Daha uzak bir yer
Hayvan Hakları savunucusu, Bombalara Karşı Sofralar’da da aktif olarak çalışan Gönül Şahin, bir mektup bırakarak Avcılar sahilinde yaşamına son verdi.
Nilüfer ALTUNKAYA
Sosyal medyanın hayatımıza kattıkları ya da bizden eksilttikleri elbette farklı mecralarda tartışılabilir. Her şey bir yana bilişim teknolojilerinin intihar haberlerini günlük hayatımıza internet hızıyla sokmak gibi bir işlevi de oldu kuşkusuz. Benim gibi haberlerde cinayet, trafik kazası, acılı coğrafyadaki çatışmalar, kadın cinayetleri, bir canlı bomba faciası, vs. gibi ölüm ve şiddet içeren haberler çıktığında yemek yemeğe devam edebilen insanlardan değilseniz bu sosyal mesaj içeren intiharlara da kayıtsız kalmanız mümkün değil.
Belki de dünyanın ve insanlığın bu kötücül haline karşı bir intihar mektubu bırakıp ya da “İçimi dökmeden ayrılmak olmaz” diyerek kısa bir görüntü kaydı yayınlayıp ne çok tıklandığını görmeden çekip gidenleri biraz anlamaya çalışmanın vakti gelmiştir.
Daha önce de beni derinden etkileyen İsa’nın, Figen’in, Eylül’ün intiharını yazmak istedim. O gücü bulamadım kendimde. Sonra bunlara niceleri eklendi. Onlar durup ince şeyleri anlamaya vakti olanlar-dı işte. Zamanın dışında bir uzak bulup, orda biraz durmak ve ince şeyleri anlamak bir şiirdir çünkü.
İsa Şahmarlı, Azadlı bir genç olarak LGBT örgütü üyesiydi. Çünkü cinsel tercihini özgürce yaşamak istiyordu. Ailesinden ve arkadaşlarından gördüğü baskılar sonucunda kendisini gökkuşağı bayrağına asarak intihar etti. Ülkesindeki kanallarda Azerice “özünü asarak” öldüğü haberi verilmesinin bir Türkçe karşılığı var elbette. Özünü asmak. Bir röportajında toplumda hiç kimsenin önyargılı olmamasını arzu ettiğini söylerken nasıl da umut dolu ışıl ışıl gözlerle bakıyor.
20 yaşında ölüme koşan İsa’nın Facebook hesabında bıraktığı intihar mektubu şöyleydi: “Gidiyorum. Herkes hakkını helal etsin. Bu ülke, bu dünya bana göre değil... Mutlu olmak için gidiyorum... Anneme de onu çok sevdiğimi söyleyin. Hepiniz ölümümde günahkârsınız. Bu dünya benim renklerimi taşıyacak kadar güçlü değil. Elveda.”
Figen, herhangi bir mektup ya da sosyal medya notu bırakmadı arkasında. Bildiğimiz sokak ortasında polis şiddetine maruz kalması, transfobik baskılardan payına düşeni yeterince alması gibi hemen her transbireyin yaşadığı şiddet yetmezmiş gibi erkek kardeşini Soma’da yaşanan maden faciasında yitirmesi, annesinin intiharı gibi acı olayları üst üste yaşadığı. Figen kardeşinin de annesinin de cenazesine sosyal baskılar nedeniyle katılamadı. İntiharından bize kalan son fotoğrafında yüzü yaşadığı şiddeti ayna gibi yansıtıyor bize doğru. Acı dolu bakışlar, her şeyi anlayan bir bilgelik ve hayatın bu adaletsizliğini kabullenemeyişi okunuyor yüzünden. Arkada bir Atatürk büstü var ve Figen’in dudaklarında sadece ruj izi. Hepimizin tanık olup yok saydığı şiddeti dağılmış kâküllerinin gizleyemediği alnından okuyabilirsiniz. Sallanan küpeleri seviyor olmalıydı.
Eylül’ün köprüden atlamadan önce kaydettiği görüntüsünde perişan bir halde gözlerimizin içine bakarak söyledikleriylebaşka bir trajediye tanık olduk. Köpeğini emanet ettiği annesi trans mafyasından söz etti. “Evladın cinsiyeti fark etmiyor,” diyebilecek yüreğe sahip bir anneydi o. Elinden geleni yapmaya çalışmıştı ama 23 yaşında mücadele edemeyecek hale getirilmişti evladı.
Ayşe Kulin’in Hayat adlı kitabının sayfaları arasında, “Ne desem boş, çoktan yapmak istemiştim,” yazan bir not bırakıp, kendini iş yerine giderken ağaca asan Gülcan da daha uzağa gidenlerden. Onunla ilgili haberlerde, o sabah birisine “Günaydın aşk,” diye bir mesaj attığı, bu nedenle eşiyle tartıştıkları ayrıntısına yer verildi. Aşka günaydın dediği bir sabah işe giderken çamaşır ipiyle bir ağaç bulup kendine...
Sadece erkek şiddetinin ve toplumsal baskıların neden olduğu trans bireylerin ve kadınların intiharları sosyal mesaj içermiyor elbette. Erkeklerin intiharlarında da okunması gereken bir sosyal mesaj mutlaka oluyor.
Daha birkaç ay önce Esenler’de yaşanan 3 çocuk babası Amir Hatab’ın intiharı var mesela unutmamamız gereken. Caddenin orta yerinde rögar kapağını açıp kanalizasyona atladı. Suriyeli bir intihardı onunki. Daha uzak bir yer kaldı mı ondan geriye?
Geçtiğimiz günlerde tanık olduğumuz hayvan hakları aktivisti Gönül’ün intiharı da derin bir mesaj içermekteydi. Şu sözlerle bitiyordu onun bize anlatmak istedikleri:
“Dünyada yaşanan bunca zulme Tanrınızla birlikte göz yumup bana nefes almak için yer bırakmadınız. Oynayamadan ölen çocukların, işkenceyle yaşamı geçen hayvanların, dünyaya tahammül edemeyip gidenlerin varamadığı, olmayan yerde yok olmak tek isteğim. Tanrınızı en azından buna bulaştırmayın!”
Gönül’ün el yazısını tercih etmesinin dünyaya tahammül edemeyişiyle bir ilgisi olmalı bence. “Ardımdan saçma sapan ritüellere girişilmemesi için bir kez daha dünyanız, varlığınız ile birlikte yarattığınız ‘TANRI’nızı reddetiğimi belirtiyorum,” sözlerindeki ‘bir kez daha’ çok şey anlatıyor aslında. Gönül bütün bunların üstünde epeyce kafa yormuş olmalı. Yok edemediklerine bir karşılık olarak kendini kurban edişiyle Tanrı’sızlığı ısrarla istiyorken, işkence edilen hayvanlardan söz etmesi boşuna mı?
Toplumun, devletin, ailenin, arkadaş ortamlarının yani bireyin ‘ben olmayan’ yanının dayatttığı baskılar nedeniyle sizin dünyanızı istemiyorum deyişi, bu intiharları bir reddediş olarak okumamızı gerektiriyor. Bize onlardan kalan çok değerli sosyal mesajı saçma sapan yorumlayanları boş verip, doğru yorumlamak için çaba sarf edenlerin gayretine katılmalıyız. Bu yazı bu niyetle yazıldı belki de. Böylece terk edildiği için yemek yemeyi, su içmeyi reddeden ve intihar etmeyi seçen köpeklerin duyarlılığına bir anlam yükleyebiliriz sanırım.
Hayatta kalmak bir direnme biçimine dönüşebilir. Ve bu incecik yüreklerin vazgeçtikleri yerden adım atabilirizdaha mümkün bir dünyaya. Olamaz mı? Olabilir.
Twitter: @nilaltunkaya