5 Haziran 2016 05:40

Selim İleri: İstanbul kitaplarımı noktalıyorum

Eylem AYDOĞDU
İstanbul

Selim İleri’nin İstanbul ile ilgili yazılan kitaplarının arasına Everest’ten çıkan “İstanbul kitaplığına” ile bir yenisi eklendi. Ancak İleri’nin yazarlık hayatının yarısına tekabül eden bu kitaplar artık sonlanıyor. İleri’nin İstanbul külliyatına yazdığı son kitap bu. Yazar, İstanbul ile ilgili yazdığı son kitabı olarak dile getirdiği İstanbul Bu Gece Yine Sensiz ile geçmiş edebiyatçılarımızdan hemen hemen bir çoğunun İstanbul’u nasıl anlattıklarını değerlendiriyor. Selim İleri’nin akıcı ve samimi anlatımı ile bir İstanbul gezisi okumak isteyenler kitabın sonlarına doğru bir de sürprizle karşılaşıyor. Yazar, yazım hayatının bir döneminde yaptığı gibi yemek yazılarına da kitapta yer veriyor.
Selim İleri ile Everest Yayınları’nda kitapların arasında, okumalarından, şimdiki edebiyata bakış açısından, yeni kitabından konuştuk.

İstanbul kitaplarını yazma serüveniniz neden ve ne zaman başladı?
Bu fikri ben bulmadım. Rahmetli Çetin Emeç’in bir gazete için bir önerisiydi. Yazı dizisi şeklinde İstanbul yazıları yazmamı istedi. 1980’lerin başında İstanbul yazılarını yazmaya başladım. O zamanlar İstanbul kitaplarımdan hiçbiri yoktu. Yaklaşık yirmi beş yıl İstanbul yazıları ve kitapları yazdım. Bu da yazarlık hayatımın yarısına tekabül ediyor. Ama İstanbul Yine Sensiz kitabım İstanbul ile ilgili çıkardığım son kitap, artık İstanbul kitaplarımı noktalıyorum.

İstanbul Bu Gece Yine Sensiz kitabınızın ilk sayfalarında tarihe ve tarih kitaplarına olan düşkünlüğünüzden bahsediyorsunuz ve tarih kitaplarındaki tutarsızlıklardan…
Tarihe merakım lise çağlarında başladı, çok iyi bir tarih öğretmenim vardı. Mutemelen onun verdiği öğretiyle bu sevgim gelişti. Fakat bizim tarih yazımlarımız, son derece hatalarla dolu, hatta bu hatalar aynı kitabın içerisinde dahi karşınıza çıkabiliyor. Örneğin; bir tarih kitabında, gözünüzün önündeki Topkapı Sarayı’nda ahırlar içeridedir der sonraki sayfalarda ahırlar bambaşka yerdedir. Yani bu gibi sorunlar istişareye yol açar. Ama yine her zaman tarih kitabı okumaktan mutluluk duyuyorum. Geçmişi anlamak aslında geleceğe de yol almakla eş anlamlı bir duygu, ben de bu duyguyla tarihe merakımı çoğaltıyorum.

Geçmişte, kitaplarında İstanbul’u anlatan edebiyatçıları örneklemişsiniz. Sizin geçmişinizdeki ve şimdinizdeki İstanbul silüeti nasıl?
Aslında belki de doğduğum günden beri itibaren İstanbul’a küs olmalıydım. Çünkü İstanbul, dünyanın en büyük tarihi kentlerinden birisi olmasına rağmen maalesef özellikle 1950 sonrası çok kötü mağlübiyetlerle karşılaştı. Şehrin özelliğine mal eden doku bazen iyi niyetle bazen son derece rant hesaplarıyla çok kötü bozulmuştur. Bu açıdan İstanbul’a dargınlığım var. Bu dargınlığımın sahipleri de devrin hükümetleri ve siyasetçileri tabii…

İSTANBUL YENİ YAZARLARIN DÜNYASINDA ‘SALON BİTKİSİ’

Kitabınızda hep geçmişteki edebiyatçılarımızdan, bahsediyorsunuz. Son çıkan yazarlardan hiç bahsetmiyorsunuz neden?
İstanbul’u son yıllarda (Ahmet Ümit hariç, kendisi yazılarına mekan olarak İstanbul’u aldı.) Ama son yıllara baktığınız zaman hikayeciler de ve bazı romancılar da İstanbul, fazlasıyla var. Fakat ne yazık ki ben eskisi kadar yeni edebiyatı takip edemiyorum.  Son yıllarda başarılı yazarların olduğunun farkındayım, fakat edebiyatı daha çok kendi geleneksel çizgisi içinde görmüyorlar. Yep yeni olmak istiyorlar, bu da bir hastalık!.. Ama mesela daha yakın geçmiş için Sevim Burak’ı çok sevdiğimi söyleyebilirim, kendisi hem marjinal, hem özgündür.

Yani yeni yazarlar Reşat Nuri’lerin (Gültekin) Ahmet Hamdi Tanpınar’ların yolunu mu takip etmeli?
Takip etsinler diyemem ama takip edilmediğini görebiliyorum. Sanatta bir şeye “gerekir” diye bakabilir miyiz? Sanat bütünüyle özgürdür. En olmaz dediğiniz şey de bir bakarsınız fevkalede sonuç alınır. Aslında son yıllarda edebiyatta iki yol var; ya çok fazla satış formülü etrafında dönülünüyor, ya da çok kendi kişisel iç dökmesi halinde çalışmalar meydana geliyor.
Bizi yetiştiren hikayecilerin veya romancıların çizgisini kimse pek takip etmiyor. Eski edebiyatçılarımıza baktığımızda en bireysel olanında bile bir toplumsal kaygı, bir toplumsal çizgi arayışı vardı. Şimdi de “İstanbul’u yazayım, koruyayım” duygusu yok, sadece fonda bir dekor parçası olarak geçiyor. İstanbul yeni yazarların dünyasında “salon bitkisi” haline gelmiş!

SENARYOLARIMI KİTAP HALİNE GETİRECEĞİM

Var olan senaryolarınızdan söz ediyorsunuz kitabınızda. Bu projelerinizi neden hayata geçirmiyorsunuz?
Üç tane yarım kalmış senaryo var, burada trajik olan çalıştığım yönetmenlerin  -bir kısmı hariç- vefat etmiş olması… Benim de son zamanlardaki yönetmenlerden çok fazla tanıdığım yok. O yüzden senaryoları kime vereceğimi de bulamadım. Ama kitap olarak onları yayımlamak istiyorum. Hatta gelecek yıl en politik yazımımı içeren senaryomu kitap haline getireceğim. Sinema hep zihnimde bir tutku olarak kaldı, bu projeler hayat bulamayınca yeniden içime kapanmayı tercih ettim.

Kitabın kapak fotoğrafında da yer alan ses sanatçımız Sayın Müzeyyen Senar ile ilgili söylemek istedikleriniz…
Kitabın veda edişler bölümünde Müzeyyen Senar’a yer verdim. Tanıdığım en mütevazı, en mükemmel insanlardan biriydi. Kendi büyük şöhretinin hiç farkında olmayan bir sanatçıydı. “Veda Ediş” bölümünü bu sebeple ayrıca seviyorum, hayatımın en büyük iltifatını kendisinden duymuştum “Benim garip gözlü evladım…”

YEMEK YAZISI DA YAZSAM YAZMA İŞTAHIMDAN HİÇ VAZGEÇMEDİM

İstanbul Bu Gece Yine Sensiz’de bir de yemek tarifleri ve o yemeklerle olan geçmişinizden bahesetmişsiniz...
Yemek yazıları da yine bir gazeteci dostum Lütfu Tunç Bey’in yemek yazısı yazma teklifiyle gerçekleşmişti. Hatta gittiğim evlerdeki sofraları yazmamı istedi. Mesela birgün Gülli Sururi’nin sofrası, başka birgün Kemal Tahir’in sofrası gibi, bunun biraz ayıp bir şey olacağını düşündüm. Fakat 26 Şubat kararlarının arifesinde işsiz kaldım, bütün televizyondaki kültür programları o önemde kaldırılmıştı maddi boşluktan dolayı da teklifi değerlendirdim.
Bu yazılarımdan dolayı olumsuz anlamda çok da tenkit almışımdır. Özellikle beni önemsiyen edebiyatçılar çok kızdılar. Onlar anlamsız ve zaman çalan bir şey olarak gördüler ama ben hayatımı hep yazarlıktan kazandığım için yapmak zorundaydım. Yemek yazısı da yazsam yazma iştahımdan hiç vazgeçmedim. O yazıların içine dahi politik sözler ekledim. Eski kitaplarımın bir tanesinde petrollü bir köfte tarifi verdim 1950’li yıllarda Türkiye’de ilk petrol arayışlarını Amerika durduruyor. Bunun üzerine kurulu bir yemek yazısı yazmıştım. Amerika’nın Türkiye’yi nasıl durdurduğunun bilgisini veriyordum. Her yazımda kendi çizgimi korumaya çalıştım.

Evrensel'i Takip Et