Kadın düşmanı iktidar – malumun ilanı
Boşanma komisyonu raporu hükümetin nasıl bir aile istediğini, nasıl bir kadın istediğini gözler önüne seriyor
Tuba DEMİRCİ YILMAZ*
İktidarın kadın ve aile konusunda takındığı tutum, yaşamlarımızı zabt-ü rabta programlı yasal düzenlemelerle halinde cüretkârca sınırlamaya, bizleri dehşete düşürmeye devam ediyor.
Ocak 2016’da, uzun adı “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar İle Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi” olan bir Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu. Komisyon boşanma ve geç evlenmeleri engelleyerek aileyi güçlendirmeyi, gençlerin evlenmeye yönelik “gönülsüzlüklerini” giderip, “ yüksek” boşanma oranlarının düşürülmesi yoluyla aile hayatını pekiştirmeyi, evliliği “yaygınlaştırarak”, yolunda gitmeyen evlilikleri çocuklar ve toplumsal ahenk yararına düzeltmeyi amaçladığındantartışılmıştı.
AKP’li bir kadın milletvekilinin başkanlık ettiği komisyon, gündemi, çalışma yöntemi ve hazırladığı raporda öngördüğü yasal düzenlemelerle kadın- hayatlara cumhuriyet tarihinin en net saldırılarından birini gerçekleştirdiğinden yine gündemimiz oldu.
Neden mi?
Komisyonun 16 Mayıs’ta TBMM’ye sunduğu uzun raporun tavsiyeleri yasalaşırsa, hem yeryüzünün sayılı ayrımcılık abidelerinden olan ülkemizin halihazırdaki toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ve hak ihlalleri feci biçimde katmerlenecek, hem de iktidarın kadın ve aile konusundaki eril ve ayrımcı tutumu tartışmasız bir meydan okumaya dönecek.
DAR BİR ÇEVREYLE OLUŞTURULAN RAPOR
Komisyon raporu “dev” bir rapor, ancak Türkiye’de kadın hakları konusundaki öz çabalarıyla ciddi kazanımlar elde etmiş kadın hareketi bileşenlerini dikkate almayacak kadar dar bir çevre tarafından üretildi. Komisyon çalışmaları sırasında iktidara yakın STK’lar ve “mağdur” erkekler dışında, kadına yönelik şiddet, cinsiyet bazlı ayrımcılık, kadın ve çocuk hakları alanında çalışan, Mor Çatı gibi örgütler dikkate alınmadı ve görüş sunamadı. Bu yöndeki tepkiler sonrasında toplantıya davet edilen kadın hakları savunucusu Av.Hülya Gülbahar ve Çocuk Vakfı’ndan Mustafa Nuri Şirin, AKP’li bazı üyelerin hakaretleri sonucu toplantıları terkezorlandı. Komisyon kadın ve çocuk hakları konusunda alınmış köprübaşlarını dinamitlemeyi amaçladı ve bunu ziyadesiyle başardı.
Komisyon varlığını, iktidarın Türkiye’nin gelişmiş ülkelere kıyasla “düşük” evlenme ve “yüksek” boşanma oranlarını sorunlaştırmasına ve salt seçilmiş “mağdurları”, yani erkekleri dinlemesine borçlu. Söz konusu ülkeler arasında evlenme hızı açısından altıncı, boşanma oranları konusunda 26. sırada olan ülkemizin ne boşanma ne de evlenme konusunda bir sorunu var. Komisyon raporu kentleşme ve nüfus artışı gibi nedenleri göz ardı ederek, boşanmaları nedenine bakmaksızın sosyal bir kriz olarak belletip, boşanmaları sınırlamayı öngörüyor.
Rapor boşanmaların başat sebebi şiddeti göz ardı ederek, mağdur kadınların şiddeti belgelemesini, koruma kararı ve boşanma için net “deliller” isterken, kolluk kuvvetlerini bu işlemlere katkıda bulunmaktan alıkoymaya çalışıyor. Mesai saatlerinde mülki amir ve hakimlerin sorumlu olacağı belgeleme işlemi, bu konularda daha tecrübeli kolluğu “araya girmekten” kurtararak bürokratikleştirmeyi planlıyor.
Boşanmalara ve şiddet vakalarına ilahiyat fakültesi mezunu da olabilecek aile danışmanı, arabulucu ve uzlaştırıcılarının dahliyle , aile ve evliliğin devamını esas alan muhafazakar bakış denetimi yine rapor marifetiyle devreye sokularak , boşanma “zihnen” zorlaştırılıp-aykırılaştırılıyor.
Bundan böyle gizli görülecek aile hukuku davalarının mağdurları kadın örgütleri ve müdahil grupların yokluğunda erilliği malum karar mercileri karşısında yalnızlaştırılmaya da çalışılıyor. Nafakayı evlilik süresi ile kısıtlı hale getiren taslak, kuşkusuz “seçtiği” ve sempati” duyduğu (erkek) mağdur lehine hareket ediyor; nafaka garantisini kaybeden güvencesiz kadınlar ne boşanmama, ne de boşanmaları halinde yeniden evlenme imkanına sahip olacak.
Boşanma davalarının reddini takip eden üç yılda evlilik birliğinin onarılamaması halinde otomatikleşen boşanma, yine erkek mağdurların ve komisyonun erkek takdiri sayesinde 1 yılda kesinleşebilecek.
KADIN DÜŞMANI DÜZENLEMELER KAPIDA
Komisyon sayesinde mal birliğinin uygulanması konusunda da kadın düşmanı düzenlemeler kapıda. Boşanmayı takiben yasal mal rejiminin sona erişiyle açılacak davalar için geçerli olan 10 yıllık zamanaşımı süresi 1-2 yıla indirilerek, evliliğin eşlerden birinin ölümüyle bitişi halinde evlilikte edinilen malların tasfiyesinde sağ kalan eşin sadece kendi miras payını almasını öngörülüyor. Bu öneri evlilikte edinilen mallar hep erkekler üstüne kaydedildiğinden, eşi ölen kadınların mal rejiminden kaynaklı %50’lik paylarını alamayacaklarını “müjdelerken”, bunun için verilen onlarca yıllık mücadele de hiçe sayılıyor.
Rapor cinsel saldırıya uğramış çocukları istismarcılarıyla evlendirmeyi, saldırganları kurbanlarıyla evlenmeleri halinde yeni bir iyi hal tanımıyla ödüllendirmeyi, mağdurları ise sonsuz bir kabusa mahkum etmeyi planlıyor. Namus baskısının keskin kılıç işlevi gördüğü, istismarın ağırlıklı olarak kız çocuklara yönelik olarak gerçekleştiği bir bağlamda Yeni Türkiye kuşkusuz yeni çocuk “Fatmagüller”den ibaret, tecavüzlerden mütevellit evliliklerden doğma bireylerin eseri olacaktır. Böylesi bir nüfus boşanmayı kabusbelleyerek, yaşlanan Türkiye’nin nüfusunu “normal”, dolayısıyla daha çok doğumla artırarak devletin hiç ilgilenmediği bakım hizmetlerini can-ı gönülden yerine getirecektir.
Taslak cinsel saldırıdan hükümlüleri hadım ederek, ortaçağın cismani-bedensel cezalarını da geri getiriyor. Devlet bedenler üzerindeki şiddet tekelini bir adım ileriye taşıyarak, hadımcı sıfatını alırken, idam, linç, infaz, kısas gibi intikamcı ceza mekanizmalarını talep edip, durumdan vazife çıkaracak kesimlerin önünü, cemaat önündeki hocaya benzer bir biçimde açıyor.
HÜKÜMETİN KADINA BAKIŞ AÇISI VE İKİ ÖRNEK
İktidarın evlilik ve boşanma konusundaki tavrı, boşanma konusunda geldiği çağda devrim niteliğinde olup, bugün yerini tarafları eşitler olarak gözeten medeni yasalara bırakan İslam aile hukukunun 16. yüzyıl yorumuna dahi rahmet okutmaktadır.
Biri bireysel, diğeri güncel iki mevzu yardımıyla sözü bağlamak ve komisyon raporunun kabusa çevirip söz konusu iki mevzunun tüy diktiği haftayı sonlandırmak isterim. Doğum zamanı iktidarın “vajinal doğum” takıntısı nedeniyle hayli gecikmiş, hâlihazırda bir çocuk annesi 37 yaşındaki kuzenim iktidarın bu ısrarının başka bir kurbanı “performans kaygılı” bir hekim sayesinde çok zor ve tehlikeli bir doğumla neredeyse canından oluyordu. Sunni sancılı annenin “doğuramıyorum” uyarılarına rağmen 4,5 kiloluk bebek kolu kırılarak “normal” olarak doğurtuldu.
Gazeteci Arzu Yıldız, meşhur TIR’larla ilgili soruşturmayı yürüten savcıların mahkemede verdiği savunmayı haberleştirdiği için 1 yıl 8 ay hapis cezasına, ayrıca “cinsiyetli” özel bir tür cezaya daha çarptırıldı. Mahkeme, Yıldız’ın çocukları üzerindeki velayet-vesayet hakkını, TCK’nın “Belli Hakları Kullanmaktan Yoksun Bırakma” başlıklı 53. Maddesine göre, “güvenlik tedbiri olarak” men etti. Yıldız siyaseten “sakıncalı” ve “makbul olmayan bir anne” ilan edildi. Ne mutlu bize ki, devletimizin sezaryen istatistikleri tehlikeli bir doğum, hayata kolu kırılarak başlayan bir bebek sayesinde kabarmamış, siyaseten sakıncalı bir kadın da annelikten men edilmiş oldu.
2010 yılından beri aile-evlilik-sosyal politika konusunda iktidarın süregiden ayrımcı ve ataerkil tutumu kuşkusuz bu iki olay dışında onlarca vakada daha tezahür etmiştir. Komisyonun sinyalini verdiği düzenlemeler, bir kez de iktidarın şu ana kadar yaptıklarının yapacaklarına teminat olduğu yukarıdaki örneklerdeki gibi durumlar düşünülerek reddedilmeli, kadınlar bu konuda mücadele ve eylem birliği kurmalıdır.
*Kemerburgaz Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi