5 Haziran 2016 04:01

Bir göz ağlarken öbür göz görmezden gelmez...

Sibel ORAL

Roboskî’de ne oldu?
29 Aralık 2011 akşamı Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı savaş uçakları çoğu çocuk 34 sivili ve katırlarını bombalayarak katletti.
Türk Ordusu neden kendi 34 yurttaşını öldürdü? Bu sorunun yanıtı yoktu.
Sonra ne oldu?
Meclis, Uludere Alt Komisyonu’nun Roboskî Katliamı’nın faillerini akladığı  Roboskî  Raporu, Meclis “İnsan Hakları” İnceleme Komisyonu’nda kabul edildi.
Katliamda öldürülen çocukların ailelerine, Cumhurbaşkanı’na hakaretten, Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı.
Roboskî’de yaşayan katırlar kaçakçı katırı diye askerler tarafından vuruldu arada katırların intihar ettiği bile öne sürülmüştü.
Dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı, bombardıman kararındaki kritik isim Korgeneral Yaşar Güler olay sonrası hiçbir soruşturmaya uğramadı, yetmedi, orgeneralliğe terfi etti.
CHP PM Üyesi Hüseyin Yaşar hakkında, “ Roboskî ‘de katliamın emrini veren Erdoğan’dır” sözleri nedeniyle cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla soruşturma başlatıldı.

Kayseri Erciyes Üniversitesi YÖK’ten Roboskî Katliamı anmasına katılan 21 üniversite öğrencisi için iki dönem okuldan uzaklaştırılmalarını talep etti.
Adana Ceyhan’da Roboskî anmasına katılan ve aralarında HDP ilçe eşbaşkanlarının da bulunduğu 5 kişi hakkında soruşturma açıldı.
Ve daha birçok şey...
Tüm bunlar ve daha fazlası olurken Roboskî Katliamı’nın üzerinden geçen günlerin sayısı 1619 oldu. Ve arada, geçtiğimiz günlerde bir katliam girişimi daha oldu. 16 yaşındaki Vedat Encü ve yine aynı yaşlardaki Yılmaz Encü hayatından oldu. “Türk medyası” cumhurbaşkanının ve onun başbakanı ile ordusunun izinden gitmeye bu kez de devam etti.
Özgür Gündem, Cumhuriyet, BirGün, Evrensel gazeteleri dışında hiçbir gazete Roboskî’yi yine görmedi. Bu aslında beklenendi. Çünkü zaten katliamı izleyen yıllar boyunca “Türk medyası” nın Roboskî’yi görme biçimi de değişmişti. Önce katliam diyorlardı da sonra operasyon diyorlar durumu değil elbette demek istediğim. O da var ama... İlk yıl katliam deyip AKP iktidarından hesap soran cesur köşe yazarları maaş bordrosuyla telif anlaşmalarını değişince el mecbur söylem değiştirmek zorunda kalmadı değil. Tabii ilan anlaşmalarını yenileyen kişi/kurumları da unutmamak gerek.

Hürriyet gazetesi 31 Mayıs birinci sayfasında “3 Polis 4 sivil şehit” başlığıyla verdiği haberin içindeki sivillerden biri Vedat mı olabilir mi acaba diye düşünmeyin, değil. Vedat Türk medyasına göre sivil değil. Devletin öldürdüğü sivil olmaz bizim “Türk medyası”nın haberlerine göre.
Kürt halkına karşı sistemli ve amaçlı yürütülen katliam politikasının bir parçası da “Türk medyası”nın gördüğü haberle haberin yer alma biçimidir. Bunu hem 2011’deki Roboskî Katliamı’nda hem de son aylarda sokağa çıkma yasaklarıyla başlayan yaşanan kıyım, yıkımlarda gördük.

