Yüksekovalılar: Hatıraları yıkmak çözüm getirmez
3 ay süren operasyonların ardından evlerine dönen Yüksekovalılar hatıralarının olduğu evlerinin yıkılmasıyla, sorunun çözülemeyeceğini belirtiyor.
Umut YEĞİN
Hayrettin ALAN
Hakkari
Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde 13 Mart’ta ilan edilen sokağa çıkma yasağı ve ardından başlatılan operasyonlar yaklaşık üç ay sürdü. 30 Mayıs’ta sokağa çıkma yasağının kaldırılacağının açıklanması üzerine Van, Hakkari ve çevre ilçelere göç etmek zorunda kalan Yüksekovalılar geri dönmeye başlamıştı.
Yaşadıkları yere geri dönen Yüksekovalıların karşılaştığı manzara Sur, Cizre, Nusaybin gibi şehirlerden farklı değildi. Biz de yasağın kaldırılması sonrasında yaralarını sarmaya çalışan Yüksekova halkını dinlemek üzere Van’dan Yüksekova’ya doğru yola çıktık. Yaklaşık üç saat süren yolculuğumuz boyunca ilk kontrol, Uzunköprü, yani Hakkari ile Yüksekova’nın yol ayrımında oldu. Yola çıkmadan önce konuştuğumuz Yüksekovalı arkadaşlarımız kontrol noktasında oluşan araç kuyruğu nedeniyle, iki kontrol noktasında bazen saatlerce bekleyenlerin olduğunu söylemişti. Yasağın kalkmasının üzerinden on beş gün geçmesine rağmen kontrol noktasında araç kuyruğu anlatılanlar kadar olmasa da yine de vardı. İkinci kontrol ise şehrin hemen girişindeydi. Bu noktada ise şehre giriş yapan herkes didik didik aranıp, GBT kontrolü yapılarak içeri alınıyor. İkinci kontrolü de geçip şehir merkezine yaklaştıkça duvarları yıkılan evler göze çarpmaya başladı. Çarşı merkezi oldukça kalabalıktı. Birçok işyeri yakılıp, yıkılmış olsa da halk yaralarını sarmaya başlamıştı. Cumhuriyet Caddesi üzerinde gruplar halinde silahlı polisler beklemekteydi.
HASARLI OLMAYAN EV YOK
Çatışmaların en çok yaşandığı mahallelerden Cumhuriyet Mahallesi’ne geldiğimizde karşılaştığımız manzara sonrasında ilk aklımıza gelen şey 2011 Van depreminde gördüklerimiz, yaşadıklarımız olmuştu. Evlerin hemen hemen hepsi hasarlıydı. Kimisi tamamen yıkılıp enkaz yığınına dönmüştü, kimi evlerin duvarları delinmişti, kimi evler ise kurşun, patlayıcı izi dahi olmamasına rağmen yakılmış durumdaydı. Yani evlerin tamamı kullanılamayacak haldeydi.
Mahalle içinde halk tarafından üçgen bina olarak bilinen, yedi katlı binanın enkazının önünde Şemsettin Fırtına ile konuşmaya başlıyoruz. Fırtına, ailesi ile birlikte bu binada yaşıyormuş ve enkaza bakarak, “Yasağın başlaması ile birlikte kapıları kilitleyip şehri terk ettim. Kiracılar dahil herkes kapıları kilitleyip gitti. Döndüğümde bina yerle bir olmuştu. Hiçbir şey kalmamıştı. Evimizden bir çöp dahi almadan çıktık. Geldiğimizde her şeyimizi götürmüşlerdi. Kardeşim sen savaşmaya mı geldin, hırsızlığa mı geldin? İnsanın evinde özel eşyaları olur, hatıraları olur, sen benim evimi niye yıktın, niye?” diye sitem ediyor.
‘BİNALARLA MI SAVAŞTINIZ?’
Yüksekovalılar, devletin başından beri Yüksekova’yı ve yasağın olduğu şehirleri yıkmayı planladığını hatta şehrin çatışmaların sona ermesinin ardından yıkılmaya başlandığını iddia ediyor. Fırtına, “Çözüm sürecini hepimiz istiyorduk. Ama çözüm süreci işte bu yıkımdır. Hepsi de yalandı. Zaten devletin amacı Yüksekova ve başka yerleri yıkmaktı. Başka bir şey değil. Sen kiminle savaşmışsın, sen binalarla mı savaşmışsın? Duvarlara hakaretvari şeyler yazmışsın. Allah bunu kabul etmez. Ramazandayız şu an. İftarımızı nerede açacağız? Biz bu ülkenin vatandaşıyız başka yere gidemeyiz. Yerimizi, yurdumuzu da terk edemeyiz, hiçbir zaman” diye anlatıyor.
