12 Haziran 2016 00:49

'Kendi kabuğumuza çekilerek baş edemeyiz'

Şükran Doğan: Türkiye'nin en büyük katliamı olarak, etkilediği kesim bakımından da sanıyorum en büyük travmalardan birini yaratan bir katliam.

Paylaş

DOSYA: 10 Ekim anKARA'dan geriye kalanlar

Şükran DOĞAN
Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı

Katliam nedeniyle 101 arkadaşımızı kaybettik. 450'nin üzerinde fiziki yaralımız var. Ama psikolojik olarak yaralananların sayısını bilme şansına sahip değiliz. Çünkü yaralananlar dahil sağ kurtulan, patlamaya maruz kalan ya da patlama anında orada olmasa bile sonradan gelip görenler... Mitingin katılımcıları, yakınlarını kaybedenlerin ve yaralananların, organlarını kaybedenlerin aileleri, yakınları, çocukları... Türkiye'nin en büyük katliamı olarak, etkilediği kesim bakımından da sanıyorum en büyük travmalardan birini yaratan bir katliam.
Tabi Cizre, Sur, Nusaybin ve bölgede yaşananların dışında söylüyorum.
Şöyle bir yanı da var, herhangi bir yerde birbirini tanımayan gruplar arasında olmuş bir katliam değil bu. Büyük kısmı birbirini tanıyor ve duygudaşlık da var.
“Emek, barış demokrasi” demişler, barışı ön plana çıkarmışlar ve bu çerçevede birleşmişler. Sendikalar, kitle örgütleri, meslek odaları, siyasi partiler var ve bunların bir kısmı birbirini yakından tanıdığı gibi, tanımasa da ortak paydada, ortak düşüncede, duyguda yan yana geldikleri için daha fazla etkiliyor, sonuçlarını da hep beraber yaşıyoruz.

PSİKOLOLOJİK DESTEK...

8 ayı doldurdu. Psikolojik destek için başvuranlardan daha fazlasının başvurmadığını düşünüyorum. Kendim de dahil. Mitingin çağrıcıları ve örgütleyenler, bizim gibi miting katılımcısı olan örgütlerin yöneticileri, önceliğimizi kendi çevremizi toparlama ve en az hasarla atlatılması uğraşısına verdik. Kendimizin de son derece iyi, sağlıklı olduğumuzu söyleyemeyiz. O gün orada bulunan arkadaşlar için söylüyorum bunu.
O günü, o anı yaşayan arkadaşlarla konuştuğumuzda hemen herkeste nedensiz ağlamalar görülüyor. Ben hemen her ayın 10'unda gidiyorum gara, birinde olmasa diğerinde ağlıyorum. Bu kolay atlatacağımız bir travma değil.
Örneğin bir arkadaşımız patlama olduğu anda arkası dönük yürüyormuş, kendini 'bina patladı, bizimkilere, oradakilere bir şey olmadı’ diye inandırmış ve yürümüş. O bununla cebelleşiyor, 'arkamı dönmedim' diye...
Ani seslere çok duyarlı olduk. Yavaş yavaş azalsa da refleks olarak hâlâ var.  
Hâlâ gara gidemeyenler, önünden geçen arabaya binemeyenler, konuyu hiç konuşmayanlar var.
Orada bulunan hepimizin yaralı olduğu bir gerçek. Kimimiz fiziki, kimimiz psikolojik, kimimizin ağır, kimimizin daha hafif ama yaralı...
Bunu kaygı, korku yaratmak için söylemiyorum, bu tür bir katliamın etki alanını anlatmak için söylüyorum.

BEKLENTİ EN FAZLA POLİSİN GAZ, SU SIKMASIYDI

O mitinge gelenlerin büyük bir kısmı eminim daha önce de bir veya daha fazla eyleme katılmış, polisle yüz yüze de gelmiştir. Su sıkılmış, gaz atılmıştır üzerlerine. O gün Ankara'ya gelirken de büyük bir kısmında 'böyle bir şey olabilir' beklentisi vardır. Bir miting, basın açıklaması vb. de karşı karşıya geldiğiniz durumda kendinizi psikolojik olarak da hazırlıyorsunuz, diyorsunuz ki, 'evet karşımdaki böyle yapacak, ben de şöyle yaparım.’ Oysa bomba patladığı o an kimi şarkı, türkü söylüyordu, halay çekiyordu, birisi çayını yudumluyor, birisi simidini ısırıyor, birisi görmediği bir arkadaşına sarılıyordu. Yani hiç beklenmedik anda ve biçimde oldu. Hep ‘çok kalleşçe’  demek geliyor içimden.

