen sanık ve tanık ifadelerinden; yeraltında hiç tatbikat yapılmadığı, işçilere çalışmayan gaz maskeleri verildiği, işçilerin kağıt üzerinden göstermelik eğitimlerden geçirildiği, alev sızdırmaz malzemelerin pahalı olduğu için kullanılmadığı gibi onlarca gerçek ortaya çıktı.

2015 Aralık ayı duruşmalarında tutuklu bulunan 8 sanıktan ikisinin tahliyesine karar verildi. Bu tahliyelere yaptığımız itiraz Manisa Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi. İtirazımızın reddi üzerine Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk, ancak Anayasa Mahkemesi de talebimizi reddetti.

2016 Şubat ayında madende keşif yapıldı. Aralarında benim de bulunduğum 5 müdahil avukat keşfe iştirak ettik. Yeraltına inmeden önce maskemizin nasıl kullanılacağı bizlere anlatıldı. Ancak onlarca bilirkişi hocanın, mahkeme heyetinin ve avukatın bulunduğu eğitim odasında maskeleri nasıl kullanacağımız Soma AŞ eğitim mühendisi tarafından yanlış anlatıldı. Yanlış anlatımı orada bulunan TTK (Türkiye Taş Kömürü) Başmühendisi araya girerek düzeltti. İşçilere nasıl ve ne şekilde eğitim verildiğini düşünmek, hayal etmek zor olmasa gerek. Keşifte yangının başladığı noktaya kadar gittik ancak her yer küllü su ile kaplı olduğundan dosyanın içeriğine esas teşkil edecek hiçbir somut veri elde edemedik.

2016 yılı Nisan ayında yapılan duruşmalarda öğrendik ki dosyada sanık olarak yargılanan iki kişi diğer ocakta bilirkişiler incelesin diye şirket çalışanı sıfatı ile örnek almışlar, delil toplamışlar. Bu duruma da delillerin güvenliğini yitirdiğinden itiraz ettik, ancak bu itirazlarımız da reddedildi.

SOMA’DA ADALET YERİNİ BULACAK MI?

Ailelerin avukatları olarak geniş bir avukat grubuyla canla başla çalışmaya devam ediyoruz, ancak hiçbir kamu görevlisinin yargılanmadığı, hiçbir müfettişin, kurum müdürünün, bakanın, başbakanın yargılanmadığı bu davadan adalet beklemek büyük adaletsizliktir ve bu kişiler bu davada sanık sandalyesine oturmadığı sürece de adalet gerçekleşmeyecektir.

Soma Katliamı’nın yargılama sürecinin ne kadar sermayeden, ne kadar devletten, ne kadar işçiden yana işlediği ortadadır. Soma Katliamı gerçekleştiğinde sokaklara çıkıp, hesap soracağız demiştik hep birlikte, bu dava sadece katledilen işçilerin ve ailelerinin değil hepimizin davasıdır. Soma’yı unutmamak, unutturmamak, hesabını sormak için herkesi Soma’da hayatını kaybedenlerin ailelerinin avukatları adına 14.06.2016 tarihinde başlayacak duruşmalara davet ediyorum. 

ÖNCEKİ HABER

Adaletli bir seçim istiyoruz

SONRAKİ HABER

Karşılıklı birbirimizden öğrendik

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa