04 Haziran 2016 00:26

‘Karanfilli Adam'ın hikayesi

Seyit Aldoğan, Nâzım Hikmet'in 'Karanfilli Adam' şiirinin Yunan kahramanı Beloyannis'i yazdı.

Paylaş

Seyit ALDOĞAN

Karanfilli Adam
“Seher karanlığında,
Projektörlerin ışığında,
Kurşuna dizilen beyaz karanfilli adamın
Fotoğrafı,
Duruyor üstünde masamın.
Sağ eli
Tutuyor karanfili
Bir ışık parçası gibi yunan denizinden.
Karanfilli adam
Ağır kara kaşlarının ardından
Bakıyor cesur çocuk gözleriyle,
Hilesiz bakıyor.
Türküler ancak böylesine hilesizdir
Ve ancak komünistler
And içer böylesine hilesiz.
Dişleri bembeyaz:
Gülüyor Beloyannis.
Ve elindeki karanfil,
Bu yiğit,
Bu rezil
Günlerde
Söylediği sözlerden biri gibi insanlara...
Mahkemede çekildi bu fotoğraf.
İdam kararından sonra.”

(Nâzım Hikmet/Moskova)

Yunan halkı 1941-1944 yılları arasında yaşanan  Nazi işgaline karşı kahramanca direnmiş ve işgale son vermişti. İşgal yıllarında Yunanistan Komünist Partisi (KKE) tarafından kurulan Yunanistan Ulusal Kurtuluş Cephesi (ELAS) ve cepheye bağlı olan ulusal kurtuluş ordusunun (EAM) saflarında yüz binlerce savaşçı vardı ve kitleler içinde de ciddi bir desteğe sahipti. 1917 Ekim Devriminin emperyalist merkezlerde uyandırdığı korku fırtınası bu defa Yunanistan’ın dağ ve şehirlerinden esmeye başlamıştı. Yunanlı komünistler devrim ve sosyalizm şiarlarıyla artık iktidara doğru yürüyorlardı. Zaten bir çok bölge ELAS’ın kontrolü altındaydı.
1945 yılında daha fazla “kan dökülmemesi” gerekçesiyle yunanlı komünistler ve gerici yönetim arasında, İngiltere devletinin de gözetimi ve katılımıyla “Varkiza anlaşması” imzalanmıştı. ELAS elindeki bütün silahları bırakmış ve silahlı birimleri dağıtmıştı. Anlaşmadan hemen sonra ise korkulan olmuş ve ülke genelinde komünistlere karşı sürek avı başlatılmıştı. Çok sayıda komünist ve yurtsever katledilmiş, işkencelerden geçirilmiş, binlercesi cezaevlerine konmuştu. Katliam ve saldırılar iç savaşa yolaçmıştı. 1946 ve 1949 yılları arasında süren iç savaş sırasında parti örgütleri ya dağılmış yada etkisiz duruma gelmişlerdi.
Bu yıllar boyunca asker- kontracı devlet güçlendirilmiş, devlet ve yönetim kurumlarında bu yönde temizlikler yapılmıştı. Toplumun yarısı diğer yarısına karşı düşmanlaştırılmış, milliyetçi gerici hava eşliğinde ilerici ve muhalefet adına ne varsa “hain” ilan edilmişti.
Süreç boyunca çok sayıda komünist kadro ve yurtsever Sovyetler birliği’ne ve Polonya, Çekoslovakya gibi halk iktidarlarının hakim olduğu ülkelere gitmek zorunda kalmıştı. Partinin toparlanma süreci başladığında ELAS içinde önemli görevlerde bulunmuş olan Merkez Komitesi Üyesi Nikos Beloyannis parti kararıyla Yunanistan’a gönderilmişti. Beloyannis engel tanımayan bir komünistti. Nazi işgali sırasında yunan polisi tarafından yakalanmış ve Nazilere teslim edilmiş olmasına rağmen yoldaşlarıyla beraber Nazilerin elinden kaçmış ve yeniden parti faaliyetlerine dönmüştü. Partili yaşamı boyunca hiç bir fedakarlıktan kaçınmamış, güçlü örgütsel yetenekleri, mücadele ve partisine bağlılığı ile kitleler içinde büyük saygınlığı vardı. Aynı zamanda  iyi bir ajitatör ve akademisyen özellikleriyle de öne çıkıyordu. Yunanistan’ın sosyoekonomik yapısına ve işçi sınıfı hareketine ilişkin çok önemli çalışmalar yapmış kitaplar yazmıştı.

Hareketin toparlanması ve partinin yeniden ayakları üzerine dikilmesi amacıyla geri döndüğü ülkesinde terör ve zulüm devam ediyordu. Kopan ilişkiler, dağılan birimler, atıl bir konumda illegal yaşama devam eden partililer, sürekli kesintiye uğrayan örgütsel faaliyetler!.. Beloyannis partinin ayakta kalan diri güçleri ile kısa sürede ciddi anlamda örgütsel-politik bir çalışma başlatmıştı. Yayın organı yeniden yapılandırılmış, ilişkiler kurulmuş, birim faaliyetleri hissedilir olmuştu.

Beloyannis’in  parti faaliyetleri doğrultusunda kararlaştırılmış bir randevu için Atina’nın merkezi semtlerinden birinde bulunan eve gitmesi gerekiyordu. Ancak daha kapıya yönelmeden dışarıda kalmayı başaran evin kızı Beloyannis’e uzaklaşması için işaretler yapmış ve onu evde karakol kuran polislerin tuzağına düşmekten kurtarmıştı. Hemen bir taksiye binip oradan uzaklaşarak tehlikeyi atlatmıştı. İlerleyen saatlerde, Parti Genel Sekreteri (Nikos Zahariadis) tarafından kendisine iletilen bir başka randevuya gitmek üzereyken güvenlik sorunu nedeniyle gitmemeyi ve randevuya başka birini göndermeyi daha uygun bulmuş, taksiye binerek, kendi yerine randevuya göndereceği Kalofolyas adlı partiliyi bulacağı eve  gitmişti. Söz konusu ev parti faaliyetleri için kullanılıyordu ve eve gelen sınırlı sayıdaki partililer her defasında evin güvenlikli olduğuna dair parola işaretini görmeden içeri girmiyorlardı. Her randevu sonrasında ise parola işareti değiştiriliyordu. Randevusuz gittiği için yeni bir parola işareti tesbit edilmemişti. Bir önceki randevunun işareti olan kapı koluna asılı ip olduğu yerde duruyordu. Ancak adımını içeri attığı gibi polisle karşı karşıya kalmıştı. Birkaç gün sonra ise aynı eve gelen eşi Elli Pappa* tutuklanacaktı.** Tarih 20 aralık 1950’yi gösteriyordu.

‘SİZ YUNANİSTAN’I YARGILIYORSUNUZ’

Mahkeme 19 ekim 1951 de başladı. Toplam 90 devrimci yargılanıyordu aynı davadan. Beloyannis ülkeyi bölmek amacıyla yasa dışı örgüte üye olmak ile suçlanıyordu. Mahkeme heyeti arasında yer alanlardan biri de daha sonra 21 Nisan 1967 de albaylar cuntasının gerçekleştirilmesinde yer alan ve cuntanın başı olan olan Albay Yorgos Papadopulos’du. Mahkeme 16 nisanda son bulmuş, 12 kişi ölüm cezasına çarptırılmıştı. Karar ulusal ve uluslararası planda tepkilere yol açmış ve geniş bir kamuoyu oluşmuştu. Bir çok ülkede kampanyalar örgütleniyordu. Dönemin başbakanı Nikolaos Plastiras ölüm cezalarının yerine getirilmeyeceğini açıklamak zorunda kalmıştı.

Aynı süreçte polis kaynakları Atina’nın Kallithea ve Glifada semtlerinde telsiz cihazlarının yakalandığını kamuoyuna duyuruyordu. Var olan suçlamalara Sovyetler Birliği’ne “ajanlık yapmak”da eklenerek mahkemenin yeniden yapılmasına karar veriliyordu. İkinci mahkeme 15 şubat 1952’de sıkıyönetim mahkemesinde görülmeye başlamıştı.

Beloyannis mahkemede yaptığı politik savunma ile kendisini mahkum edenleri defalarca mahkum ediyor, maskelerini düşürüyor, Kendilerini “ajanlık” ile suçlayanların uşaklığını kanıtlıyordu. Mahkeme heyetinin ise bir an önce davayı sonlandırmak niyetinde olduğu belliydi. Ancak uluslararası basın ve kamuoyunun mahkemeyi yakından takip etmesi nedeniyle bazı hukuksal prosedürlerden kaçamıyor, Beloyannis’in göstermelik yargılanmayı ve iddianameyi yerden, yere vurmasına engel olamıyorlardı.
Beloyannis, ajanlık ve hainlik suçlamalarına karşı haykırarak şöyle diyordu.
“Bağımsızlık, özgürlük ve barış için mücadele eden Yunanistan Komünist Partisinin Merkez Komitesi üyesi olduğum için beni yargılıyorsunuz. ”

Komünist olmak zaten “”hain” olmak anlamına geliyor, diyordu tescilli faşistlerden oluşan mahkeme heyeti. Beloyannis kararlı ve cesur duruşuyla her soruya komünist kararlılık ve tutarlılıkla cevap veriyordu:
“Her komünistin ajan olduğu, yunanlı olmadıkları ve Yunanistan Komünist Partisinin de yunan partisi olmadığı noktasına kadar geldiniz. Bu şerefsizce bir yalandır. Biz aynı zamanda yurtsever bir partiyiz ve ülkemizin bağımsızlık ve özgürlüğü için mücadele ediyoruz.” Hükümet ve yargıçlar, yunanlı komünistleri ve komünist ideolojiyi mahkum eden bir mahkeme tasarlamışlardı ama Beloyannis yaptığı savunmayla onları sanık sandalyesine oturtuyordu.
“Beloyannis- Bize merkez komitesinin kararlarını aktarmak için konuştuğumuzu ve savunma yaptığımızı söylüyorsunuz öyle değilmi?
Yargıç- Evet öyle.
Beloyannis- KKE merkez komitesinin kararlarında ekmek, demokratik özgürlükler ve barış için mücadele edildiği söyleniyor değil mi.?
Yargıç-Evet
Beloyannis- Bu durumda özgürlük, barış ve ekmek mücadelesi Yunanistan’a karşı suç işlemek anlamına geliyor olsa gerek.  
Yargıç- Yok!..”

Mahkeme heyetiyle yaptığı bu kısa polemiğin ardından Beloyannis o gün ağzı kuruyana kadar konuşmuştu. Ağız kuruluğundan dili sürçüyordu. Mahkeme heyetinden bir bardak su getirtmelerini isteyince mahkeme yargıcı;
-Burası kahvehane değil, diye bağırmıştı.  Beloyannis uzun konuşmasına devam etmiş ve konuşmasını şöyle tamamlamıştı:
“Biz ülkemizi ve halkımızı bizi yargılayan sizlerden daha çok seviyoruz. Bunu özgürlüğü ve bağımsızlığı tehlikeye düştüğünde ve toprakları işgal edildiğinde kanıtladık. Biz ülkemizin güzel günler görmesi için mücadele ediyoruz. Açlık ve savaşların olmadığı bir ülke için, insanların rüya ve umutlarının ölçü alındığı şafakların sökmesi için. Bu uğurda gerekirse canımızı bile vermeye hazırız. Bizi yargılamak, barış için verilen mücadelenin yargılanması demektir. Siz Yunanistan’ı yargılıyorsunuz. ”

KARANFİLLİ ADAM DÜŞMANLARININ ÖNÜNDE ÖLÜMÜ YENMİŞTİ

Mahkeme süreci boyunca uluslararası kampanyalar güçlenerek devam etmişti. Nâzım Hikmet bu süreçte “karanfilli Adam” şiirini yazmış, Pablo Picasso ise portresini çizmişti. Her ikiside bu yiğit devrimci komünistin hergün mahkemeye beyaz bir karanfille çıkmasından esinlenmişlerdi. Beloyannis idam cezasına çarptırıldığında elindeki karanfili sevgi dolu gözlerle eşine verirken flaşlar patlamış, akıllardan silinmeyecek o kare ortaya çıkmıştı.
Tarihler 30 mart 1952 yi gösteriyordu. Beloyannis ve diğer üç yoldaşının; Dimitris Bacis, Nikos Kalumenos ve İlias Argiridis’in kaldıkları hücrelerin kapıları gıcırdayarak açılmıştı.
-Kalk Niko... Demişlerdi. Korku dolu gözlerini göreceklerini beklemişlerdi. Oysa Beloyannis son derece rahat ve cesurdu:
-Galiba hava almaya çıkıyoruz.. demişti gülerek.
-Evet sizi öldürmeye götürüyorlar.
Günlerden pazardı ve saatler sabahın 4.12’sini gösteriyordu. Naziler bile pazar günlerinde idam kararlarını yerine getirmiyorlardı. Elleri kelepçeli olarak Gudi semtinde bulunan askeri bölüğe götürülen dört komünist yoldaş farların ışığı altında, aynı anda patlayan silahlardan çıkan kurşunlarla yere düşmüşlerdi. Ortalık henüz karanlıktı.
İdamlarından hemen sonra Yunan Komünist Şair Yannis Riços şu dizelerle duygularını dile getirmişti:
“Beloyannis bir kez daha bize nasıl yaşanılıp, nasıl ölüneceğini gösterdi/ Ölümsüzlüğün kapılarını açtı, bir karanfille/ Karnlığa inat, gülümsemesiyle aydınlattı dünyayı.”
Nâzım Hikmet’in “Karanfilli Adam” şiiri ve Picasso’nun karanfilli adam portresi Nikos Beloyannis’in devrimci yaşamı ile beraber daha bir anlam kazanmaktadır. Nikos Beloyannis, egenin iki yakasındaki halkların sadece sirtaki –halay ile sınırlı dostluk ve kardeşliklerinin olmadığını, herşeyden önce mücadelede de kardeş olunduğunu  kanıtlayan gerçek bir hikayenin adıdır. Onun devrimci komünistliğini okurken Deniz’lerin akla gelmemesi mümkün değil. Darağaçlarında, idam mangaları önünde, işkencelerde aynı şeyleri söylemiş aynı rüyaları bırakmışlar geride kalanlara.
 Halklar sadece birbirlerine benzemekle kalmıyor!.. Kaldı ki bir insan nasıl kendisine benzer ki. Benzemiyoruz aynıyız demek herhalde en doğru olandır.

* Elli Pappa: Beloyannis Polonya’dan döndüğünde Elli ile parti faaliyetleri
içinde tanışmıştı. Elli önemli görevler üstlenen bir partiliydi. Beloyannis gibi o da idam cezasına çarptırılmış ancak hamile olduğu için idam edilememişti. Pappa, kitapları türkçeye de çevrilen Dido Sotiriu’nun kardeşidir.  

** Beloyannis’in yakalanması ile ilgili bilgiler sonraki yıllarda Elli Pappa tarafından açıklanmıştır.

ÖNCEKİ HABER

'Türkiye medyası tek kanallı: Tayyip Erdoğan kanalı'

SONRAKİ HABER

Başak Yavuz: Biz olmayı öğrendim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa