Plansız bir albüm çalışması: Ev Kayıtları
Vedat Yıldırım ve Cansun Küçüktürk ile ev buluşmalarında kaydettikleri şarkılardan oluşan 'Ev Kayıtları' albümünü konuştuk.
Faruk AYYILDIZ
Kardeş Türküler ve Bajar gruplarından tanıdığımız Vedat Yıldırım ile Cansun Küçüktürk, ev buluşmalarında kaydettikleri şarkıları “Ev Kayıtları” adıyla albüme dönüştürdü. Gündelik hayatımızın koşturmacasına göndermeler de yapan albümü konuşmak için Kadıköy’de Vedat Yıldırım ve Cansun Küçüktürk ile buluştuk.
Albümün dört yıllık bir çalışmanın sonucu çıktığını biliyoruz. Belki oluşum sürecini ve neden bu kadar uzun sürdüğünü anlatırsınız...
Vedat Yıldırım: Albüm yapalım diye yola çıkmadığımız, planlamadığımız için bir takım kayıtlar elimizde birikti. Cansun’un evinde yaptık bu kayıtları. Orada bir araya geliyorduk, kayıtlar birikince “böyle bir şey mi yapsak?” dedik. “Ev Kayıtları” deyince insanlar akustik gitar, vokal bekliyor ama bu albümde bayağı prodüksiyon var. Tümüyle ben ve Cansun idik, başka enstrüman çalan biri de gelmedi. Evde zaman içerisinde biçimlendi. Bir şeyleri kaydettikten sonra da onu bozmadık, hep öyle gitti. Mesela ilk şarkıların kayıtlarını ses kartına kaydettik, o kart biraz kalitesizdi. Daha iyisini aldık, o eski kayıtları yeniden mi girsek diye denedik ama olmadı, havasını bozdu. O yüzden kaydettiğimiz gibi devam ettik.
İkiniz de Bajar grubundasınız. Grup, devam ediyor mu ve neden grubun dışında bir çalışma yapıldı acaba?
Vedat Yıldırım: Bajar devam ediyor. Biz ikimiz Kadıköy’deyiz, evlerimiz çok yakın. Bajar dışında da bir araya geliyoruz, deniyoruz. Biraz onun ürünü, sohbet albümü gibi yani.
Bajar’ın politik kimliği, şarkıları var. Siyaset ya da politika ‘Ev kayıtları’ albümünün neresine temas etti ve ya öyle bir durum oldu mu?
Cansun Küçüktürk: Ev kayıtlarında siyasi bir politizm yok. Bajar’da toplumsal, sınıf problemleri üzerine daha çok temas var. Ev Kayıtları’nda birebir siyaset üzerinden bir şey yok. Ama politikayı düşünen insanların ürettiklerinin bir tarafında o koku mutlaka vardır. Bu albümde de gündelik hayata, sıkıntılara dair bazı ipuçları olduğunu düşünüyorum. Yani aşk albümü değil, bunu kötülemek açısından söylemiyorum. Mesela Söğütlüçeşme üzerine bir şarkı var, Söğütlüçeşme’de gelen giden insanların durumlarına bakıyorsunuz, izliyorsunuz ve üzerine bir şeyler yazıyorsunuz. Biraz davetkar albüm oldu aslında.
Vedat Yıldırım: Bajar’da “Serhildan” gibi direkt “ajitatif” diyebileceğimiz şarkılar var. Ev Kayıtları’ndaki olay, biraz daha gündelik hayatın siyaseti diyebileceğimiz mesele aslında.
Evlerinizin yakın olması dışında, büyük kentlerde yaşayan insanlar için evde bir şeyler yapma fikrinin daha cezbedici olduğunu da söyleyebilir miyiz? Yani stüdyo yerine ev, daha mı rahat hissettiriyor?
Cansun Küçüktürk: Stüdyoya girdiğiniz zaman belirli bir zamanınız oluyor, belirli ücret ödüyorsunuz. O süre içerisinde bir ürünü bitirmeniz gerekiyor. Piyasada sadece kayıtlarda çalarak hayatını kazanan çok profesyonel müzisyenler var.
Bu insanlarla da çalışabilirsiniz. İnsanları ararsınız, “Çarşamba 14:00 – 15:00 arası müsaitseniz, gelip çalar mısınız?” diye sorarsanız. Gelir notaya bakar, icra eder ve gider. Ama bunun altında ne var, şarkı ne anlatıyor, beste kimindir diye kafa yormazlar. Dolayısıyla bir şekilde stüdyolarda yapılan kayıtlarda organik bağı yakalamakta güçlük çekiyorsunuz. İlla kötü anlamda söylemiyorum bunu, çok iyi ürünler de oluyor. Ama evin esprisi şu; kayıt imkanı da var. Aklımıza bir fikir geldiği zaman kaydederek düşünen insanlarız.
Yani evde üretmek yaratıcılığı arttırıyor mu?
Cansun Küçüktürk: Aklınıza bir fikir geldiğinde duygusuyla geliyor. Bir ruh, duygu haline bürünüyorsunuz ve enstrüman çalışıyorsunuz. O da duygusuyla geçiyor. Bunu 1 yıl sonra yeniden kaydedeyim dediğinizde o duygudan arınmış, unutmuş ve bambaşka bir ruh halinde oluyorsunuz. Bu sadece teknik bir mesele değil, ruh meselesi de ayrıca.
ZAMAN – MEKAN İLİŞKİSİ ALBÜMÜN RUHU OLDU
Evde prodüksiyon, kayıt sistemini kurma işi kolay oldu mu?
Vedat Yıldırım: Teknoloji ucuzladığı için evde kayıt yapabiliyoruz. Eskiden kaydetmek pahalı işti ama artık öyle değil. Büyük orkestra olsaydı evde kaydedemezdik, ancak iki kişi olunca olanak oluyor. Bajar ya da Kardeş Türküler olsa evde yapamazdık tabii. Zaman, mekan ilişkisi albümün ruhunu oluşturdu.
Cansun Küçüktürk: Ev ortamlarını çok küçültmemek diğer stüdyo ortamlarını da çok büyütmemek lazım. Türkiye’de birkaç tanedir gerçekten çok iyi kayıt yapabildiğin stüdyo. Onun dışındakiler küçük odalar, mekandan kopartılmış, mikrofonlama tekniği olarak herhangi bir özgün fikir kullanılmayan stüdyolar. Dizi müziği piyasasından sonra kayıt işleri çok hızlandı ve özensizleşti aslında. Yeri geldiğinde evde çok daha özenli kayıtlar yapılabiliyor. Zaman probleminiz yok, istediğiniz kadar deneyebiliyorsunuz. Bu deneyleri stüdyoda çok yapamıyorsunuz.
Albümün konserleri de oluyor. İlk yorumlar, tepkiler nasıl?
Vedat Yıldırım: Yeni bir albüm, gelen tepkiler fena değil gibi. Bajar ilk çıktığında da, bizi Kardeş Türkülerden bilenler “Abi nereden çıktı ya, sen türkü söylemeye devam et” diyordu. “Sadık dinleyici” vardır ya, seni hep öyle görmek isteyen, ama bizim değişken bir tarafımız da var. Bu da İstanbul’dan kaynaklanıyor. İstanbul’da hayatımız çok çetrefilleşti. Algı dünyamıza birçok şeyler doluyor. Ev kayıtları olduğu için “sound” farklı falan ama Ankara’da konser verdik, gelen tepkiler iyiydi. Gelen insanlar arasında Kardeş Türküler’i, Bajar’ı bilenler de vardı ama bilmeyenler de vardı.
Albümde Kürtçe şarkılar da var...
Vedat Yıldırım: Evet, bir Kürtçe, bir de Zazaca şarkı var. Kurmancî olan aşk şarkısı. Zazaca olanın hikayesi ise şöyle: 10 yıl önce falan Kardeş Türküler ile Hollanda’ya konsere gitmiştik. Dersimli bir ağabey gelmişti, 12 Eylül darbesinden dolayı terk etmiş, memlekete geri dönemiyor. Hollanda öyle bir yer ki, dümdüz bir ülke. Tepe bile yok. Ağabey de Dersimli, dağlara alışmış, “Bunalıma girdim” demişti. “Bir yol buldum” deyip evine davet etti bizi. Gittik, evin bahçesi var ve 2 metrelik bir Munzur dağı yapmış. Teknolojik, düğmeye basıyorsun lamba yanıyor, Munzur suyu falan akıyor. “Biz de kendimizi böyle avutuyoruz” demişti. Onun üzerine “her yer Dersim” diye şarkı yaptık.
‘KÜRTÇE OLMASA ÇOK ÜNLÜ OLURDUNUZ’
Albümde Kürtçe, Zazaca şarkıların olmasına nasıl tepkiler geldi?
Vedat Yıldırım: Türkiye’deki toplumsal buluşma, barış zeminleri azaldıkça buluşma projeleri sıkıntı yaşıyor. Bu albüm sadece Türkçe olsaydı daha çok insana ulaşırdı. Çünkü o zaman dolaşım ağları rahatlıyor, kırmızı çizgiler kalkıyor. Bajar, sırf Kürtçe müzik de yapıyor diye birçok yere gidemiyor. İzmir’e gidemiyor mesela, oradaki mekanların çoğunda çalamıyor. “Burada Kürtçe çalarsan hoş karşılanmaz” deniyor. Ama bizim hayatımız bu, iki dil de var. Ne yapalım yani, bir tarafımızı keselim mi? İstanbul’da yaşıyoruz, iki dili de kullanıyoruz.
Cansun Küçüktürk: Bu doğal gelişti. İlla Kürtçe olsun diye konuşmadık, kendiliğinden çıkıyor. Vedat Kürt ve onun müziğini yapıyor. Ne yapalım yani, yapmayalım mı? “Bunda bari Kürtçe olmasaydı” diyenler de çok oldu. Bajar’da da çok oluyor bu, “Kürtçe yapmasa çok ünlü bir grup olur” deniyor. Ama dediğim gibi illa sadece Kürtçe olsun ya da Türkçe olsun gibi bir kaygımız, konuşmamız yok.
EVDEKİ PROJELER DEVAM EDEBİLİR
Ev ortamı tam olarak sardı mı, yeni projeler çıkar mı?
Cansun Küçüktürk: Zaten evde buluşuluyor sürekli. Vedat’ın dediği gibi yakınız ve müzik dışında da görüşüyoruz. Dertleşmek olsun, film izlemek olsun. Bu onun ürünü aslında. Bundan sonra ne çıkar zaman gösterir.
Vedat Yıldırım: Belki sokakta yaparız bir dahaki kayıtları; “Sokak Kayıtları.” Önemli olan hayallerinizi gerçekleştirebilmek, sokağın da ayrı bir sesi var.
Cansun Küçüktürk: Hayattan koparmamak aslında, hayatın parçası olmak bir yerde.
Vedat Yıldırım: Projeci olmak bir yerde. “Kardeş Türküler, Bajar var tamam o zaman” deyip durmak değil, başka işler yapmak gibi.
Cansun Küçüktürk: Belki müzik ürünü bile olmaz.
Nasıl mesela?
Cansun Küçüktürk: Vedat şiir yazıyor, ben bir şeyler çiziyorum.
(Fotoğraflar: Senem Sinem)