16 ÜYEMİZİ KAYBETTİK

Emek Partisi üyesi, yöneticisi, Emek genci 16 yoldaşımızı kaybettik. 90'dan fazla yaralımız vardı. Hâlâ tedavisi sürenler, daha uzun zaman sürecek olanlar var. Uzuv kaybı olan Emek Gençliğinden gençler de var, başka arkadaşlarımız da.
Ayrım yapmıyoruz, yetişebilirsek herkese yardımcı olmaya çalışıyoruz. Kendi arkadaşlarımızı ve çevremizi il örgütlerimiz aracılığıyla takip ediyor, ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyoruz. Sağlık hizmetlerine ulaşmada sıkıntı yaşarlarsa bilgimizin olmasını istiyoruz. Bir şekilde hem maddi, hem manevi destek olmaya çalışıyoruz.
Ama aynı zamanda yakınlarını kaybeden ailelerimiz var ki, onların kayıplarını telafi etmek mümkün değil, bizim için de telafisi mümkün olmayan kayıplar.  Yaralarımızı dayanışmayla sarmaya çabalıyoruz.

DERNEĞE SAHİP ÇIKMAMIZ GEREKİYOR

Katliamın ardından kurulan 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği (10 Ekim-Der) var. Yönetimindekilerin kimi eşini, kimi oğlunu, kimi yeğenini kaybetmiş. Dolayısıyla hem 10 Ekim mağduru ailelerin, yaralananların, hem de 10 Ekim mitinginin amaçlarını savunmaya devam edenlerin bu derneğe sahip çıkması gerekiyor.
Bunun iki temel nedeni var. Birincisi katliamın sorumlularının açığa çıkarılması için örgütlü davranmak. İktidar dahil kimin ne bağlantısı, ne ihmali varsa açığa çıkarılmasını ve yargılanmalarını sağlamak. İkincisi de hem yakınlarını kaybedenlerin hem de yaralanan arkadaşlarımızın her türlü ihtiyaçlarına yardımcı olmak. Manevi dayanışma çok önemli ama ne yazık ki bu memlekette hukuk da sağlık da parayla.
Her ne kadar bütün sağlık hizmetleri devletçe karşılanacak dense de yol masrafı, hastaneye gitme, daha iyi beslenme, ilaç vb. masraflar var. Sadece hastaneye yatıp, tedavi olup iş bitmiyor ki orası da ayrı bir masraf kapısı oluyor.
Eğitimi aksayan gençler, işinden olan yaralılar ya da aileler var. Dolayısıyla çok geniş düşünmemiz gerek, dernek ekonomik destek sunmanın bir aracı aynı zamanda.

BİRBİRİMİZE TUTUNARAK DAYANIŞMAYI BÜYÜTMEK

Bu dava uzun sürecek görünüyor. Barışı, emeğin haklarını, özgürlükleri,  demokrasiyi savunanlara daha çok iş düşecek. Onun için de birbirimize tutunmaktan ve dayanışmayı büyütmekten başka yol yok.
Aynı zamanda da örgütlü mücadeleye devam etmek. Başka patlamalar da oldu ve onların sonucunda yaralananların veya yitirilenlerin yakınları kendi başlarına kalıyorlar. Örgütlü olmak burada da gösterdi kendini. Çünkü böyle bir travmayı atlatmak için de örgütlülük gerekiyor. Mücadelenin içinde, canlı bir hayatın içinde olmamız gerekiyor. Yoksa kendi kabuğumuza çekilerek, içimize dönerek böyle bir acıyla baş etmek zor, çok zor.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı adına, Psikososyal Dayanışma Ağı'nda Ankara katliamından etkilenenlere psikolojik hizmet verenlerden biri de Psikiyatri Uzmanı Dr. Sezai Berber idi. Berber, gözlemlerini anlatırken, 10 Ekim katliamının, faili meçhul bir kişinin eşinin yeniden rahatsızlanmasına yol açtığını da söyledi. Sezai Berber gözlemlerini yazdı.

