Meslek liseleri, ırkçı örgütlenmelerin hedefi
Erkan Aydoğanoğlu: Meslek liseleri, gençlik içinde ırkçı-şoven örgütlenmelerin en yoğun olduğu mekanların başında geliyor.
Sinancem ALİKOÇ
Dilan ORTAKCI
Ankara
Öğrencilerine akademik bir alan tanımayan, öğrencilerinin staj kisvesi altında sömürüye daha açık hale getirilen meslek liselerinde aynı zamanda gerici ve milliyetçi yapılar da baş gösteriyor. Eğitim Sen Eğitim Uzmanı Erkan Aydoğanoğlu, “Mesleki ve teknik liseler atölyeler ve fabrikalar için en önemli ucuz ve nitelikli iş gücü üretim merkezleri olmanın yanı sıra, kültürel alanda önemli ve dinamik bir özne olmalarından kaynaklı olarak milliyetçi-muhafazakar ideoloji ve söylemin en etkili olduğu, gençlik içinde ırkçı-şoven örgütlenmelerin en yoğun olduğu mekanların başında geliyor” diyor.
Mesleki eğitim nedir ve hangi amaçla yapılır? Hükümetin meslek liselerine olan ilgisini ve bu konudaki teşviklerini nasıl yorumlamak gerekir?
Mesleki ve teknik eğitim, toplumsal yaşamın her alanında ihtiyaç duyulan mesleklere hazırlayan ve yönelten, bireylere belli meslek alanlarında bilgi ve beceri kazandırmayı hedefleyen bir eğitim türüdür. Mesleki ve teknik eğitimin temel amacının toplumun ihtiyaçları doğrultusunda bireylere belirli bir mesleğin gerektirdiği bilgi, beceri ve uygulama yeterliliklerinin kazandırılması süreci olarak tanımlamak mümkün.
Hükümetin mesleki eğitime ilgisi ise, tamamen piyasanın ya da patronların “teknik eleman” ya da “ara eleman” ihtiyacından kaynaklanıyor. Bu nedenle mesleki eğitim söz konusu olduğunda sürekli olarak mesleki eğitimin payını yüzde 35’lerden yüzde 65’lere çıkarmayı hedeflediklerini söylediler. 2015 itibariyle bu oran yüzde 50’yi geçmiş durumda. Bu adımların atılmasının en önemli nedeni çalışan nüfusun yüzde 65’ini oluşturan ücretli emekçilerin çocuklarının, mensup oldukları sınıfa layık görülen meslek liselerine yönlendirilmesi, tıpkı anne-babaları gibi onların da işçi sınıfının potansiyel üyeleri olarak yetiştirilmesiydi.
Sermaye çevrelerinin ve hükümetin mesleki eğitime yaklaşımının, konuyu bir eğitim sorunu olmaktan çok ihtiyaç duyulan ucuz ve nitelikli iş gücü ihtiyacı olduğunu söylemek mümkün. Onların asıl istedikleri, yaptığı işte uzmanlaşmış, rekabetçi, girişimci, hepsinden önemlisi itaatkar bir iş gücü yaratmak.
Mesleki eğitim alanında asıl dikkat çekici nokta, diğer alanlarda olduğu gibi, kamu kaynaklarının özel okullara aktarılmasının bu alanda da uygulanması ve yoğun bir “özel meslek liseleri” furyasının başlamış olması. Eğitimde 4+4+4’e geçildikten sonraki 3 yıl içinde özel liselerin sayısı 2 kat artarken, özel mesleki ve teknik liselerin sayısının 20 kat artması dikkat çekici. 2012’de 21 olan özel meslek lisesi sayısı öğrenci başına 3 bin 500-5 bin 500 TL arasındaki teşvikler sonucunda 2015’te 429’a çıktı. Devlete ait meslek liseleri en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdayken, özel okulların çoğu kamu kaynakları ile desteklendi.
‘PİYASANIN İHTİYACI KARŞILANIYOR’
Patronların, holdinglerin “Meslek lisesi, memleket meselesi” projesini ve böyle bir söylem kullanılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Meslek lisesi, memleket meselesi” sloganı 2006 yılında Koç Holding ile Milli Eğitim Bakanlığı tarafından mesleki teknik eğitimi özendirmek ve öğrencileri bu alana yönlendirmek amacıyla Avrupa Birliği’nin de desteğiyle başlatıldı. Bugünden geriye doğru bakıldığında mesleki eğitim alanında hedeflerine tam olarak ulaşamamış olsalar da en azından okullaşma oranı açısından bir yol alındığı görülüyor. Ancak mesleki eğitim, “staj sömürüsü” olarak ifade edilen, ağırlığını işyerlerinde gerçekleştirilen pratik uygulamaların öğrenilmesine kaydırılmış durumda. Mesleki eğitim kurumlarında, geniş tabanlı bir mesleki-teknik eğitim yerine dar kapsamlı “iş eğitimi” yapılırken, istihdam konusunda en küçük bir destek ya da planlama olmayan bir eğitim sistemi ile karşı karşıyayız.
Patronların ve onların siyasal sözcüsü konumunda olan hükümetin, eğitim politikalarıyla yaratmak istediği düzenin her türlü piyasa değerlerini yücelten, bu değerleri sorgulamayan, sadece kendisine faydalı olanlarla ilgilenen ve “beşeri sermaye” olabilecek bireylerin yaratılmak istendiği bir düzen olarak karşımıza çıkıyor. MEB’in stratejik kalkınma planlarında ifade edildiği haliyle “özel sektörün eğitim alanına girme isteğinin desteklenmesi”, bu anlamda devletin “finansman desteği” sağlaması ve daha çok vatandaşın özel öğretim hizmetinden yararlanması hedefleniyor. Ailelerin çocuklarını devlet okulları yerine özel okullara yönlendirmeye başlaması bu planın başarılı bir şekilde işlediğini gösteriyor.
