22 Mayıs 2016 04:40

Zirvedeki ‘ağlamalar’ ve ‘gülmeler’ üzerine...

Rahmi EMEÇ

Ben böyle ağlamak görmedim. Böylesine toplumun ağlamasına neden olup ağlayana da tanık olmamıştım hiç. Zannedersiniz, ağlayanda öyle bir yufka yürek var ki, kimseyi incitmez. Katledilmiş bir çocuğun annesine şefkatle yaklaşır, onun acısını acısı bilir; yok, öyle değilmiş. Ne demeli? Kendi yangınına su taşır da, başka yangınların kavurduğu yeri görmez. Oysa biz, ateşimizi söndürmek için dökülen suya da ‘acırız’; onun da bir ‘can taşıdığını’ biliriz; bu yüzden belki de kavrulmayı göze alırız hep. Ağlamakla gülmek birbirine tezat durumlar değil mi? Biri mutluluğun, huzurun, rahatlığın; diğeri ise acının, hüznün, yanmanın sonucu. İkisinde de farklı sesler çıkarıyor insan, sanki gülerken dışarıya, ağlarken içeriye ses verir; biri kapanmanın, diğeri dışarıya açılıp savrulmanın hâli.
Unutmamak için aldığım notlar olur hep, yeri gelir kullanırım. Biri de şu. Demokritos ve Herakleites, davranışları bakımından birbirine ters iki filozofmuş. Demokritos, insanlığın durumunu ‘anlamsız ve komik’ bulduğu için halk arasında hafif bir ‘tebessüm’ ve ‘alaycı’ bir ifade ile çıkarmış. Herakeitesi de, insanlığın durumuna ‘acıdığı’ ve ‘üzüldüğü’ için daima ‘asık bir yüz’ ve ‘yaş dolu gözlerle’ dolaşırmış. İkisinde de, içini dışarıya yansıtmada bir ‘samimiyet’ var. Bunlarda bunu okumak mümkün değil. Gün gelir Erdal Eren için ağlayıp, Ahmet Kaya için dövünür, çocuğu öldürülmüş acılı anayı yuhalatıp, madenci yakınının tekmelenmesine ses çıkarmazlar!
Bu dönemin tarihi ‘ağlamak’ üzerine yazılacak; ağlamak ve ‘mağdur’ olduğunu söylemek üzerine. İkisi yan yana olunca birbirlerine omuz veriyor, besliyorlar. Hep kendilerine ilişkin saydıkları karşısında pek ağlamaklı oluyorlar, öte yandan ‘sesini çıkaran’ kim varsa ‘darbeci’ ve ‘kötü sözü’ hak ediyor!
Nasılsa bu ağlamalar, hep törenlere denk geliyor, kalabalığın önünde, basına yansıyacak şekilde, objektiflerin, kameraların içine içine! Cumhurbaşkanı ‘Anne şiiri’ okununca dayanamayıp ağlamış. Kara mizah gibi, yuhalattığını unutuyor olmalı!
Bir vakitler başbakan yardımcısı olan Bülent Arınç, o pek kıymetli koltuğundan şöyle buyurmamış mıydı: Kadın iffetli olacak. Mahrem-namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak. Nerede öyle yüzüne baktığınız zaman yüzü hafifçe kızarabilecek, boynunu öne eğebilecek kızlarımız. Erkeklere serbest, kadınlara yasak! Bunların dünyasında kadın yok, köle var!
Gülmeye ‘başka’ bakanlar var ki, dünya umutlanmamız için hâlâ pencerelerini açık tutuyor. Ne diyor Mendilimde Kan Sesleri şiirinde canım şairim Edip Cansever: Gülemiyorsun ya, gülmek / Bir halk gülüyorsa gülmektir. Halk ağlıyor bugün. Onlar, gülmeyi, gülebilmeyi, ağız dolusu gülmeyi sadece halka değil, cinsiyetçi bir yaklaşımla kadına da çok görüyor.
İmam, eşini de sık sık yedeğine alıp ağlar da cemaat ağlamaz mı? Ağlayacaklar tabii. Adı konmamış bir ‘darbeyle’ görevinden alınan, gelecekte insanların; her yerde bombaların patlatıldığı, onlarca insanın hayatını yitirdiği, Güneydoğu’da eşi benzeri görülmemiş biçimde sivillerin öldürüldüğü bir dönemin başbakanı olarak anacağı Davutoğlu da, pek mendil ıslatan cinsinden değil miydi? Dışişleri Bakanı olduğu dönemde yakınlarını yitiren Filistinli ailelerle buluştuğunda hüngür hüngür ağlamamış mıydı. E, ağla tabii, son derece insani bir durum bu. Peki Cizre’ye, Silopi’ye niye ağlamadın? Gezi’de kaç memleket evladı öldürüldü, mendiline davrandığını hatırlıyor musun? Yok! Burası hafıza kaybı!
Aralarında ‘sırıtanlar’ da var, basında kibarca ‘tebessüm etti’ diye geçti. Ankara katliamından sonra düzenlenen basın toplantısında Adalet Bakanı Kenan İpek’in sırıtmasından bahsediyorum. Böylesi acılı bir olaydan sonra ‘tebessümün’ derecesi ‘sırıtma’ olur, başka bir şey olmazdı.
Hani derler ya, ‘kendine Müslüman’ diye, bunlar tam öyle. Neye ‘kıymet biçerlerse’ ona ağlayıp, kıymet biçmediklerine sırıtıyorlar. Gülmekse, sadece erkeklere ait… Sormadık, belki o da sadece Müslüman olanlaradır.
Gerekli görürse padişahları, her şeyi ertelemekte bir sakınca görmezler. Orada da ‘kıymet biçip biçmemek’ yürürlükte…
Resepsiyonlar altüst olur, ‘şehitler’ gerekçe gösterilir. Milliyetçi tabana bir ‘selam çakılır’ böylece.
Kendilerine olandan fire vermek yok bunlarda!
Düğüne devam!
Topuk selamından ibaret olan komutan da, bunca olup bitenin rütbeli şahidi!
Ve herkes bilsin ki, evlatlarını yitirmiş yoksul hanelerin üstüne, şatafatlı bir düğün örtüsü bunların mutluluğu. Bu örtüyü atacağız üstümüzden. Bunlar ağlıyorsa, kendinedir! Bunlar gülüyorsa, halk gülmüyor demektir.

Evrensel'i Takip Et