10 EKİM ESKİ TRAVMALARI DA TEKRAR ORTAYA ÇIKARDI

Dr. Sezai Berber:
Psikiyatr

10 Ekim Ankara patlaması Cumhuriyet tarihinin bildiğimiz kadarıyla aynı anda olan en büyük katliamlarından birisi. Dolayısıyla orada bulunan insanlar başta olmak üzere, yaralılar, gazeteciler, avukatlar ve hekimler bu olaydan etkilendiği gibi, orada bulunan insanların yakınları, medyadan izleyen insanlar da bundan etkilendi. Bu etkilerin arasında fiziki olarak yaralananlar da vardı, hala hastanelere gelip gidenler de var.
Bunun ötesinde insanlar ruhsal olarak etkilendi. Ruhsal etkilenmeleri, psikiyatrik açıdan düşündüğümüzde en belirgin olan post travma, travma sonrası stres bozukluğu dediğimiz hastalık. Bunun dışında depresyon, diğer kaygı bozuklukları gibi rahatsızlıklar var.

ESKİ BELİRTİLERİ ORTAYA ÇIKARDI

Tabi 10 Ekim sadece orada olanları değil, daha önce benzer şekillerde olağanüstü durumlarda yakınlarını kaybeden, başka patlama yaşayan insanların da eski belirtilerinin tekrar başlamasına neden oldu. Bundan 20 yıl önce faili meçhul bir kişinin eşi ile yaklaşık 4-5 yıllık uğraşmamız sonrasında hayata tekrar bağlanmıştı, bu patlama sonrası tekrar eski belirtileri ortaya çıktı.
10 Ekim'de yaralanıp tedavi gören insanlar, belirtileri azalmışken, Kızılay patlaması sonrasında belirtilerinde, şikayetlerinde yenilemeler, tekrarlamalar gördük.

HEKİMLERDE DE ETKİSİ GÖRÜLDÜ

Tabi orada bulunan insanların hepsine ulaşamasak da olayın olduğu andan itibaren kortejde TTB'ye bağlı hekimler bulunduğu için müdahalede bulundular. Bu hekim arkadaşlarımızdan bazıları, orada müdahalede bulunurken yardım çağrısına yetişemedikleri kişiler için, 'niye buna değil de ona baktım' gibi vicdani sorumluluk nedeniyle etkilendiler. Hatta 10 Ekim'de biliyorsunuz yaralıların üzerine biber gazı da atıldı, biber gazı nedeniyle biran orada durmakta zorlanan hekimler de müdahale için biran bile önemliyken 'orada nasıl duramadım' gibi vicdani sorumlulukla yardım almaktalar.

TOPLUMSAL EROZYONU GÖSTERİYOR

Dolayısıyla büyük bir patlama. Beni en çok üzen patlamanın kendisi ve arkasından biber gazı atılmasının yanı sıra toplumun önemli bir kesiminde, orada olan, barış isteyen insanların ölümü hak ettiğini düşünenlerin de olması.
Ben şunu çok merak ediyorum, her olay sırasında kamuoyu araştırması yapan, 'şu olacak, bu olacak' diyen araştırmacıların, anket yapanların bu konuda niye araştırma yapmadığı. Özellikle belli partiye oy vermiş olanların yüzde kaçının, orada olması nedeniyle 101 kişinin ölmeyi hak ettiğini düşündüğünü gösteren bir kamuoyu araştırması görmedim. Sadece barış istediler, orada bulundular diye ölümü hak ettiklerini düşünen insanlar var ve bir hekim olarak beni en çok rahatsız eden konulardan birisi bu.
Bu, normal bir durum değil, ancak toplumun geldiği kutuplaşma ve toplumsal değerlerin erozyonunun, çürümesinin geldiği noktayı gösteriyor. Çünkü kadim geleneğimizdir, ölünün arkasından konuşulmaz.

ÇOK SAYIDA GÖNÜLLÜ ÇIKTI

Bizim işimiz; yaralandıktan sonra hemen anında ruh sağlığı çalışmaları değil, bir hafta, bir ay ya da belli zaman sonra çıkan ruhsal hastalıkların tedavisi. Ruh sağlığı alanında çalışan bir hekim, psikiyatri uzmanı olarak şunu gururla ifade etmeliyim ki, bu konuda çok sayıda psikiyatrist, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, hemşire, gönüllü olarak çalışma beyanında bulundular ve psiko sosyal destek ağları Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de Mersin'de birçok ilde kuruldu. Etkilenen insanların birçoğuna ulaşılmaya çalışıldı  ya da talebi olan insanlara bu konuda profesyonel destek verildi.