Mesleki eğitim üzerinden piyasanın ihtiyacı olan mesleki ve teknik iş gücünün karşılanması hedefleniyor fakat bunu yaparken bile bilinen anlamda çok yönlü bir mesleki eğitimden çok, tek boyutlu bir “iş eğitimi” uygulaması söz konusu. Bu durum da ister istemez mesleki ve teknik eğitimde ciddi bir nitelik sorununun ortaya çıkmasına neden oluyor.
‘GENÇLİĞİN DİNAMİZMİNİ SÖMÜRÜYORLAR’
Bugün meslek liselerinde ırkçı-milliyetçi ve gerici odakların rahatlıkla örgütlenmesini ve meslek liselerinin bu şekilde kuşatılmış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğitim sistemi ya da okullar, bir parçası oldukları toplumu nasıl yansıtıyorsa, bu okullarda verilen eğitimin, uygulanan açık ve gizli öğretim programının, topluma nüfuz eden milliyetçi-muhafazakar değerleri yansıtması kaçınılmazdır. 12 Eylül sonrasında oluşturulan tekçi yaklaşımlar, özellikle gençlik üzerinden biçimlendirilmiş, eğitim sistemi ve okullarda uygulanan öğretim programları bu biçimlendirmeyi sağlamak için son derece önemli ve belirleyici bir işlev görmüştür.
Eğitim programlarında kendisini açıkça belli eden tekçi, ırkçı-gerici ve ayrımcı ifade ve söylemlerin, milliyetçi muhafazakar yaklaşımın bütün okul türlerinde, özellikle meslek liselerinde okuyan gençler üzerinde belirgin bir etkisi vardır. Bu nedenle mesleki ve teknik liseler atölyeler ve fabrikalar için en önemli ucuz ve nitelikli iş gücü üretim merkezleri olmanın yanı sıra, kültürel alanda önemli ve dinamik bir özne olmalarından kaynaklı olarak milliyetçi-muhafazakar ideoloji ve söylemin en etkili olduğu, gençlik içinde ırkçı-şoven örgütlenmelerin en yoğun olduğu mekanların başında geliyor.
Türkiye’de gençlik, bir bütün olarak, geleceksizliğin kendisine kader olarak dayatıldığı, işsizliğin kemirdiği, nitelikli bir eğitim olanağından yoksun, umutsuzluk içinde olan bir kesim durumunda. Toplumsal yozlaşma ve çürüme en çok gençleri etkilerken, gençlik eşit olmayan koşullara, geleceksizliğe mahkum edilirken, önemli bir kısmı uyuşturucu, çeteleşme vb. etkenlere yöneliyor, hatta yönlendiriliyor.
Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal istikrarsızlık ve yıllardır diri tutulmaya çalışılan ırkçı, milliyetçi, gerici akımların bir bütün olarak gençliği, özellikle meslek liselerinde okuyan gençleri kendi saflarına çekmek için Ülkü Ocakları gibi çeşitli gençlik örgütlenmelerini kullanıyorlar. Dini ve milliyetçiliği kullanarak gençliği kendi saflarına çekmeye çalışan siyasal akım ve partiler, gizli-açık çeteler ve mafya benzeri örgütlenmeler aracılığıyla gençliğin dinamizmini sonuna kadar sömürüyorlar.
SERMAYENİN İHTİYACI İTAATKAR BİREY
Meslek liseleri içine itildiği sorunlardan ve bu okullarda okuyan gençler yaşadıkları ırkçı-gerici kuşatmadan nasıl kurtulabilir sizce?
Eğitimin hiçbir türü sistemli olarak toplumsal eşitsizlikleri yeniden üretmek ve pekiştirmek etkisine sahip olmamalıdır. Türkiye’de mesleki eğitim kurumları toplumsal cinsiyet ayrımcılığını destekleyen bir işleyişe sahiptir. Erkek ve kadın meslekleri gibi ayrımlar ortadan kaldırılmalı, mesleki eğitimde tek yönlü değil, çok yönlü eğitim anlayışı benimsenmelidir.
Eğitim söz konusu olduğunda, hangi tür ya da düzeyde olduğuna bakılmaksızın resmi ideolojinin üretimi ve yeniden üretimi açısından önemli bir işlevi olduğu bilinir. Sermaye, düşünen, sorgulayan, yanlış geldiğinde sesini çıkaran, tartışan, kısacası “resmi ideoloji”nin dışına çıkan nesiller istemez. Sermayenin ihtiyacı sorgulamayan, ne verilirse kabul eden, düşünmeyen, kısaca pasifleşmiş bireyler ve patrona koşulsuz itaat edecek bir iş gücü yetiştirmektir. Mevcut sistem eğitimiyle, kültürüyle, yasalarıyla, zor ve baskı aygıtlarıyla gençliğin eşitlik, özgürlük, demokrasi ve barış mücadelesi içinde yer almasını engellemek için seferber olmuş durumda.
Gerici, faşist, dinci akımlar gençliğe pek çok şey vadetmekte, ama sonuçta geriye hayal kırıklığına uğramış, gençliğini ve geleceğini yitirmiş bir harabe bırakmaktadır. Oysa gençliğin bugün içinde bulunduğu duruma bakıldığında, onların işçi sınıfının evlatları olarak hareket etmeleri, sömürü ve baskıya, yoksulluğa, işsizliğe ve geleceksizliğe karşı çıkmak için tüm nesnel koşullara sahip olduğunu görmek mümkün.