23 Mayıs 2016 00:51

Lütfi Akad külliyatı Modern’de

İstanbul Modern, “Türkiye Sinemasında Ustalar: Lütfi Akad” sergisine paralel bir film programı sunuyor. Seçkide Akad'ın bütün külliyatı gösterilecek.

Paylaş

Usta yönetmen Lütfi Akad’ın filmlerinden bir seçki İstanbul Modern Sinema’da 29 Mayıs tarihleri arasında izlenebilir.
İstanbul Modern Sinema, “Türkiye Sinemasında Ustalar: Lütfi Akad” sergisine paralel bir film programı sunuyor. Seçkide Akad’ın ilk filmi olan ve Türkiye sinema tarihinde bir dönüm noktası kabul edilen Vurun Kahpeye (1949) de dahil olmak üzere yakın zamanda restore edilmiş Hudutların Kanunu (1966), Vesikalı Yarim (1969), “Göç Üçlemesi” olarak anılan Gelin (1973), Düğün (1973), Diyet (1974) ve Akad’ın 1990 yılında son kez kamera arkasına geçtiği, İstanbul’u dört başlık altında farklı yanlarıyla ele alan ve uzun zamandır kayıp belgeseli Dört Mevsim İstanbul yer alıyor.

HÜLYA KOÇYİĞİT LÜTFİ AKAD’I ANLATACAK

Türkiye Sinemasında Ustalar: Lütfi Akad sergisine paralel bir söyleşi de düzenlenecek. Akad filmlerinin unutulmaz ismi Hülya Koçyiğit ve serginin danışmanı gazeteci-yazar Burçak Evren’in katılacağı söyleşide usta yönetmenin sineması üzerine konuşmalar yer alacak. Söyleşi 26 Mayıs saat 19.00’da İstanbul Modern’de gerçekleşecek.
Lütfi Akad külliyatından oluşan seçkideki filmlerinden bazılarını sizler için derledik;

VURUN KAHPEYE

Akad’ın, Halide Edip Adıvar’ın aynı adlı romanından sinemaya aktardığı 1949 yapımı bu film ilk yönetmenlik denemesi. Bu film Türkiye sinemasına yalnızca bir yönetmen değil, aynı zamanda bir dönem de kazandırmış olur. Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’da, Kuvayi Milliyeci öğretmen, Aliye’nin kasabalılarla yabancı askerler arasında kalması ve gerici unsurlarla çatışıp linç edilerek öldürülmesini konu alır.  Başrollerini Sezer Sezin, Kemal Tanrıöver ve Settar Körmükçü’nün paylaştığı filmle ilgili bir diğer bilgi de İstanbul Taksim Sineması’nda beş hafta oynayarak dönemin en büyük hasılat rekorunu kırmış olması.

YALNIZLAR RIHTIMI

Kaptan Rıdvan limanlarda huzur bulan yalnız bir adamken bar sahibi Ali’nin himayesinde yaşayan Kontes Güner ile tanışır. Umudunu kaybetmiş bir karakter olan Güner’in peşini ise Ali kolay kolay bırakmayacaktır. Karamsar bir dünyanın içine düşen karakterlerin yalnız ve hüzünlü halet-i ruhiyeleri, sisler içinde bir İstanbul’un köhne yerlerinde geçen mekân kurgusunda karşılık bulur. Atilla İlhan’ın senaryosunu yazdığı, akordeon ve tangonun eşlik ettiği filmde, Fransa’da ortaya çıkan şairane gerçeklik akımından esintiler görsek de asıl olarak nadir gördüğümüz bize ait bir kara film örneğidir. Filmin başrollerini Sadri Alışık, Çolpan İlhan, Turgut Özatay ve Melahat İçli oluşturuyor.

YANGIN VAR

Zamanında tulumbacılık kabadayılıkla eş tutulurmuş. Bu filmde de tulumbacı Murat Reis ve Paşa Kızı Müjgan’ın aşkları, Murat Reis’in Müjgan’ın babasına verdiği söz sebebiyle çıkmaza girer. Film, aşkı ve şerefi arasında kalan bir adamın kavuşamama öyküsü olmakla beraber, Cumhuriyet öncesi İstanbulu ve o dönemin sosyal değerlerini de konu ediniyor. Akad usulü ölçülü bu dram, izleyiciyi eski İstanbul sokaklarında nostaljik bir fotoğraf gezintisine çıkarıyor. Filmin kadrosunu Ayhan Işık, Leyla Sayar, Turgut Özakay, Efgan Efekan ve Melahat İçli oluşturuyor.