Hepimiz biliyoruz, “Türk medyası” her bir Kürt vatandaşın ölümünü haklı gören, tek adamın ipiyle kalemini oynatan, sivile sivil demeyen hastalıklı ve yalancıdır. Ne bekliyorduk ki? 90’lardan bugüne bu savaşta medya dediğimiz şey ne zaman vicdanıyla, dürüstlüğüyle, gazetecilik ilkelerine uyarak haber yaptı? Hiçbir zaman! Bugün içinde bulunduğumuz haber alma teknolojileri bu kadar ilerlemişken, köşe yazarları/gazeteciler yatarken dahi okuyucularına “iyi geceler” diyebiliyorken, artık okur sayısı değil de takipçi sayısı önemliyken içinde bulunduğumuz bu harikulade iletişim çağında Roboskî gibi birçok hayatî ve vicdanî meselede haberi görmek de, yaymak da ve hatta bir bilinç uyandırmak da o denli zor değil.
İnternet üzerinden haber yapan onca internet sitesi ve düzenli yazan köşe yazarları var. Ben artık bu yayınların bu tür konularda daha bilinçli ve titiz davranmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu insanların çoğu ana akım medyadan tasfiye edilmiş, ötelenmiş ama okur kitlesini de gittiği yere götürebilen yazarlar var aralarında. Hatta ana akımda yer almamış ama internet ya da bir takım çok satan dergiler sayesinde bir okur kitlesi edinen yazarlar bunlar. Madem Yeni Türkiye, o zaman Yeni Medya ve yeni gazetecilik anlayışı demek zor değil. Roboskî’de de olabilirdi, olmadı. Hiçbir zaman olmadı. Kimse kızmasın ama Roboskî hâlâ yabancı bu toplumum duyar damarlarına.
Gazetecisinden sanatçısına Türkiye’de olan biten birçok şeye sesini bir yerlere yazdığı yazılar ya da tweetlerle duyuran, tepsi veren birçok kişi konu Roboskî’ye gelince geri çekiliyor. Bu çok büyük bir katliamdı. Çözüm süreci vardı, akil adamlar köylere gidip kahvaltı yapıyorlardı, şehit haberleri gelmiyordu filan falan... Sonra Roboskî oldu. Tam da yılbaşı kutlamalarından önce... Ne yapacaklarını bilemediler, kutladılar...
Aradan beş yıl geçti. Bugün hâlâ orada yapılan sınır ticaretini “silah kaçakçılığı” sanan bir zihniyet var. Ama bu silah kaçakçılığını 16 yaşındaki Vedat mı yapıyormuş diye sorgulayan bir akıl yok... Bunun müsebbibi babacığı olmadan manşet atamayan zavallı “Türk medyası” değil, sırası geldiğinde tüm iletişim ağlarından sesini duyuran, kitap yapan, film yapan ve kendi vitrinini kuran ama Roboskî’ye gelince susan yazarlar, aydınlar ve hatta siyasetçiler...
Onlar da biliyor; Roboskî’nin hesabını hep birlikte sorabilseydik, “ama” demeden ayağa kalkıp sesimizi yükseltseydik, ama gerçekten inanarak sorsaydık ne Suruç, ne Ankara yaşanacaktı. Cemile şimdi yaz tatilini bekler, Rozerin deklanşöre hâlâ basabilir, Yusuf’un bir eli ve ayağı yerinde olurdu. Bir göz ağlarken öbür göz görmezden gelmezdi...

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Egemenlik kayıtsız şartsız doların!

Egemenlik kayıtsız şartsız doların!

Saray iktidarı, Türk lirasının parasal egemenliğine darbe vuracak bir kararla, tüm satış sözleşmelerinin döviz cinsinden yapılmasının önünü açtı. Böylece enflasyonun en temel dinamiklerinden olan dolarizasyonun eksik ayağı da Mehmet Şimşek imzasıyla tamamlanmış oldu. Türkiye’nin, başta ABD doları olmak üzere yabancı paraya bağımlılığı daha da derinleşecek.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sefer Selvi 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü çizdi

Evrensel'i Takip Et