5 Haziran 2016 09:49
/
Güncelleme: 10:41

Kadınlar adına bir distopya mı!

Ayşen GÜVEN

Distopik bir toplum, totaliter bir devlet modeli ya da benzer bir başka baskıcı sistem altında olma hali olarak tarif edilir. Çok şükür bugünler hiç öyle değil! Değil mi, değil, mi mi mi... Aman ne gam! Diyelim şimdi kadınlar adına bir distopya kuruyoruz, o dünyada neler yaşanırdı?
Ütopyanın tersi gibi de yorumlanmış olan Yunanca kökenli distopya aslında “kötü bir yer” kastı taşır. Öncelikle o kötü yerde bütün iyiler, güzeller ütopya, bütün ütopyalar gerçekleşemez görülür mesela. Bir yerlerde çocuklar öldürülür örneğin ya da hayatlarından hiç çıkmayacak bir iz, bir el gölgesi, bir korku anı bırakılır... İnsanların evleri kelimenin gerçek anlamıyla başına yıkılır, duvarları bile toprağının kadim tohumlarına nefret kusar düşünsenize çocuklarının gözleri önünde analar vurulur düşer sokak ortalarına. Sonra “sevgi” adına sevgiler kurban edilir, boğazlanır ya da tanrı adına insanlar yakılır, bombalanır hatta ekmeğini isteyen insanlar kırbaçlanır. Hem de bu bir eski zaman ya da orta çağ karanlığı aramaz “modern zamanlarda” bir an, bir haber fotoğrafı olarak çıkar karşımıza da herkes bunların gerçekleşmesini kanıksar gelgelelim insana yaraşır o başka dünya ütopiktir. Yine mesela o distopik ülkede bir kadın gazeteci bu satırları yazarken önüne pat diye şöyle bir haber düşer: “Mayısta erkekler 15 kadını öldürdü, 25 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu”. Ademin boğazında kaldığı söylenen 1 elma yumrusu oysa her bir kadının boğazında her gün yenisi eklenen düğümlerden dizi dizi yumrular olur.
Başka bir gün o ülkede devlet eden “Müslüman doğum kontrol hapı kullanmaz” der 4 çocuğu varken ama sağlıksız hamilelikleriyle onlarca kadın kürtaj güya “yasaklanmamışken” korkunç merdiven altı merkezlerde hayatını pamuk ipliğine bağlar. Ya da ekmeği böl böl yetmeyen sofrasına davetsiz bir misafiri daha oturtur beraber aç kalırlar... O da yetmez devlet edenin bu lafından keder duymayan kadın bir köşe yazarı da misal adı Nihal Bengisu Karaca olsun kadınlığı yeniden doğumunda gömen karanlığa kol kanat gerer ve derki, “Müslümanlar 6. yüzyıldan beri doğum kontrol uyguluyor, kastedilen kürtaj”. O ülkenin dümenini tutanın “endişesini”  nüfusun azalmasıyla açıklar. Hem de o sıralarda nüfusu en çok savaş, erkeklik ve iş cinayetleri azaltıyorken yazar bunları.
“Zürriyetimizi artıracağız. Neslimizi çoğaltacağız nüfus planlamasıymış, doğum kontrolüymüş hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayış içinde olamaz.” diye buyuran o günlerde hakim kişi hele de yoksul kadınlara yeni ölümleri en güzel elbiselerle biçerken içinde sağlık geçen o unvanı taşıyan yetkiliyse “Nüfus planlaması ya da doğum kontrolü lafı artık tarihe karışmış laflardır. TTB’den bazı başkanların açıklamalarını okudum, hayretler içinde kaldım. Ancak cehalet söyletir bunu insana” diyerek kralcı olmanın hakkını verir.   
“Cahil” denilen tıp insanları anne-çocuk sağlığı adına tehlike çanlarını kuvvetle çalar “Doğum kontrolü bir insanlık hakkıdır” diye yankılanır o. Üstelik istatistikler Avrupa’nın en yüksek doğurganlık oranlarından birinin o ülkede olduğu sonucuna varmıştır. Ama işte distopyada bile hikaye devrilir bazen. Sevişmeleri bile “erkek iznine” tabi o kadınlar, çocuk yapmayı seçememiş o kadınlar, karnını doyuramayacağı bir açlık daha doğurmak istemeyen o kadınlar, prezervatif almaktan bile utanan o kadınlar, eteğinin boyu, rujunun rengi, sevgisinin arşını bedel demek olan o kadınlar, babasının kurşunu, kocasının yumruğu üzerindeki o kadınlar, yetiştirdikleri çocukları yalancı bir vatan uğruna ölen o kadınlar içerdikleri potansiyel enerjiyi kinetik enerjiye dönüştürür de o hanlar, saraylar , kuleler distopya bu ya fırtınaya dönüşen kadınların rüzgarında savrulur. Yeterince karanlık gelmediyse bu kötü zaman hikayesinin finali daha sert bir son daha yazalım öykümüze. “Dün gerçekleştirilen operasyonda prezervatif bulunan evler basıldı, kullanılmış olsa da paketinden çıkarılmamış da olsa evinde bulunduran o kimseler gözaltına alındı”, “Doğum kontrol hapı üretimi ve ithalatı yasaklandı” , “Sahte kondom kullanan çift hastanelik oldu. Ardından karakola götürülerek ifadeleri alındı”, “Bir çocuk kardeşinin parmağını yedi”, “Zürriyetimize katkıları büyük olan bir kadın daha 57. doğumunda hayata veda etti”, “Doğuramayan kadınlar toplama kamplarına götürüldü”. O ülkede gelecek günlerde böyle haberler çıkacakmış! Mış mış mış...
Ben burada kurduğum hikaye adına iki son yazdım ama sen beni gene boşver sayın okur asıl haberi beraber yazacağız daha... Sevgili hemcinslerim beden bizim, emek bizim, iğneyi iki yanlı kullandık hep biz dikerken de dokurken de bir bardak suda fırtına koparanlarla geçti ömrümüz ama asıl biz fırtına koparalım da bir de o zaman görsünler!

Evrensel'i Takip Et