13 yıllık AKP iktidarı ekolojik yıkımın adı oldu
5 Haziran Dünya Çevre Günü'ne, AKP'nin 13 yıllık iktidarı boyunca izlediği rant ve savaş politikalarının yol açtığı ekolojik tahribatla giriliyor
Selman ÇİÇEK
Cihan BAŞAKÇIOĞLU
1972 yılında İsveç'in Stokholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler (BM) Çevre Konferansı'nda alınan kararla 5 Haziran tarihi, Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi. Dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi Türkiye'de de bu güne ilişkin özel kutlama etkinlikleri yapılması planlansa da, günden güne büyüyen ekolojik kıyım nedeniyle bu kutlamalar daha çok birer protesto niteliğinde geçiyor.
Rant odaklı projeler, HES'ler, RES'ler ve tüm dünyanın enerji üretiminde terk ettiği termik santral projeleri halen Türkiye'nin gündeminde önemli bir yer kaplar durumda.
59 ilde 478 HES'in bulunduğu Türkiye'de 61 daha 534 HES yapılması planlanıyor. HES'ler başta Doğu Karadeniz illeri olmak üzere hemen her bölgeye yayılmış durumda. Öte yandan İzmir ve Muğla başta olmak üzere toplamda 20'in üzerinde termik santral mevcut. Ayrıca İzmir için 'RES'lerin başkenti' demek mümkünken şirketlere yeni RES lisansları verilmeye devam ediyor. Yine Ege Bölgesi maden ve yapı malzemesi çıkarımı yüzünden tahrip edilirken altyapı, ulaşım ve kentsel dönüşüm politikalarından dolayı en çok tahribat gören bölgelerden biri Marmara Bölgesi oldu.
İSTANBUL'UN DEV PROJELERİ EKOLOJİYİ YOK ETTİ
Geçtiğimiz yıl kutlanan Dünya Çevre Günü'nden bu yana geçen bir yıllık süre içerisinde ekolojik ve kültürel yaşam ağır darbeler aldı.
Rant ve talanın had safhaya ulaştığı AKP iktidarının 13'ncü yılında en önemli kıyımlardan biri İstanbul'da gerçekleşmişti. 3'üncü Havalimanı, 3'üncü Boğaz Köprüsü ve Kuzey Marmara otoyolu gibi 'dev' projelerle önemli ölçüde tahrip edilen ve ranta açılan Kuzey Ormanları için Mayıs ayı itibariyle yeni bir proje daha gündeme geldi. İstanbul Ticaret Odası'nın 3'üncü Havalimanı'nın yakınlarında, 500 bin metrekarelik bir alanda kurmayı planladığı fuar merkezi, zamanla çevresinde de verilmesi muhtemel yapılaşma tehlikesi nedeniyle Kuzey Ormanları'nda bulunan 250 milyona yakın ağaç ciddi bir tehdit altında.
KUZEY EGE'DE KAR VE RANT ODAKLI EKOLOJİK TALAN VAR!
Benzer şekilde Ege Bölgesi'nde de ekolojik yaşama dönük rant odaklı tehditlere her gün bir yenisi ekleniyor. Özellikle bölgenin kuzey kesimini kendilerine hedef seçen kâr odakları, hayata geçirmeyi planladıkları bazı projeler konusunda ısrarlı.
Bu projelerden bazıları olan Çandarlı'da yapılması planlanan termik santral projesi ile Zeytindağ'daki çimento fabrikası projeleri, bölge halkının tepkileri sonucu başlatılan hukuki süreçle birlikte durduruldu. Ancak durdurulan bu projelerle ilgili gayri yasal olarak işlemler sürerken, Aliağa'ya yapılması planlanan termik santral projesi ise halen gündemde. Bölgedğ yönelik RES ve termik santral projeleri nedeniyle doğal yaşamın yanı sıra Kyme Antik Kenti gibi kültürel değerler de tehdit altında. 15 Mayıs'ta gerçekleşen "Kömürden kurtul" etkinliklerinde doğal yaşam savunucuları, termik santrallere karşı öfkelerini bir kez daha gösterip buna izin vermeyeceklerini vurguladı.
CERATTEPE'Yİ YOK ETMEK İSTİYORLAR
Ciddi bir ekolojik tahribat ile yüz yüze kalan bölgelerden biri ise, Türkiye'nin ve dünyanın en zengin bitki örtüsüne sahip noktalarından ve kuşların göç güzergahı üzerinde yer alan Artvin-Cerattepe oldu.