‘KİMSE ÖLMESİN’
Şemsettin Fırtına, yasak kalkmasına rağmen baskıların devam ettiğini şöyle anlatıyor: “Köyden geldiğimizde üç dört saat kuyrukta bekliyoruz. Orada bize hakaretler ediyorlar. Ne yapacağımızı şaşırmışız. Kimse de bizimle ilgilenmiyor. Ama tabii yine de barış diyoruz. Her şeye rağmen. Bu kan dursun, kimse ölmesin. Gerilla olsun, asker olsun, polis olsun kimse ölmesin. Ölümü isteyen insan değildir zaten.”
‘EVİMİ, SOKAĞIMI TERK ETMEK İSTEMİYORUM’
Mahallede gezmeye devam ederken caminin de kullanılamayacak hale geldiğini görüyoruz. Bazı evlerin pencerelerinde kum çuvalları var. Ama mahallede sağlam ev neredeyse hiç yok. Mahallede konuştuğumuz yurttaşlar bu durumu mahallenin örgütlü olmasına bağlıyor. Ve halkın şehirden göç etmesi için yapıldığını söylüyor. Ama çoğunluk yaşadığı toprakları terk etmeyeceğini belirtiyor. Abdullah Düzen de bunlardan biri. Evini bir yıl önce birçok zorlukla yaptırmış, yasağın kalkmasının ardından evi eşyalarıyla yakılıp yıkılan Düzen, “Döndüğümüzde bu manzara ile karşılaştık. Mahallede kiminin evini, kiminin dükkanını yakıp yıkmışlardı. Eşyalarımızın tamamı yok olmuş. Sağlam kalan eşyalarımızı ise yasak kalkmadan iki gün önce çaldılar” şeklinde konuşuyor.
‘HUZUR İÇİN BUNLAR YAPILDIYSA NEDEN EVİMİZİ YIKTINIZ?’
Erzak yardımı aldıklarını ama bunun bir çözüm olmadığını vurguluyor Abdullah Düzen ve ekliyor: “Devlet, ‘Vatandaşımızı mağdur etmiyoruz’ diyor. Mesela biz üç aydır bu haldeyiz sadece 500 lira para alabildik. Erzak yardımı geliyor ama bu çözüm değil ki. Devlet bir an önce gelsin, herkesin hasarını tespit etsin.” Bundan sonrası için ne düşündüğünü sorduğumuz Düzen, “Vallahi de ben sokağımı terk etmeyeceğim. Kesinlikle memleketimden çıkmayacağım. Devlet bu evimi yıksa bile, paramı versinler, yenisini yapacağım. Ben evimi, sokağımı terk etmek istemiyorum. Halkın huzurunu sağlamak için bunları yaptıklarını söylüyorlar o zaman niye evimizi yıktılar” şeklinde yanıtlıyor sorumuzu.
Mahallede sürekli zırhlı polis araçları gelip geçiyor ve kimlik kontrolü yapıyorlar. Kimlik kontrolü sırasında bir polis, “Evrensel gazetesini takip ediyorum. Çok yanlı haber yapıyorsunuz” diyor. Yüksekovalılar ise basının ilgisizliğinden yakınarak Evrensel gazetesi ve Hayatın Sesi Televizyonundan geldiğimizi (Onların deyimi ile “Heyat TV”) duyunca teşekkür edip dertlerini anlatıyorlar. Rutin GBT kontrolü sonrası yolumuza devam etsek de sürekli olarak zırhlı araçlar etrafta dolaşmaya devam ediyor.
ÇOCUKLAR DA TEDİRGİN
Cumhuriyet Mahallesi’nden sonra Güngör ve Orman Mahallelerine gidiyoruz. Karşılaştığımız manzara farklı değil. Mahallelerde neredeyse hiç çocukla karşılaşmıyoruz. Ancak Orman Mahallesi’nde yine yıkık dökük tek katlı bir evin önünde kardeşleriyle birlikte Zilan karşılıyor bizi. Yasağın başlamasıyla ailesi ile birlikte İran’a gitmiş. Yaklaşık üç ay boyunca okula gidememiş. Yaşıtları bugünlerde karne sevinci yaşarken Zilan halen okula gidemiyor. Döndüklerinde korktuğunu anlatıyor Zilan. Zilan’a, “Ne söylemek istersin?” diye sorunca gülümseyerek “Barış istiyorum” diyor.