Du bakali n’olecak!
Yani dibin de dibinde… Elinde süpürge, ekmeğini çıkarmaya çalışan bir kadınım.
Nüfus Müdürlüğü’nde çalışan bir temizlik işçisiyim. İşçiyim derken yanlış olmasın, kadrolu değilim, ana taşeron firmanın işçisi de değilim, taşeronun taşeronu olan bir işçiyim. Yani dibin de dibinde… Elinde süpürge, ekmeğini çıkarmaya çalışan bir kadınım.
İki sene önce burada ana taşeron firmada temizlik işçisi olarak başladım işe. “Bundan daha kötü hangi koşullarda çalışabilirim ki?” diye kendime sorarken ihale zamanı ortaya bir alt taşeron şirket çıktı. Hop, kendimizi bu firmada bulduk. Sonra dedim “Tamam artık şu şartlarda geçiniyorsam bana karada ölüm yok.”
Derken, benim işsiz bir oğlum var, Siyaset Bilimi mezunu, 28 yaşında, onu hastaneye götürmem gerekti. Bir gittik ki dediler “3 senelik prim borcunuz var, onu yatırmadan tedavi olamazsınız.” Dedim ‘Nasıl olur?’ Meğerse işsizsek kendi primimizi cebimizden yatırmamız lazımmış, yoksa sağlık hizmeti alamıyormuşuz. Hesaplattık aylık 200 TL ödememiz gerekiyormuş. Biriken borç da 4000 TL. Yahu benim ablam on sene önce evlendi, Almanya’ya gitti. Orada işsiz olduğu zamanlar devlet işsizlik maaşı da veriyor, sağlık hizmetini de sunuyor. Bizimkiler, işsizlik maaşından geçtim, verilen herhangi bir hizmetten geçtim, üstüne bir de çalışmayan oğlumdan para istiyorlar. Benim oğlan hastaneye sıkça gidip geldiği için mecbur ödedik parayı ve hala da her ay 200 TL işsiz olduğu halde para veriyoruz.
BU DEVLET NE İŞ YAPIYOR?
İki hafta önce yine tam diyordum “Artık ne yapacaklar, canımızı mı alacaklar?” Bu sefer de zorunlu bireysel emeklilik diye bir şey çıktı. Çalışmıyorsak ya da her gün çalışmıyorsak eksik primimizi cepten yatıracakmışız. Yahu emekliliği ben yatırıyorsam, sağlık primimi ben ödüyorsam bu devlet ne iş yapıyor, cidden merak ediyorum. Kapatsınlar dükkânı gitsinler o zaman. Biz zaten kendi kendimize bakıyoruz, hiç yoktan bir de onları sırtımızda taşımamış oluruz.
DUR BAKALIM, YAVAŞ GEL
Benim çok kitap okumuşluğum yok, hatta ne yalan söyleyeyim okuduğum kitap sayısı beşi geçmez. Ama yaşadığımız şu şeyler lisedeyken hocanın okuttuğu Aziz Nesin’in ‘Du Bakali N’olecak’ öyküsüne çok benziyor. Vallahi kendimizi dipte zannettiğimiz her an, ‘Yok artık daha ne olsun’ dediğimiz her an sürprizlerle dolu hükümetimiz yeni bir şeyle çıkıyor karşımıza.
Hayatımda ilk defa geçen hafta bir şeye ‘Dur bakalım ne olacak’ değil de ‘Dur bakalım, yavaş gel’ dedim. Ana taşeron sendika yetkisini aldıktan sonra biz de sendika girişimlerine başladık. Herhalde bu saydığımız memleketlerde de hükümetler “Buyurun haklarınız” dememişlerdir. İnsanlar böyle böyle bir yerden başlamışlardır.
Yenimahalle / ANKARA