HEDEF KİTLE BÜYÜK

Bize gelenlerin tamamına destek sunmaya çalışsak da biliyoruz ki daha çok hedef kitle mevcut. Ve bu insanların, her yeni olayda yeni patlamada ya da televizyonda gördüğü herhangi bir olağanüstü durum karşısında belirtilerinde tekrarlama olabilmekte. O açıdan bu çalışma daha uzun sürmeli, sürecek.
Birçok insan psikolojik destek sunma istemini ifade etmesine rağmen herkese başvuru gönderemedik, göndermedik. Çünkü travma hastasına yaklaşım önemlidir, tedavi etmeye çalışırken örselememek açısından bu alanda deneyimli olan insanları tercih ettik. Yeni gönüllülere travma hastasına yaklaşım ilkelerini aktardığımız eğitimlerimiz de oldu.

İLK BELİRTİLER

En önemli belirtisi travmatik anın, yani olayın, patlamanın olduğu anın, flashback dediğimiz film sahnesi gibi tekrar tekrar yaşanmasıdır.
Bir diğeri uyarılmışlıktaki artmadır. Yani telefon, kapı çaldığında ya da herhangi bir yüksek ses duyduğunda tedirgin olunması. Bir diğeri de bu tür etkinliklerden, kalabalıkta bulunmaktan kaçınmadır.
Bunlar kişinin uykusunu, günlük yaşamını, huzurunu, çalışmasını etkilediği durumda tedaviye başvurmalarını öneririz. Bunlar yaşanmıyorsa tedavi konusunda acele etmelerini önermeyiz. Çünkü biz, TİHV çalışmalarından biliyoruz ki, post travma stres bozukluğu olaydan yıllar sonra da çıkabiliyor. Özellikle bazı örgütlü kesimlerde, partilerde bu tür ruhsal hastalıktan etkilenmediğini ifade eden, yok sayan anlayışlar olabiliyor. Bu, daha sonraki dönemde hayatını etkilerse, insan içine karışamıyor,  günlük işlevlerini yapamıyorsa, kendini mutsuz, huzursuz, tedirgin hissediyorsa tedaviye başvurabilir. Ya da belirtiler ortaya çıktığında başvurabilir.

BU AY 600'Ü GEÇTİ

Destek için başvuranların sayısı, çok merkezli ve her geçen gün değişiyor. Geçen ay yapılan bir toplantıda 450-500 sayısı ifade edilmişti. Zannederim bu ay ruhsal destek açısından ulaştığımız kişi sayısı 600'ü aştı. Daha fazla insana ulaşabiliriz. Söylediğim gibi belirtileri geçip de Kızılay patlamasında tekrarlayanlar, başka nedenle tekrarlayanlar da oluyor.
Özellikle yakınlarını kaybetmiş ailelerden, orada bulunan gazeteci, avukat farklı meslekten insanların bu desteğe ihtiyacı oluyor. Doktorlar daha bireysel mekanizmalarla çözüyor sorunu.

ZİNCİRLEME GELEN PATLAMALAR

Bunu bir zincir olarak düşünmek lazım. Diyarbakır, Suruç ve Gar... Bu patlamalarda ölenlerin hak ettiklerini düşünen bir kesim var ne yazık ki. Arkasından Merasim Sokak'ta patlama oldu. O da askeri hedef...
Ama kamuoyu tarafından en fazla dikkat çeken ve infial uyandıran patlama da Kızılay patlaması oldu. Çünkü o olaydan sonra hem alışveriş merkezlerine gitmeme, hem metroya binmeme, duraklarda beklememe konularında ciddi sakınma oldu.

PSİKOSOSYAL DAYANIŞMA AĞI OLUŞTURULDU

Katliamın hemen ardından Psikososyal Dayanışma Ağı oluşturuldu. Ankara Tabip Odası, SES Ankara Şubesi, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Ankara Şubesi, Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği, Türk Psikologlar Derneği, Türkiye Psikiyatri Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve TTB Ankara Psikososyal Dayanışma Ağı (APSDA) ile katliam mağdurlarına, etkilenenlere destek verme çağrısı yaptı.

Yarın: 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği Başkanı, 10 Ekim katliamında yaşamını yitiren Avukat Uygar Coşgun'un eşi Mehtap Sakinci Coşgun.

ÖNCEKİ HABER

Türkiye, Euro 2016’da sahneye çıkıyor

SONRAKİ HABER

‘1 milyon çocuk işçi görmezden geliniyor’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa