Genç hayallerim o fırçadaki saç tellerinde kaldı
Kadın sinirden kıpkırmızı kesilmiş suratıyla sordu “Fırçamla saçlarını mı taradın!”

Hülya ZABUN
Kadın sinirden kıpkırmızı kesilmiş suratıyla sordu “Fırçamla saçlarını mı taradın!” On yedi yaşın ergenliği, yoksulluğu, utangaçlığıyla ‘Ben neden daha önce düşünemedim fırçayı temizlemeyi’ diye geçirdim zihnimden. Kendimi örümcek ağına takılmış böcek gibi hissettim. Tam otuz yıl önceye götürdü yaşadıklarım…
Arkadaşım arayıp “Toz Bezi diye bir film gelmiş, ama acele etmeli, iki gün var gösterimden kalkmasına, arkadaşlarla ayarlayabilirsek gidelim” dedi. Nasılmış, kiminmiş derken ödül aldığını ödülünü Cizre’de ölen kızını buzdolabında saklayan anneye ve barışı isteyen tüm annelere ithaf ettiğini bir çırpıda öğrendim.
Hemen ev temizliğinde, hastanede, büroda vb. çalışan kadın arkadaşlarımı aradım. Sonra, aramızda sinemaya hiç gitmemiş kadınların olması, filmi seyretmememe rağmen sırf yönetmeninin barışı isteyen kadınlara ithaf ettiği bir film olmasından kaynaklı öve öve bitirememiş olmanın ve nasıl bir tepkiyle karşılaşacağımı bilememenin heyecanı ile karışık neşeli bir Beyoğlu turu… Diyarbakırlı olduğunu öğrendiğimiz ve sevinerek girdiğimiz kafedeki çay paralarının bizi hezimete uğratmasıyla Beyoğlu Pera Sinemasında bekleme salonundaydık artık.
Hayatı her anlamda yaşayan ve yaratan biz kadınlar bir araya gelir de durumumuzdan espriler çıkarmaz mıyız? Genç bir kızcağız yanımıza yaklaştı usulca, “Siz bir dernekten ya da vakıftan mı geliyorsunuz? Enerjinize bayıldım” dedi. Arkadaşlardan biri “Yok yavrum, ev işinden geliyorum” demez mi. Gülüşmelerle koltuklarımızı bulmak için biletlerimizi verdiğimiz yer gösterici bizi beğenmemiş olacak ki hışımla oturttu.
İzleyiciler genelde kadındı; demek ki bu film kadınları ilgilendiriyor diye aklımdan geçirdim. Pür dikkat seyre daldık. Bizi, yaşanmışlıklarımızı anlatıyordu. Hayal ürünü değildi. Ara ara arkadaşlarımı çıkışta bana verecekleri tepkileri göğüslemek üzere gözlemliyordum. Hatun’un kimliğini gizlemek zorunda kalmasından, aşağılanmasından dolayı Dersimli emekli öğretmen Ayşe hocamın gözlerinde yaş vardı. Kocasının sorumluluktan kaçan Kürt kimliğinden, eğitimsizliğinden, sahipsizliğinden çocuğuyla yaşam mücadelesi veren Nesrin’le aynı kaderi, yaşamı paylaşan hemşire Gülten’in ara ara yorgunluktan uyuklasa da nefret saçan gözlerini… Felç olma riskine rağmen çalışmak zorunda olan Sevgi’nin “Sanki hem emeğimizi, hem bizi satın alıyorlar” sözlerini…
“Cefo nereye gitti?”, “O kahve fincanı neden açılmadı?”, “Nesrin pes mi etti?” gibi soru işaretleriyle çıktık salondan. Yüreğimiz yorgun, son minibüse yetişmek için var hızımızla Beyoğlu’nun artık sakinleşmeye başlayan caddesinde ilerledik. Ama hafızam hala annemin çaresizlikten beni çocuk yaşta çalışmam için yatılı verdiği o evdeydi. İsteyip de giyemediklerin, görüp de yiyemediklerin, izin almadan banyo yapamadığın bir yaşam… Neden? Şimdi cevabını biliyorum ama, benim genç hayallerim o fırçadaki saç tellerinde kaldı.
Evrensel'i Takip Et