Hukuk devleti söylemi bir safsata
İzmir’de Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir dava devam ediyor. KCK davası olarak adlandırılan davalardan yalnızca birisi. İddianame 84 sayfadan oluşuyor; dosyanın tamamı ise 7-8 klasörden. Devam eden 24 sanıklı davadaki üç müvekkilimden ikisi 7 aya yakın; birisi 1 yılı aşkın süre tutuklu kaldı. Peki, müvekkillerimin “suçu” neydi? Seçimlerde oylarını verdikleri BDP’nin bazı halk toplantılarına katılmak. Nitekim binlerce sayfalık dosyada bunun aksini gösterir bir kelime dahi yok. E klasörlerde neler var? Dünyadaki herkesin arama motoruna birkaç kelime yazarak ulaşabilecekleri sanıkları bağlamayan internet çıktıları! Bir de mesela müvekkillerimden birinin BDP ilçe binasına girerken fotoğrafı çekilmiş ve dosyaya delil olarak konulmuş. Büyük suç! Müvekkillerim 30 yıldır Aydın’da yaşayan, evli, çocuklu, 24 saatinin ne şekilde geçtiği bilinen kişiler. Ama birden bire “terör örgütü üyesi” oluverdiler. Akşamdan sabaha! Aynı durum diğer sanıklar için de geçerli elbet. Bu devasa dosya, iki ihbar mektubundan yola çıkılarak hazırlanmış. İhbar mektuplarının akıbetinin araştırılmasını talep ettik. PTT’den gelen cevap şöyle: “tarihin mahalli pazara rastlaması nedeniyle göndericinin mektubu kalabalıktan faydalanarak kayıtsız olarak gönderdiğinin düşünüldüğü, kayıtsız gönderilere ait merkezlerinde ayrı bir belgenin tutulmadığı”. Yine polisin e-posta adresine ihbar mektubu gönderen kişilerin “Aydın merkez kayıtlarında yapılan tetkiklerde şahısların kayıtlarına rastlanılamamış, il ve ilçelerde yapılan araştırmalarda şahıslar hakkında herhangi bir bilgi ve belgeye ulaşılamamış.” İşte “hukuki” delil bunlar… Mahkemenin tutuklama gerekçeleri ise hep aynı: Kaçma şüphesi, delilleri karartma tehlikesi vs. Mahkeme’ye sordum, müvekkil hangi delilleri karartacak? Olmayan deliller nasıl karartılır söyleyiverin hele ki hukuki bilgimiz artsın. Müvekkilim neden kaçacak, nereye hangi parayla kaçacak? Böyle zamanlar insanın her ne kadar olup bitenin bilincinde de olsa havsalasının durduğu anlar. 2 yıldır devam eden bir yargılama süreci ve 2 yıldır neden hapiste olduklarını bilmeyen insanlar… Koskoca mahkeme, koskoca hakimler, savcılar, mahkeme salonları, sayfa sayfa tutanaklar, klasörler… Orta yerde suç, delil, belge, beyan vs. yokken “durduk yere” başlatılan koskoca bir yargılama… Demek ki neymiş “hukuk devleti” böyle bir şeymiş. Evet, hukuk devletiyiz. Hukuk, sistemin koruyucu zırhı, sistemi meşrulaştırma aracı nitekim. 12 Eylül hukuku da hukuk sistemi değil mi devam edegelen? Hukuk sistemimiz, rutin hayatını yaşayan insanların birden kendilerini cezaevinde bulmalarına, özel yetkili mahkemelerde, özel kanunlar uyarınca yargılanmalarına cevaz vermiyor mu? Meclis, bir kişiyi koruma altına almak için yasa çıkarmıyor mu? KHK’larla hükümet yasama erkini kullanmıyor mu? “Hukuk devleti” söylemi bir safsata. Bunu en iyi yargılananlar ve aileleri biliyor. Ne mahkemelere ne hukuka ne adalete inanıyorlar. Sermaye düzenine ve onun su taşıyıcısı AKP hükümetine karşı durulmadan “hukuk devleti”nin ve yargının bağımsızlığının savunulması bu nedenle ya kötü niyetlidir ya da safdilliktir. Temelini iktisadi sistemin oluşturduğunu fark edince hukuktan yüz dönen Marks demiş vakti zamanında: “Burjuvazinin kanun kitabında bir sayfa yazılı öteki sayfa boştur. Yazılı yasalara uymak halk için zorunluluktur. Sermaye sahipleri burjuvalar ise bu yazılı yasalara uymak zorunda olmadıkları gibi boş sayfalar onların ihtiyacına uygun olarak yeni yasaları yazmak içindir.”
* Aydın Barosu
Evrensel'i Takip Et