Cengiz Holding, Cerattepe'deki altın ve bakır madenin işletmesini ruhsat sahibi Özaltın Şirketi'nden redevans anlaşması ile alarak, bölgede yeni projelerini hayata geçirmek istedi. Ormanlık arazilerin yoğun olduğu bölgede maden arama faaliyetleri için 50 bin ağacın kesilmesi gündeme gelmesi, yöre halkı ile birlikte ülkedeki tüm çevrecileri ve duyarlı yurttaşları ayağa kaldırdı. Günlerce süren ve tüm kamuoyunun destek verdiği eylemler sonucunda holding tepkilere daha fazla dayanamayarak projeyi durdurdu. Eylemler sırasında yüzlerce kişi, Artvin Adliyesi'ne giderek Vali Kemal Cirit, Jandarma Alay Komutanı Albay Osman Kılıç ve Emniyet Müdürü Alaattin Akbaş hakkında 'görevi kötüye kullandıkları' gerekçesiyle suç duyurusunda da bulundu.
Devletin yıllardır süren savaş politikaları nedeniyle bölge illerinde ekolojik yaşama vurulan ağır darbelerin etkisi her geçen gün daha da ağırlaşıyor.
HASANKEYFİ SULAR ALTINDA BIRAKACAK YASA GEÇTİ!
2016 yılının ilk ayında Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı. Ilısu Barajı projesi kapsamında Hasankeyf ilçesinin taşınmasına ilişkin madde de torba yasaya eklendi.
Komisyon görüşmeleri hızla tamamlanan tasarı, getirildiği Meclis gündeminde AKP'li vekillerin oyları ile geçti. Yasa ile birlikte UNESCO'nun 10 kriterinden 9'unu sağlayan ve tarihi en az 10 bin yıllık tarihi geçmişe sahip Hasankeyf'e yönelik sular altında kalma tehdidi yeniden gündeme gelirken, ilk çağlardan itibaren yerleşim alanı olarak kullanılan bölgede, Hasankeyf'te Ilısu barajının yapılması durumunda insan türünün kökenleri, tarımın başlangıcı, çok sayıda medeniyetin ayak izleri ve maddi varlıklarına dair olağanüstü kanıtlar da sular altında kalacak. Meclis'ten geçerek yasalaşan tasarı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın onayını bekliyor.
SUR'A İKİNCİ DARBE 'KAMULAŞTIRMA' İLE GELDİ
Bölge illerinin birçok noktasında abluka ile birlikte yıkımlar halen sürerken, 97 gün süren abluka sonrası harabeye dönen Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesinde 16, Yenişehir ilçesinde ise 2 mahalle olmak üzere toplam 18 mahalle için 'acele kamulaştırma' kararı alındı. Buna göre; UNESCO Uluslararası Kültür Mirası Listesi'nde de yer alan ilçenin yüzde 70'ine tekabül eden 6 bin 300 parselin kamulaştırılması söz konusu olurken, kamulaştırılacak alanlar içinde belediye binası, bazı oteller ve Cemil Paşa Konağı gibi tarihi binalar da yer aldı.
BİRÇOK NOKTADA ORMAN YANGINLARI
2015 yılının Temmuz ayında sonra devreye giren çatışmalı süreçle ilgili saldırıların ilk ayağı ekolojik oldu. Cizre, Nusaybin, Hakkari ve diğer bölgelerdeki ormanların büyük bir bölümü ateşe verilip, yakıldı.
Köylerin boşaltılması amacıyla çıkarılan yangınlar kadar, askeri bölgelere yönelik olarak bilinçli bir politikanın ürünü olarak çıkarılan bu yangınlarda çok sayıda yabani hayvan da telef edildi.
EKOLOJİK YIKIMINA KARŞI YEŞİL DİRENİŞ
13 yılda AKP'nin ekolojik tahribatı esas alan politikalarına karşı yurttaşların direnişi ise tarihi nitelikteydi. Karadeniz'de 'Yeşil Yol projesi2 ve Carattepe'de, Kuzey Ege ormanlarında, Marmara'nın Kuzey Ormanları'nda, Kürdistan'da Hasankeyf ve Hevsel bahçelerinde geliştirilen mücadele, AKP'nin birçok politikasını boşa çıkardı.
GEZİ DİRENİŞİ
AKP'nin iktidara gelmesi ile çevre ve ekoloji yönetiminde düşmanca bir politika izlendi. Ekoloji mücadelesinin halklaşması ve sokak ayağının güçlenmesinde ise en önemli dinamiklerden biri Gezi Direnişi oldu. İktidara göre 'Üç beş ağaç' meselesi ile başlayan direniş, farklı hak talepleri olan yurttaşların sokağa inmesi büyük eylemlere sahne oldu
GEZİ'DEN SONRA İLK YEŞİL KIVILCIM: HEVSEL DİRENİŞİ
Benzer şekilde Hevsel Bahçeleri'nde Dicle Üniversitesi ve Orman İl Müdürlüğü tarafından yapılan ağaç kıyımını protesto etmek amacıyla BDP Gençlik Meclisi'nin başlattığı nöbet eylemi sonuç verdi. Eylemci gençler bir süre önce heyet oluşturarak Diyarbakır Valisi ile görüştü. Eylem 20'nci gününe girerken, Valilik konuya ilişkin ilgili kurumlara bir yazı göndererek ağaç kesimini durdurduğunu açıkladı.
ÖNCÜLÜĞÜNÜ KADINLARIN YAPTIĞI KARADENİZ'İN YEŞİL DİRENİŞİ
Karadeniz'deki 8 ilin yaylalarını birbirine bağlayacak olan yaklaşık 2 bin 600 metre olması planlanan 'Yeşil Yol' projesine karşı, Rize'nin Çamlıhemşin ilçesine bağlı yaylalarda başlayan direniş de tüm Türkiye'nin gündemine oturdu. Fırtına Vadisi İnisiyatifi öncülüğünde yürütülen mücadelede, en az direnişin kendisi kadar gündem olan direnişçilerden biri ise Havva Ana oldu. AKP hükümetinin çevre politikalarına "Vali bize çapulcu diyor. Biz çocukluğumuzdan beri burada yaşıyoruz. Vali, Kaymakam kimdir? Ben halkım ve buradayım" diyerek tokat gibi cevap veren Havva Ana (Rabia Özcan) ve Karadenizli diğer kadınların mücadelesi, ekoloji hareketinin en önemli dinamiklerinden biri oldu.
YIRCALI'NIN DİRENİŞİ
Soma'ya bağlı Yırca köyünde kurulması planlanan 3. kömürlü termik santral için, 3. Havalimanı ve HES projelerinden de tanıdığımız, iktidara yakınlığıyla bilinen Kolin Şirketler Grubu, kamulaştırma sürecinin tamamlanmasını beklemeden harekete geçmişti. Şirket, 'acele kamulaştırma' kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Yırca köylülerinin 1 Eylül'de açtığı dava sonuçlanmadan, 17 Eylül gecesi iş makinalarıyla Yırca'nın zeytinliklerine girmiş ve yasalar gereği korunması gereken 13 ağacı hukuksuzca köklerinden sökmüştü.
Ağaç kesimi ile yurttaşların aylar süren direniş nöbeti, AKP'ye geri adım attırılmış Termik Santral'in yapımı mahkeme kararı tarafından durduruldu.
OVACIK KÖYLÜSÜNÜN RES'E KARŞI AĞAÇ DİRENİŞİ
Urla'nın Ovacık Köyü'nde ise, hükümete yakınlığı ile bilinen Sancak Holding'e ait Hassas Elektrik Teknik Şirketi'nin kuracağı Rüzgar Enerjisi Santrali (RES) türbinlerine yer açmak için jandarma desteği ile başlayan ağaç kesimine karşı köylülerin ve demokratik kitle örgütlerinin başlattığı direniş, hükümete geri adım attırarak ağaç kesimini durdurdu.
ARTVİNLİLERİN 20 YILLIK DİRENİŞİ VE CARATTEPE
Rant politikaların en yoğun yaşandığı illerden biri de Artvin. Artvin halkı 20 yıldır rant politikalarına karşı direnirken Carattepe direnişi ile direnişlerini daha da büyüttü. Cengiz Holding'in iş makinelerinin girdiği ve ağaç kesiminin başladığı Cerattepe bölgesinde, günümüzden yaklaşık 2,6 milyon yıl önce Pleistosen Çağı'nda başlayan ve 18 bin yıl önce bittiği tahmin edilen Buzul Çağı'ndan beri orman örtüsü bulunuyor. AKP'nin rant politikaları ile yok edilmek istenen bu bölgede yaşayan yurttaşlar, 21 Haziran'da yollara barikatlar kurarak direnişe geçti. Direniş kısa sürede yayılarak tüm Türkiye'nin destek verdiği bir eyleme dönüştü. İkinci bir Gezi direnişine dönüşen Carattepe direnişinde AKP geri adım attı.