KIZILIRMAK KARAKOYUN

Nâzım Hikmet’in iki halk türküsünü birleştirerek öyküleştirdiği bu Anadolu efsanesi, Akad’la Yılmaz Güney işbirliğinin en çarpıcı örneklerinden biridir ve Güney’in kendi çektiği filmleri de etkilemiştir. Çoban Ali Haydar, oba beyinin kızı Hatice’ye vurgundur. Bu durum törelere aykırı olduğu için köyün erenleri bir şart koşarlar: Üç gün tuz yedirilen koyunlar, su içmeden dereyi geçebilirlerse kızı vereceklerdir. Âşık çoban bunu başarır, ama oba beyi kızını başkasına verir. Bunun üzerine tüm oba halkı ayaklanır. Kızılırmak Karakoyun, sade ve öz anlatım diliyle, efsanelerdeki zamansızlığı işlemesiyle ve Pir Sultan Abdal’ın türküleriyle yönetmenin üslup bakımından yeni bir evresini işaret eder. Lütfi Akad’ın Yılmaz Güney’le yaptığı bu ikinci filmde Nilüfer Koçyiğit ve Kadir Savun da yer alır.

DÖRT MEVSİM İSTANBUL

Akad’ın TRT için çektiği Doğuş, İstanbul Bir Şarkıdır, İstanbul Bir Özlemdir, İstanbul Bir Kavgadır başlıklı dört bölümlük belgeselde İstanbul dört mevsim üzerinden farklı yanlarıyla ele alınıyor. Dönemin yaşayan İstanbul’u, yer yer oyuncular kullanılarak ve dramatize edilerek anlatılıyor.

Bugünün pek çok ünlü oyuncusu, belgeselde 22 yıl önceki halleriyle karşımıza çıkıyor. Hemen hemen hiç dış ses kullanmadan, çoğu kez görüntü ve müziğin gücünden destek alarak bu büyük kentin insanları, onların yaşayış biçimleri, çalıştıkları, eğlendikleri, kavga ettikleri yerler görüntüleniyor. Dört Mevsim İstanbul, Akad’ın kamera arkasına geçtiği son çalışma oldu.

VESİKALI YARİM

Akad'ın bu kült filmi her ne kadar sıradan bir Yeşilçam melodramı gibi gözükse de, adı konulmayan, onu diğer örneklerinden ayıran bir şeyler vardır. “Evli miymiş sorsana! — Soramam... — Neden? — Ya evet derse?” Bu diyaloğa adeta direnen filmin hikayesi 1968 yılında İstanbul’da geçer. Sabiha bir sazda şarkı söylemektedir. Halil gözlerini ondan alamaz. Halil evli barklı, orta halli bir manavdır. Türkiye sinemasının bu kalbi kırık, hisli melodram klasiğini Sait Faik’in öyküsünden Safa Önal senaryolaştırmıştır. Romantizmi, nostaljisi, samimiyeti, hem estetik hem anlatısal incelikleriyle ve de imkânsız aşkın sahipleri Sabiha ve Halil performanslarındaki başarılarıyla unutulmaz bir başyapıt olarak kayıtlara geçmiştir. Filmin başrollerini Türkan Şoray, İzzet Günay ve Ayfer Feray paylaşıyor.

HUDUTLARIN KANUNU

Akad’ın memleket meseleleri üzerine film yapma aruzuyla yalın bir sinema anlatım yakalama arayışı bu filmde kesişir. Yılmaz Güney ile yollarının kesiştiği Hudutların Kanunu, sınır boylarında kaçakçılık yapan iki köylü üzerinden toprak ağaları ile sömürü, yozlaşma, yobazlık ve bozuk düzeni eleştiriyor. Zamanında üç kez sansür kurulu tarafından yasaklanan ve ulusal sinemanın ilk örneklerinden sayılan filmdeki kaçakçı Hıdır rolüyle Yılmaz Güney, 1967 Altın Portakal’da En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazanmıştı. Filmi, Lütfi Akad anısına 2011’de Cannes’da restore edilerek gösterilmişti. Bu seçkide de aynı kopyasından izleyeceğiz. (İstanbul/EVRENSEL)

 

ÖNCEKİ HABER

Mahpusu kene ısırdı iddiası!

SONRAKİ HABER

Yardım parası bahanesi: Kapıyı çaldık ama açılmadı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa