17 Mayıs 2016 00:35

ABD'de sefalet ve derinleşen kriz

Tekel medyası seçim yarışını Clinton ve Trump arasındaki kişilik yarışmasına çevirmek için uğraşsa da eşitsizlik, seçimin temel meselesi.

Paylaş

Davıd ROSEN
Counterpunch

ABD seçimlerinin alternatif adayı sayılabilecek Bernie Sanders 2016 başkanlık seçimlerinin merkezine eşitsizliği oturttu. Tekel medyası  seçim yarışını Clinton ve Trump arasındaki bir kişilik yarışmasına çevirmek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın eşitsizlik, seçimin yerel ve temel meselesi olmaya devam edecek. Ve her iki büyük partinin adayları kim olursa olsun giderek keskinleşen eşitsizlik sorununu ele almak zorunda kalacaklar.

ABD’NİN DERİNLEŞEN KRİZİ

2011 yılında ABD’de yaşanan “Occupy” (İşgal) başkaldırısı, “yüzde 1’e karşı hepimiz” gibi herkesin anlayacağı bir önermeyle sınıf mücadelesini yeniden formüle ederek eşitsizliği ülkenin siyasi gündeminin merkezine yerleştirdi. Yüzde 1’e karşı yüzde 99’un yer aldığı toplumsal eşitsizlik kavramı günümüz Amerikan toplumsal hayatında servet ve iktidar yapısını açıklayan güçlü bir metafor.  Ancak ülkenin yüzleştiği problemin çerçevesini çizmeye çalışırken eşitsizlik kavramı ne yazık ki her gün daha fazla sayıda Amerikalının hayatına darbeler vuran ekonomik siyasi ve ahlaki sultayı yeterince tasvir edemiyor.  Kapitalizm kendini yeniden yapılandırırken ABD’nin derinleşen krizini tariflemek için eşitsizliği sefalet üzerinden açıklamak daha aydınlatıcı.
Artık pek hatırlanmıyor ancak Michael Harrington yarım yüzyıl kadar önce “Öteki Amerika: Birleşik Devletler’de Sefalet” eserini yayımlayarak sorunun ulusal gündeme taşınmasına yardımcı olmuştu.

TEK AMAÇ HAYATTA KALMAK

Sefalet bir tür sosyal güçsüzlük halidir. Siz fakirleştikçe, zayıflaştıkça ve hayatınız zorlaştıkça artık tek amaç hayatta kalmaktır.  Sefalet, birbirini tümleyen iki soru üzerinden analiz edilebilir - kim ve nerede?  Kim sorusunun yanıtında sefaleti cins, ırk ve yaş olarak yaşayan insanlar, neredenin yanıtında ise sefaletin yaşandığı şehir taşra, kırsal ya da ülkenin farklı noktalarına dair ipuçları vardır. Her iki yanıt da eşitsizliğin sosyal yapısına dair kanıtları gösterir.

ABD 11 RESESYON DÖNEMİ YAŞADI

Sefalet Amerikan kapitalizminin sık ortaya çıkan bir özelliğidir. Census Bureau isimli kuruluş tarafından geçtiğimiz yıl “ABD’de Kazanç  ve Sefalet: 2014”  başlığı altında  yapılan araştırmaya göre ülke son 50 yılda  1948-1949, 1953-1954, 1957-1958, 1960-1961, 1969-1979, 1973-1975, 1980, 1981-1982, 1990-1991, 2001 ve  2007-2009 yılları olmak üzere 11 resesyon dönemi yaşadı. Kapitalist yükseltme-çöküş döngüsünün sonuçlarından biri de yoksullaşma oranlarındaki tekrarlayan ani yükselişlerdir. Michigan Üniversitesinin verilerine göre yoksullaşma oranı ikinci büyük savaş sonrasındaki 1959 yılında yüzde 22.4’e çıkarak 40 milyon Amerikalıyı etkiledi. Nixon’un başkan olduğu 1973 yılında bu oran 11.1’e gerilemişti ancak on yıl sonra tekrar 15.2 olarak ölçüldü. Bir Lunapark treninin ilerleyişine benzer biçimde devam eden bu grafik 2000 yılında 11.3 ve 2010 yılında 15.1 olarak seyrine devam etti ve günümüzde yüzde 14.8 seviyesinde sabitlenir gibi oldu. Artık yaklaşık yüzde 15 lik yoksullaşma oranı normal ölçüt haline mi gelmişti? Bu rakamlar yoksulluğun sıfır seviyesine çekilmesinin artık makul olmaktan çıktığını mı göstermekteydi?
2007-2009 Büyük krizinin ardından ABD ekonomisi durgunlaştı. 2009 sonrası ortalama hane halkı gelirlerinde önemli bir değişim olmadı. 2014’te yoksulluk sınırı 24 bin dolardı. Census Bureau’nun araştırmalarına göre 2009 sonrası dönemde nüfusun üçte birinden fazlası  (yüzde 34.5) krizden derin etkilendi.

EŞİTİZLİĞİN HANELERDE DAĞILIMI

Peki sefalet en çok hangi Amerikalıları etkiledi ve bu insanlar nerelerde yaşamakta?  Census Bureau verilerine gore 2014 yılında Asyalı hanelerin ortalama geliri 74 bin 297 dolar, Hispanik (Afroamerican) kökenden gelmeyen beyaz hanelerin ortalama geliri 60 bin 256 dolar, Afrika-Amerikalı hanelerin ortalama geliri 35 bin 398 dolar ve Hispanik beyazların hanelerinin ortalama geliri de 42 bin 291 dolar olarak hesaplandı. Konumlar açısından bakıldığında ABD’nin Kuzeydoğu ve Batı bölgeleri en yüksek, Orta Batı ve Güney bölgeleri de en düşük gelire sahipler. Yine başkentler dışındaki büyükşehirlerde yaşayan kesimler en yüksek gelire sahipken, büyükşehirler dışında bulunanlar da en düşük gelir grubuna dahiller.

KAPİTALİZM BİR YAĞMA DÜZENİDİR

Census Bureau kurumunun araştırmasında, 50 yılı aşkın bir sure önce oluşturulan resmi sefalet sınırı standartlarının, çocuk bakım giderleri, bazı sağlık giderleri, mesleğe bağlı giderler, coğrafi farklar ve değişen yaşam şartlarını  hesaplara dahil etmediği belirtiliyor. Bu faktörler de göz önüne alındığında ABD’deki sefalet tablosu daha yakıcı hale gelecektir.
Kapitalizm bir yağma düzenidir ve altında en çok ezilenler en yoksullar en zayıflar kendilerini savunma olanakları en düşük olan kesimlerdir.  Son reformizm yüzyılında ayakta kalabilen bazı koruma yasaları, sendika örgütlenmeleri ve kâr amacı gütmeyen programlar ise ezilen kesimleri hiç bir zaman Amerikan yaşamını belirleyen servet ve iktidarın  tiranlığından tam olarak koruyamadı.

YOKSULLAR ARASINDAKİ ÖLÜM ORANLARI ARTIYOR

Yoksullar yoksulluklarının bedelini ağır biçimde ödüyorlar. Güvencesiz bir yaşam, sadece günü kurtarmaya odaklanan bir çaba. Çok az sayıda emekçi garantili bir iş, ev ya da sağlık hizmeti alabiliyor. Eğitim bir lüks, obezite ve uyuşturucu kullanımı sıradan bir durum haline gelmiş durumda. Acılara son vermek için tercih edilen yüksek dozlar ve intihar vakaları artarken yoksullar arasındaki ölüm oranları da yükselişte.
Sefalet Amerika’da yayılan derinleşen ve giderek yakıcı hale gelen bir kriz olmaya devam ediyor. 1964 yılında Başkan Johnson “sefaletle savaş” kampanyası başlatmıştı. Yarım yüzyıl sonra yani bugün eğer Bayan Clinton -kasımdaki güzellik yarışmasını kazanabilirse- ancak 21. yüzyılın “sefaletle savaş” kampanyasını başlatabileceğini umabiliriz. Ama bu yöndeki beklentiler  Harrington’ın sistemsel sefalet kültürü olarak tanımladığı ve altında yatan ırkçılık ve eşitsizlikle kurumsallaşan sefalete yönelik bir mücadeleyi kapsamayacak.

KADINLAR ERKEKLERDEN DAHA AZ KAZANIYOR

Tam zamanlı çalışan kadın emekçilerin kazancı ise maalesef erkeklerin kazancının ancak yüzde 79’una yetişebiliyor ve kadınların geçindirdiği hanelerin üçte biri sefalet sınırının altında. Erkek işçiler 2007 yılına göre yüzde 2.2 daha az kazanmaktalar.  Yine rahatsız edici bir gerçek olarak 18-64 yaş arası grupta yoksulluk oranı yüzde 13.5 iken 18 yaş altı çocuklarda yoksulluk oranı yüzde 21.1 65 yaş üstü bireylerde de bu oran yüzde 10 olarak belirtiliyor.
(Çeviren: Ali Karataş)

ÖNCEKİ HABER

Dışarıdan içeriye öykü atölyesi

SONRAKİ HABER

Eski vekillerden yenilere, 'Barış için ‘hayır’ de' çağrısı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa