Brezilya’da bir darbe var, suç ortağı da İşçi Partisi
Brezilya'da yaşanan son gelişmeleri, Brezilya Devrimci Komünist Partisi Yöneticisi Jorge Batista ile konuştuk.
Elif GÖRGÜ
İstanbul
Brezilya Devlet Başkanı ve hükümetteki İşçi Partisi (PT) Lideri Dilma Rousseff, bütçe yolsuzluğu yaptığı gerekçesiyle Senato tarafından 180 günlüğüne görevinden uzaklaştırıldı. Yerine yardımcısı ve koalisyon ortağı Brezilya Demokratik Hareket Partisinden (PMDB) Michel Temer atandı. Rousseff yolsuzluk nedeniyle yargılanabilir.
Temer ise daha görevi devralmadan ilk iş olarak iş adamları ve çeşitli siyasilerle bir araya gelmiş ve hükümetinin siyasi ve ekonomik programını oluşturmaya başlamıştı bile. Basına yansıyan haberlere göre görevi devralır almaz da ekonomik kriz gerekçesiyle “kemer sıkma önlemleri”ni görüşmek üzere adımlar atmaya başladı.
Dilma Rousseff ise ‘sağcıların darbesi’ ile karşı karşıya kaldığını açıkladı. Sağ partilerin Rousseff’in suçlarını kullanarak hükümeti tamamen ele geçirdiği bir gerçek. Binlerce kişinin sokaklarda “Darbeye hayır” sloganları da haklı. Ancak bu darbe sürecinin gerçekleşmesinde sağ partilerin suç ortağı yine Dilma Rousseff ve bizzat kendi partisi.
Nasıl olduğunu Brezilya Devrimci Komünist Partisi (PCR) Yöneticisi Jorge Batista gazetemize anlattı.
DARBE VARSA SUÇ ORTAĞI İŞÇİ PARTİSİ
Batista, İşçi Partisinin genel olarak Brezilya’da sosyal demokrasinin temsilcisi olduğunu hatırlatıyor ve “Tüm bu sürecin temel sorumlusudur da aynı zamanda” diyor: “Yıllar boyunca İşçi Partisi sağcı partilerle her türlü ittifakı yaptı, yolsuzluk için ortamı oluşturdu ve sınıf çelişkilerini gizledi. Seçimleri kazanmak için yine 1990’lardan bu yana halkın nefretini toplamış sağ partilerle ittifaklar yapıldı. Son on yılda da ülkenin ihtiyacı olan, toprak reformu ya da kamu açığının kapatılması gibi hiçbir değişim vaadi hayata geçirilmedi.
Şimdi eski müttefikleri İşçi Partisinin aleyhine döndü ve onsuz bir hükümet kurmaya karar verdiler”
‘PT’NİN SINIF UZLAŞMACI TUTUMU BURJUVAZİYE YETMEDİ’
Fakat, İşçi Partisinin bu süreçteki sorumluluğunun boyutu, yaşananın yine de halkın seçimine bir darbe olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Batista da, “Rousseff’in görevden alınması gerici sınıfların öncülüğünde gerçekleştirilen anayasal bir darbedir, bu çevreler başta işçilere ve genelde tüm halka yönelik radikal ekonomik önlemler alınmasını istiyorlar. Brezilya derin bir ekonomik krizin içinde ve iktidardaki İşçi Partisinin (PT) sınıf uzlaşmacı politikaları burjuvazinin ve emperyalizmin çıkarlarını yeteri kadar karşılamadı” diyor.
Rousseff’in görevden alınmasının ardından yerine geçen yeni hükümetin planlarını ve Brezilya halkı açısından ne anlama geldiğini de şöyle özetliyor: “Yeni hükümet sağ kanat partilerden oluşuyor ve derhal son on yılda kazanılmış haklara saldırmaya başladılar. İşçi haklarını kısıtlamak, emeklilik reformu yapmak, sağlık ve eğitime ayrılan bütçeyi düşürmek istiyorlar”
‘TEMER’İN GÜNDEMİNİ BANKALAR BELİRLİYOR’
Peki yeni Devlet Başkanı Michel Temer kim? Wikileaks belgelerine bakılırsa “ABD’nin Brezilya’daki ajanı”. 2006’dan beri Brezilya’daki ABD Büyükelçiliğine rapor veriyor.
Jorge Batista’nın yanıtı da “siyasi bir oportünist” oluyor. Temer’in siyasi ajandası da ülkedeki iktidar değişikliğini “yolsuzluğa karşı temiz siyaset”ten başka bir şey olduğuna işaret ediyor: “Temer, geçtiğimiz yıllarda açılan yolsuzluk dosyalarının hemen hepsinde adı geçen Brezilya Demokratik Hareket Partisinin (PMDB) başkanı. Temer, politik kariyerine diktatörlüğün sona ermesinin ardından başladı ve yerel liberal hükümetlerle çalışarak devam etti. Gündemi ise çok uluslu şirketlerin ve mali kurumların gündemiyle aynı. Ekonomik krizin yükünü emekçi sınıfların sırtına yıkmak istiyor. Tekeller ve bankalarla birlikte, işçiler ve yoksul kesimler krizin faturasını ödesin diye uğraşıyor.”
‘SÜRECİN TEK ALTERNATİFİ HALK İKTİDARI’
Tüm bu yaşananlara karşı Brezilya halkının, özellikle de emekçilerinin tepkisi ne oldu? 2013 yılında hükümet karşıtı yükselen başta gençlik olmak üzere halk hareketi Dünya Kupası nedeniyle yoksul mahallelerde terör estirilmesiyle birlikte devam etmiş; sağlık ve eğitimdeki yetersiz destekler öğrencileri sokağa dökmüş, metal sektöründe de büyük işçi grevleri yaşanmıştı. Ancak yaşanan son gelişmeler halk hareketinin bu yükselişinin yönünü de değiştirdi.
Batista süreci şöyle aktarıyor: “17 Nisan’da meclisteki görevden alma oylamasına kadar halk hareketi mevcut hükümetin kemer sıkma politikalarına karşı yükselmişti. Dilma Rousseff hükümeti halk desteğini kaybetmişti. Bu nedenle işçi sınıfı ve genel olarak halk bu hükümeti savunmak için harekete geçmedi. Fakat şimdi yeniden hareketlenme başladı, bu kez ‘Temer defol’ sloganıyla sokağa çıkılıyor. Sendikal hareket ise on ayrı konfederasyona bölünmüş durumda. Bazıları yeni hükümeti destekliyor, diğerleri ise Dilma Rousseff ve hükümetini destekliyor. Yaşanan süreç ulusal karakterde ya da yaygın grevler örgütlenmesini giderek zorlaştırıyor. Bu süreçte insanları yaşananlar konusundan gerçekten aydınlatacak bir çalışma yapmanın önemini görüyoruz. Brezilya’daki siyasi sistem burjuvaziye ve emperyalist çıkarlara boyun eğerek tamamen yozlaşmıştır. Tek gerçek alternatif halk iktidarıdır”.
Devrimci Komünist Partisi olarak Brezilya emekçilerine de bu çağrıyı yapıyor Batista: “Çağrımız, ilk etapta yeni Devlet Başkanı Temer ve hükümetinin istifası talebiyle eylemlerin büyütülmesidir. Böyle bir darbe sürecinin sonunda oluşturulmuş, halkın oyuyla seçilmemiş bir iktidarı tanımıyoruz. Halkı sokağa çıkmaya ve emekçileri iş bırakmaya çağırıyoruz, hakların elimizden alınmasına yönelik adımlar durdurulmalıdır."