Yurttaşların AKP politikalarına karşı nöbet eylemlerinin yanı sıra hukuk mücadelesi de bitmedi. Yine Mersin Akkuyu, Sinop ve İzmir Aliağa'da yapılmak istenen termik santrallere, yüzlerce RES, HES ve maden ocağı projesi, verilen hukuk mücadelesi ile durduruldu.
AKP'NİN EKOLOJİK YIKIMINA KARŞI ORTAK MÜCADELE ÇAĞRISI
AKP'nin 13 yıllık ekolojik tahribatı esas alan politikalarına karşı ortak mücadele çağrısı yapan çevre örgütleri, AKP'nin ekolojik yıkımına karşı ortak mücadele çağrısında bulundu.
EGEÇEP SÖZCÜSÜ TURGUT İNEL: ÜLKENİN ORTAK MÜCADELEYE İHTİYACI VAR
Ege Çevre Platformu (EGEÇEP) Sözcüsü Turgut İnel, Türkiye'nin doğal ve kültürel yaşam konusundaki politikalarının ranta dayandığını belirterek, bu rant için birçok şirketin katliamlarına göz yumulduğunu ifade etti. Termik santral, madencilik ve benzeri rant odaklı projelerin doğal yaşamı talan ettiğini vurgulayan İnel, savaş koşullarının yaşandığı bir ülkede ekolojik mücadelenin de kolay olmadığını ifade etti.
Çevre ve ekoloji mücadelesini belirli günlere sığdıracak bir anlayışta olmadıklarını kaydeden İnel, ülkenin tüm kesimlerin bir araya geleceği ortak bir ekoloji mücadelesine ihtiyacı olduğunun belirtti.
YEŞİL DİRENİŞ ÜYESİ İSMAİL AKYILDIZ: İNSANLARIN HAYATLARINI TEHDİT EDİLİYOR
Yeşil Direniş üyesi İsmail Akyıldız ise, Karadeniz'de özellikle son dönemde gündem olan Cerattepe direnişinin yanı sıra Yeşil Yol projesine de dikkat çekti.
Cerattepe'nin Doğu Karadeniz'in tamamını etkileyecek önemde olduğunu, Yeşil Yol'un ise yaylaları ve yaylacılık faaliyetini etkileyeceğini dile getiren Akyıldız, HES'lerle akarsuların hapsedilmesinin ardından bu kez yaylacılığın bitirilmeye çalışıldığını söyledi. Akyıldız, "Gerek Dersim'dex gerek Kürt coğrafyasında, gerekse de Karadeniz'de yapılan projeler direk oradaki insanların hayatını tehdit ediyor. Bunun Sûr'da, Silopiya'de Cizîr'de yapılandan çok bir farkı yok. Buralarda yaşananlar daha düşük yoğunluklu olarak Karadeniz'de yaşanıyor" dedi.
Akyıldız, doğal yaşam savunucuları olarak ekolojik bir yaşama yönelik verdikleri ortak mücadelede Cizîr'de, Silopiya, Sûr, Dersim ve Cerattepe'de yaşamın yok edilmesine dikkat çekeceklerini dile getirdi.
MEH AKTİVİSTİ GÜNER YANLIÇ: ÖZDE DOĞAYA VE İNSANA BİR DÖNÜŞ OLMALI
Mezopotamya Ekoloji Hareketi aktivisti Güner Yanlıç, problemin bir sistem sorunu olduğunu ve sistem değişmediği müddetçe oluşan ve olacak tahribatlara karşı lokal çalışmaların çözüm olmayacağını vurguladı.
Türkiye'nin bir çevre duyarlılığı ya da buna dair bir politikası olmadığını söyleyen Yanlıç, bugün kestiği ağaçların yerine onlarcasını dikerek yaptığı kıyımı legalleştirmeye çalışan bir zihniyetin hakim olduğunu, bu zihniyetin ise bir ağacın yarattığı habitat ve bu habitatta yaşayan yüzlerce organizmadan bihaber olduğunu kaydetti.
Yanlıç, ranta uygun hale gelmiş şehir merkezlerini yakıp yıkarak TOKİ'ler eliyle yeniden yapmak için 'acele kamulaştırma' adı altında gasp etme, sıkıştığı noktalarda ise 'kamu yararı' maddesi ile zorla el koyduğunu belirterek, "Yetmez ama olsun türden çevreci söylemlerin sesi daha yükselse de özde doğaya ve insana bir dönüş olmadığı müddetçe ekolojik bir yaşam mümkün olmayacaktır" eleştirisinde bulundu. (DİHA)